Suskun göçlerin 'sandık' tanığı

“Öyle ki bu yazı kaleme alınmazsa aile tarihinden ve yaşanmışlıklardan bir şey eksilecek, ta Seul´den Ankara´ya uzanan yolculuk zihinlerden silinip gidecekti. Bu yazı bir yandan da yas sürecinin bir parçası ve iyileşme hikâyesi. Sandığın annemin ailesinin göç hikayesine tanıklığı, benim de bu hikâyeyi paylaşarak görünür kılma arzuma vesile oluyor. Üstelik, kendi hikâyesini yazmayan annem sanki burada konuşacak gibi hissediyorum”-Mutlu Binark

Neşe BİNARK Perspektif
8 Ocak 2025 Çarşamba

İletişimin fiziksel varlıkları olan nesnelerin varoluşundan bu yana mesaj taşıyıcısı olarak veya mesajın kendisi olarak insan yaşamını etkilediği biliniyor. Pek çok göçe ve sürüklenmeye eşlik eden çantalar, valizler ve sandıklar, sahiplerinin suskun dillerini tercüme ediyor. Bu nesneler tarih boyunca toplumlar arasında kişiden kişiye yaşanan deneyimlerin hikayelerini taşıyor. Antikalara, antikacılara ve müzayedelere olan merakım sadece kitaplarda, efemeralarda ve basılı tarihi belgelerde değil, objelerde de yıllardır devam ediyor. Çantalar, tahta valizler, valizler, sedef kakmalı ahşap sandıklar her zaman ilgimi çekiyor. Okuduğum bir makalede sandığın bir göç hikayesine tanıklık etmesinden ve bu durumun anlatılma biçiminden çok etkilendim. Bunu sizinle paylaşıyorum. Bibliobibuli olmak kitaplarla sarhoş olmak kadar, makalelere de göz atmayı, yeni kapılar açmayı gerektiriyor. Keşfediyorsunuz, bilginizi genişletiyorsunuz, kitapların büyülü dünyasından bir pencere açıp etrafınızda olup bitenlere, zaman içinde olup bitenlere bakıyorsunuz. Bu yazımda sanatsal duyarlılığı, edebi üslubu ve yüklü duyguları yansıtma başarısı açısından beni etkileyen bir makaleyi değerlendiriyorum. Söz konusu makalenin;

Yayımlandığı Yer: Türk Folklor Araştırmaları Derneği Dergisi, 2024, Sayı: 369, 29-67, Temmuz 2024. (Ocak ve temmuz aylarında yayımlanıyor)

Makalenin Başlığı: “Annemin Sandığı: Seul’den Ankara’ya Bir Göç Hikayesi ve Anlatısal Mirası”

Makalenin Yazarı: Prof. Dr. Mutlu Binark, Hacettepe Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo-TV-Sinema Bölümü, Bilişim ve Enformasyon Teknolojileri A.B.D.

Kamay Ailesi Seul’deki evlerinde Koreli yardımcıları ile 

Mutlu Binark yani kuzenim, bu makalesinde annesi Naile Binark'ın aile yadigârı Kore sandığının üç kuşağı kapsayan hikâyesini kültürel materyal olarak ele aldığını belirtiyor. Annesinin ailesinin Rusya'dan Kore'ye ve Türkiye'ye göç yolculuğunda, sandığın taşıdığı anlatısal mirasın tarih çalışmaları, fotoğraf albümündeki görseller, kişisel anlatılar ile izini sürdüğünün altını çiziyor. Mutlu Binark, insan yaşamında eşyaların kullanım değeri ve işlevleri dışında anlatısal bir miras oluşturduğuna Kore sandığının üç kuşağın yaşamındaki yerini anlatarak dikkat çekiyor. Mutlu Binark akademik yazım dilinde edebi kanallar açıyor ve ilgi uyandırıyor. Sandığın ve araştırma sürecinin kendisinde yarattığı duyguları aktarış biçimi etkileyici. Makaleyi okurken sandığı canlı kişisel özellikleri olan bir varlık olarak hayal ettim. Kore Sandığı’nın Türkiye’ye göç yolculuğundaki varoluşuna tanık olmaya buyursunlar, keyifli okumalar.

 

Naile Binark çocukluğunda Seul’de sokakta oynarken

Kore sandığındaki sessizlik hikayeleri

Araştırmacı makalesinde, hikayesini anlatacağı sandığın, annesinin ailesinin Kore'de edindiği, nesilleri birbirine bağlayan ve aşan bir eşya olduğunu yazıyor. Mutlu Binark, sandığın ailenin üç kuşağına yayılan bir hikâyesi olduğunu belirtiyor. Kore kültüründen Tatar kültürüne, oradan Türk kültürüne doğru bir materyal tarihinin söz konusu olduğunu ifade ediyor. Mutlu Binark diyor ki: “Sandığın kendi sesi yok, dillenip yolculuklarına ses veremiyor. Ama Kore sandığının ahşabına, deniz kabuğundan sedef kaplamalarına değenlerin, dokunanların ve kullananların aktardığı sessizliğin hikâyeleri var”. II. Dünya Savaşı'nda kişisel eşyaları yağmalanan, eskiyip çöpe atılan, sahiplerini özleyen bavul ve sandıklar geliyor akla. Birileri de onların hikayelerini yazmalı.

Bir gecede beyazlayan kaşlar

Mutlu Binark, Kazan Tatarı kökenli ailelerin 1900’lerin başında Rusya’dan Kore Yarımadasına uzanan öykülerini anlatmanın ve sandığın sessiz bir şekilde taşıdığı hikâyeleri somutlaştırmanın gerekli olduğuna inanıyor. Araştırmacı makalesinde, Kore’deki Tatar Diasporası hakkında kaleme alınmış akademik bir çalışma bulunmadığını, bu durumun da bu göç hikâyesinin anlatılmasını zorunlu kıldığını yazıyor; “Anneannem Tatar halk masallarını Şüleli’yi ve Su Anası’nı Kril alfabesi ile yazılmış Tatarca resimli çocuk kitaplarından ben çocukken benim için okurdu. Teyzem, önce bembeyaz kaşlarını gösterip, kaşlarının bir gecede beyazladığını söylemişti. Bunun nedeni de işgal altındaki Kore’de Japonlar tarafından Tatar kolonisinden bazı kişilerin hapishaneye atılmasıydı. Buna kendisi de dahildi. Yanılmıyorsam Koreli bir gardiyandan veya bekçiden yardım gördüğünü anlatırdı.”

 

Naile Binark Türkiye yolunda Hong Kong’da bindikleri vapurda 

Kore sandığı Japon sandığına karşı

Binark, çocukluk anıları arasında anneannesinin anlatıp söylediği Tatar Halk Masalları ve ninnilerin de yer aldığını belirtiyor. Araştırmacı, aile albümlerinde Mançurya, Kore, Japonya ve Vladivitovsk’ta yaşayan Tatarların birbirlerine gönderdiği düğün, piknik veya dini bayram kutlamalarının olduğunu söylüyor. Araştırmacı, aile albümlerinde, Tatar Halk Piyesleri başta olmak üzere tiyatro eserleri basılı malzemeler ve Tokyo’daki matbaada basılan kartpostalların da yer aldığını yazıyor. Araştırmacı Mutlu Binark evde çekilen aile fotoğraflarından birinde, anneannesinin Japon sandıklarından birini görüyor. Japon sandığın muhtemelen ‘yüklük’ gibi kullanıldığına dikkat çekiyor. Makalenin ilerleyen satırlarında nazik bir yapısı olan Kore sandığının daha çok kadınlara ait özel alanda bir süs nesnesi işlevi taşıdığını yazıyor. Sağlam ve süssüz Japon sandıklarının üstüne örtü serilerek üst üste konulabildiğini belirtiyor. Anladığım kadarıyla sandıklar arası bir hiyerarşi söz konusu, ağır işleri Japon sandıkları kaldırıyor, nazik işlere Kore sandığı hizmet ediyor.

Yazarın kaleminden söz konusu sandık hakkında bilgi alıyoruz: “Sandık nasıl bir sandık? Korelilerin ‘chege’ dedikleri bu sandıklar, gül ağacından elde edilen bir mobilyaya sahip. Ahşabın kırmızı, kahverengi veya siyaha boyanmasının yanı sıra, deniz kabuklarından elde edilen sedef ile süslemesi yapılmaktadır. Geleneksel Kore desenleri olduğu kadar, Kore’de gündelik yaşamı, dağları, bambuları, ormanları ve güneşi, ayı da tasvir eden sahneler de bu sandıklara işlenmektedir. Sandığın Seul’deki evde nasıl bir konuma sahip olduğunu bilmiyorum. Ama yine o dönemden bir diğer aile yadigârı aynalı küçük makyaj veya süslenme dolabı ile birlikte özel alanı işaret eden yatak odasında durduğunu düşünüyorum.”

Kore sandığına ilk ziyaret

Annesinin kaybından sonra kardeşiyle, Kore Sandığı’nı Kore Kültür Merkezine bağışladıklarını ifade eden Araştırmacı, Kore Kültür Merkezinde sergilenen sandığı ilk kez ziyarete gittiğini ifade ediyor ve şunlar söylüyor: “Annemin Kore sandığı Uzakdoğu’da Tatar kolonisinin bir zamanlar orada yaşadığını, çok zahmetli bir yolculukla önce İstanbul’a, ardından Ankara’ya yerleşmelerinin tüm hatırasını barındırıyor. Sandığın hikâyesini ait olduğu kültürel coğrafyada annemin ailesinin göçüyle göçmenlikleriyle köprü kurarak anlatması bir dile gelme şekli ve kendi adıma iyileştirici bir süreç. Çünkü bu şekilde sandık yaşıyor. Bu yazı ile annem ve ailesi de.”

Kore Sandığı’nı Ankara’da, Kore Kültür Merkezinde görebilirsiniz. Mutlu Binark’ın makalesini ve sandığın hikayesini de www.turkfolklorarastirmalari.com adresinden ya da academia.edu’dan PDF olarak indirebilir ve okuyabilirsiniz.

Nesneleri gösteren onların etraflarındaki boş alanlardır diyor makalenin yazarı ben de diyorum ki: “Nesneler de kendilerine boş alan isterler insanlar da! Görülebilmek, anlaşılabilmek ve hikayelerini anlatabilmek için elbette! Yaşayan her şeyin ve herkesin bir hikayesi var ve hikayeleri okumak, anlatmak Bibliyobibulinin işi”. Dostlukla.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün