Parlak ve etkileyici bir Jean Genet yorumu

Erdoğan MİTRANİ Sanat
13 Ocak 2025 Pazartesi

Les bonnes /Hizmetçiler’

“Vivre Libre Ou Mourir! / Özgür Yaşa Ya Da Öl!”

 Paris’te doğan, babası belirsiz, annesinin yedi aylık terk ettiği, kimsesizler yurdunda büyüyen lanetli sanatçı Jean Genet (1910-1986), ilk gençliğinde çok sayıda yasadışı olaya karışmış, ıslahhanelere, sonra defalarca hapse girip çıkmış, geçimini hırsızlık ve fahişelikle kazanırken 1948’de hırsızlık yüzünden onuncu kez yargılanarak ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştır. ‘Notre-Dame des fleurs / Çiçeklerin Meryem Anası’ adlı 1942’de hapiste yazmış olduğu ilk romanı, André Gide, Jean Cocteau ve Jean-Paul Sartre gibi ünlü yazarların dikkatini çekmiş, yazarların cumhurbaşkanına verdikleri dilekçe üzerine bağışlanmıştır. Af sonrası, tekrar yeraltı dünyasına dönmemiş, kendisini tamamıyla edebiyata vererek, başta oyun metinleri, deneme, roman yazarı ve şair olarak dünyaca ün kazanmıştır.

Toplumsal olaylara, ezilen insanlara karşı hep duyarlı olan Genet, siyasal aktivizmi ömür boyunca sürdürmüştür. Cinsel kimliğini hiçbir zaman reddetmemiş, hatta yazdıklarına birebir yansıtmış olan Genet, hayatı boyunca aidiyetsizliğini sürdürmüş, yaşamında olsun, yazdıklarında olsun, toplumun dayattığı ahlâk ve değer sistemlerini kökten sorgulamış, her aşağılanan ve küçümsenende derin bir güzellik arayarak, şiirlerinde, romanlarında ve oyunlarında saygınlıklarına kavuşturmaya çaba göstermiş, arı, zengin ve olağanüstü şiirsel bir dille sapkınlığı, kötülüğü, erotizmi ve başta eşcinsellik, her türlü cinselliği yüceltmiştir. 

Genet’nin karmaşık dünyasının çelişkili kahramanları, toplumca makbul sayılmayan, kendilerine benzemeyenlere yaşama şansı tanımayan düzene karşı duran ‘hiç kimselerdir.’

Bu karşı duruşu dünyayı değiştirmek yerine, kendi gerçeklerinin dışında bir dünyanın kavuşulmamış anısıyla beslenerek farklı kimliklere bürünerek yapmaya çalışırlar. Bu ‘hiç kimselerin’ en ünlüleri, 1947’de yazdığı tek perdelik ‘Les Bonnes / Hizmetçiler’in iki başkişisi, Solange ve Claire adlı kız kardeşlerdir.

1933’te Mans’da yaşanan gerçek bir olaydan, yanlarında yedi yıl hizmetçi olarak çalıştıkları evin hanımıyla kızını bıçak ve baltayla öldüren, gözlerini oyan, etlerini doğrayan, bacaklarını kesen Papin Kardeşlerin tüyler ürpertici cinayetinden esinlenen ‘Hizmetçiler’, 20. yüzyıl Batı edebiyatının en tedirgin edici, en tartışmalı, en çığır açıcı metinlerinden biridir.

Tabiî ki Genet kendi hizmetçilerini yaratırken, onları kişisel tutkularına, her tür yerleşik kurala karşı çıkma zevkine, ölüm konusundaki görüşlerine göre yeniden kurgulamıştır.

Claire ve Solange yanlarında çalıştıkları Madame / Hanımefendi’den hem nefret etmekte, hem de hayranlık duymaktadırlar. Hanım da hizmetçilerine benzer bir sevgi / nefret tutkusuyla bağlıdır. Bu üç kadını birbirine sadece sevgiyle nefret değil, gizemli ve rahatsız edici bir bağımlılık, elle tutulur bir eşcinsel çekicilik de bağlamaktadır. Sınıfsallığın hıncını besleyen bu hastalıklı cinsel çekimin her an elle tutulurcasına hissedildiği, çoğu zaman öne çıktığı

‘Hizmetçiler’de, Genet’nin hıncı, Hanımefendi’ye değil, ‘Hanımefendi Olma’ durumuna yönelmektedir. ‘Üst sınıf’ta olanların tutum ve davranışlarını, bulundukları sınıfın doğal sonucu olarak gören Genet, Hanımefendi’yi kendi sınıfının yapay sahteliğinde iyi niyetli, anlayışlı ve kibar bir karakter olarak çizer.

NOT: Eleştirimin bundan sonraki bölümünde, yazıldığı günden bu yana tüm dünyada en çok sahnelenen oyunlardan biri olmayı sürdüren oyunun konusuyla ilgili ayrıntılara yer veriyorum. Metni hiç bilmeyenlerin yazıyı oyunu izledikten sonra okumalarını öneririm.

Hanımefendi evde olmadığı zaman hizmetçiler birbirlerinin ve Hanımefendi’nin kimliğine bürünerek, sonunda onu boğar gibi yaptıkları tuhaf bir oyun / ritüel gerçekleştirir. Bu tekinsiz ritüelde öldüren-öldürülen, doğru-yanlış, hanımefendi-hizmetçi, erkek-kadın arasındaki ayrımlar belirsizleşir, kimlikler birer yanılsamaya dönüşür ve oyun, suçun ve ölümün kutsandığı bir törene doğru gelişir.

Sahte bir ihbar mektubuyla tutuklanmasına sebep oldukları sevgilisinin serbest bırakılacağını öğrendiklerinde, Hanımefendi’den gerçekten kurtulmaya karar veren hizmetçiler ıhlamuruna zehir katarlar. Hanımefendi sevgilisiyle buluşmak için ıhlamuru içmeden hızla evden çıktığında, Claire ve Solange bu kez işleyemedikleri cinayetin oyununu kurarlar ve Hanımefendi rolünü üstlenen Claire yaşamı pahasına, zehirli ıhlamuru içerek Hanımefendi’yi sembolik olarak öldürür.

Neredeyse yarım yüzyıldır güncelliğini ve tazeliğini hiç yitirmeyen ‘Hizmetçiler’, olanaklarını zorlayan sayısız yorumla sahneye taşınmış, metin ve temsil bağlamında çok sayıda okumaya, araştırmaya konu olmuştur. Jean Genet, “Oyunlarımdaki kadın rollerinin erkekler tarafından oynanmasını tercih ederim” demiş olduğundan, dünyanın birçok yerinde erkek oyuncular tarafından da başarıyla sahnelenmiştir ki, yıllar önce bizde de aralarında kendisinin de olduğu erkek oyuncularla Mahir Günşıray tarafından başarıyla yorumlanmıştır.

Kemal Aydoğan, oyunun yeni sahnelenişinde Solange ile Claire’i, Jean Genet’nin arzusuna uygun olarak iki erkeğe emanet ediyor. Ancak hem nefret ettikleri hem de hayran oldukları arzu nesneleri Hanımefendi’yi güzel ve çekici bir kadın olarak bırakmayı yeğliyor.

Aydoğan, oyunu Bengi Günay’ın sahne ve İrfan Vanlı’nın ışık tasarımında Moda Sahnesi’nin meydan sahnesine çevirdiği büyük salonunda sahneliyor. ‘Hizmetçiler’in meydan sahnesinde oynanması, seyircinin oyun alanındakileri izlerken, karşısında oturan Hanımefendileri ve ‘hiç kimseleri’ de görerek, onları kendi yansımaları olarak keşfetmesini sağlıyor. Bugüne dek hep minimal bir dekor anlayışı sürdürmüş olan Günay, bu kez Moda Sahnesi’nde yaptığı en kapsamlı ve yoğun dekor-kostüm tasarımıyla, metne bire bir destek veren, hem güncelliğini, hem zamansızlığını ustalıkla yansıtan heyecan verici bir iş yapmış. Bir diğer usta işi çalışma da Ayberk Erkay’ın metnin tüm tedirginliğini aktaran, Genet’nin benzersiz şiirselliğini de iyice öne çıkaran çevirisi.

Kemal Aydoğan, bu müthiş ayrıksı ve rahatsız edici metni, aşırı dramatik bir tonlamadan uzak durarak, daha mesafeli, oyun oynarmış gibi sahneliyor. Bu bakış metnin dehşetini, o ölümcül oyun duygusunu yumuşatacağına daha da öne çıkarıyor.

Çok başarılı oyuncu yönetiminde, Yılmaz Sütçü, Hedwig’i de, Maraton’u da, Othello’nun anlatıcısını da aşan kusursuz yorumuyla olağanüstü bir Claire olmuş. İlk kez izlediğim Kerem Fırtına’nın dört dörtlük Solange’ı da müthiş etkileyici, Dilan Düzgüner, sınıfının tüm tepeden bakan yapay sevecenliğini ustalıkla yansıtan tam anlamıyla bir Hanımefendi var ediyor.

Sonuç olarak Moda Sahnesi’nin ‘Hizmetçiler’i, Jean Genet hayranı bir tiyatro sever olarak çok iyi bildiğim, sevdiğim, defalarca izlemiş olduğum ‘Les bonnes’un, çeviri metin, sahneleme, oyunculuk olarak en çok beğendiğim yorumu oldu. Kanımca izleyebilseydi Genet de çok severdi.

Sezonun mutlaka izlenmesi gereken çalışmalarından. 28 Ocak, 13, 14 Şubat ve sezon boyunca Moda Sahnesi’nde.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün