Ya çocuklar!… 'Medea'

Erdoğan MİTRANİ Sanat
15 Ocak 2025 Çarşamba

1989 Ankara doğumlu Hira Tekindor, çok yönlü bir sanatçı. Lisansını İngiltere Kent Üniversitesi Film Studies bölümünde yapmış; onur derecesiyle mezun olup kısa filmler yönetmiş. Tiyatro ve sinemada zirve yapmış oyuncu bir anne babanın oğlu olarak, giderek aile mirası tiyatro tutkusu öne çıkmış. Önce oyun çevirileriyle başlamış. Çevirmen, bir dilde yazılmış bir metnin başka bir dilde karşılığını başarıyla bulan bir zanaatkârın ötesinde, o metni farklı bir dile aktarırken, özünü ve ruhunu koruyarak yeniden yazan yaratıcı bir sanatçıdır. Bu bağlamda Hira, kuşağının en iyi çevirmenlerinden, başarılı bir yazar.

Fransızların ‘flair’ dediği, koku alma, mecazî olarak sezgi, öngörü yeteneğiyle çevirmeyi seçtiği oyunlar, Türkiye’de sahnelendiklerinde heyecan verici birer keşif olmuştur.

Bu etkileyici keşiflerden biri de Avustralyalı Kate Mulvany ve Anne-Louise Sarks’ın Euripides’in 2500 yıl önce yazdığı, sayısız kez, sayısız yorumla sahnelenen tragedyası ‘Medea’dan yola çıkarak öyküyü günümüzde, Medea’nın oğullarının perspektifinden anlattıkları oyun.

Yönettiği modern tiyatro klasiklerine günümüzden bakarak, yaşlanmaya yatkın, başka birinin elinde yaşını iyice gösterebilecek oyunlara taze ve genç bir nefes üflemiş olan Hira Tekindor, oyun boyunca biri 9 diğeri 12 yaşında iki çocuğun başrolde olduğu, oyuna adını veren karakterin arada bir göründüğü bir-iki sahne dışında sadece müthiş etkileyici finalde öne çıktığı ‘Medea’yı altı yıl önce çevirmiş ama zor bir iş olduğunu düşündüğü sahnelemeyi hep ertelemiş. Sahne ve ses tasarımlarını da yaparak nihayet yönettiğindeyse, işin altından büyük başarıyla kalkıyor.

Oyunculuk deneyimi olan çocuklarla gerçekleştirilen seçmelerin ardından, psikolog Ceren Kaymaz ve çocuk oyuncu koçu İbrahim İris’ten destek alınarak 2,5 aylık prova sürecinde ortaya çıkan bu benzersiz çalışmanın yapımcılığını Dor Productions, uygulayıcı yapımcılığını Omnia Yapım, ışık tasarımını Yakup Çartık, sahne dövüşü koreografısini Gürhan Elmalıoğlu üstleniyor.

9 yaşındaki Jasper ile 12 yaşındaki Leon, çoğu abi-kardeş gibi, gülen, oyunlar oynayan, kavga eden iki çocuk. Aralarındaki derin sevgi bağı, özellikle Leon’un korumacı ve sevecen tavrında hissediliyor. Kovboy düelloları ve kılıç savaşları yaptıkları, oyuncak ayıları Herkül tarafından korunan yatak odalarında bugün tuhaf bir durum vardır; odanın kapısı kilitli.

Salonda bağıra çağıra kavga eden ebeveynlerinin sesleri odaya kadar ulaşmakta, uzun zamandır görmedikleri, doğum günlerine bile gelmeyen babaları yanlarına uğramazken, arada bir onları yoklayan anneleri her defasında onları ne kadar çok sevdiğini söylemekte.

Metin, Euripides’in tragedyasına sadece göndermeler yapar. Salondaki kavganın, karısını boşayıp, durumunu sağlamlaştırmak amacıyla Korintos kralının kızıyla evlenme hazırlığında olan Jason’un çocukları da almak istemesiyle bağlantılı olduğu, huzursuz ama sevgi dolu annenin, Altın Post’u ele geçirmek için ülkesine gelen maceraperest Jason’a aşkı yüzünden ailesine ihanet eden Kolhis prensesi zehir uzmanı büyücü Medea olduğu sadece hissettirilir;

Medea’nın rakibesine göndereceği ölümcül hediye paketiyle, Altın Post olayı çocukların Yakup Çartık’ın nefis yeşil ışığında birbirlerine anlattığı masal olarak sadece ima edilir.

Tüm eşyalarını alıp gitmiş olan babasının evde kalmış yün kazağına sarılıp hasret gideren Leon anlamadığı bir şeyler olduğunu hissetse de, ne olduğunu tam algılayamamaktadır. Ancak kapıyı dinleyerek tanık olduğu kavganın tüm hırsını oyuncak ayıyı parçalarcasına yerden yere vurduğunda aslında ne kadar çok etkilendiği fark edilir. Jasper ise yaşananların pek farkında değildir. Çocukların hiç bilmediği, seyircininse iki buçuk binyıldan beri bildiği, bu iki masum çocuğun kaderlerinin bir saat içinde o benzersiz finalle sonuçlanacağıdır…

Hira Tekindor’un usta işi sahnelemesinin kusursuz oyuncu yönetimi müthiş. Defne Kayalar, derinlikli yorumunda çocuklarını taparcasına seven annenin, ona ihanet eden büyük aşkına vermiş olduğu en güzel armağan olan çocukları yok edebilecek ürkünç bir intikamcıya dönüşmesini ustalıkla yansıtır. Kendilerine güvenen, son derece profesyonel düzeyde iki çocuğun oyunu kapıp götürmeleriyse heyecan verici bir sürpriz,

65 dakika süren oyun ayda bir kez 19.00 ve 21.00’de çocukların iki farklı cast’ı ile oynanıyor. Galada Jasper (Abdullah Burak Kaya) ve Leon (Ayaz Gülşen) ile izleyip hayran olduk. Diğer cast ile izleyen dostumuz Seçkin Selvi, hem çocukları hem oyunu müthiş beğendiğini söylediğine göre o ekiple de izlemek farz oldu.

‘Medea’yı, tragedyanın sahneye hiç çıkarılmayan asıl kurbanlarının bakış açısından izlemek, ‘Hamlet’i oyunun ikincil karakterleri Rosencrantz ve Guildenstern gözünden seyretmekten çok daha şaşırtıcı ve etkileyici. Metin, sahneleme, oyunculuk olarak sezonun en çarpıcı işlerinden. 17 Ocak, 19 Şubat Alan Kadıköy, 15 Şubat, 12 Mart, 17 Nisan, 15 Mayıs ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde. Kaçırmayın.

Çok farklı yorumlandıkları için iki versiyonu peş peşe izlemenizi öneririm.

               İki çok başarılı monodrama

        ‘Muhammed Ali’  

          

“Ne güzel değil mi sessizlik? İnsan hiçbir şey yapmayınca ne güzel oluyor; her şey susuyor, her şey duruyor. Ben de bekliyorum. Kabuk değiştirmeyi, vurmayı... Gerçek bir Muhammed Ali gibi vurabilmeyi bekliyorum.”


Dedesi ünlü boksörün hayranı olduğundan adını Muhammed Ali koymuşlar ama, genç adam yıkıntıların, kayıpların, vazgeçişlerin, aşkın, cesaretin ve yenilginin sessiz gardında dururken; geçim sıkıntısı, çaresizlik ve yetersizlik kroşeleriyle hep yere savruluyor. Kendini yeniden doğurmaya her yeltendiğinde kalabalığın sancısını çekip, diğerleriyle her vedalaşmasında kendi vasiyetini okuyor. Toplumsal temsiliyet, ailevi teslimiyet, bireysel özgürlük üçgeninde hayatını böcek kabuklarıyla birlikte lam ve lamel arasına sıkıştırıp keşfetmeye çalışıyor. Ve her şey, kırılan bir camla genç Muhammed Ali’nin sıkılı yumruğu arasında saklanıyor.
Yolcu Tiyatro’nun yeni oyunu, süpervizörlüğünü topluluğun kurucusu Ersin Umut Güler’in yaptığı, Turgay Korkmaz’ın yazdığı ve yönettiği, Erdem Kaynarca’nın oynadığı tek kişilik ‘Muhammed Ali’.

Turgay Korkmaz’ın nefis metninin, bu metni 90 dakika boyunca soluksuz bıraktığı izleyiciye aktaran Erdem Kaynarca’nın olağanüstü yorumunun tadını kaçırmamak için metinle ilgili bir şey söylemek istemiyorum.

Hem sahneye yakışan, hem de edebi tadıyla okunması keyif veren metinler yazan Turgay Korkmaz bu kez geleneksel meddahtan yola çıkmış. Meddah sopası tabureye, mendili boksör havlusuna dönüşmüş, ortaya çağcıl, interaktif boyutuyla çok modern ve özgün bir oyun çıkmış

‘Tato-Baba’dan beri rol aldığı tüm oyunlarda çok başarılı bir oyuncu olarak bildiğim, son derece ayrıksı oyunlardaki karakterleri her türlü beklentinin fevkinde yorumlamış Erdem Kaynarca bu kez tüm yaptıklarını aşıyor. İlk repliklerinden itibaren Erdem olmaktan çıkıyor, oyun boyunca hep Muhammed Ali olmayı başarıyor.

Sezonun tartışmasız en iyi metinlerinden ve yorumlarından biri. Kaçırmayın.

16 Ocak Fişekhane, 21 Ocak Sahne Pulchérie, 2 Şubat Kozyatağı Kültür Merkezi ve sezon boyunca İstanbul ve Türkiye sahnelerinde.

    ‘9/8'lik Kıyamet’

   

“O gece ilk bombalar patladı! Yer sarsıldı ayağımızın altında! Dışarı çıktık! Cehennem gibi kırmızıya kesmiş gökyüzü! Cayır cayır her yer!... Bıraktım yangını falan! Çünkü aşk! koca şehirler yanarken dönüp tek kişiye bakabilmektir!”

Yakın gelecekteki iklim krizinde İstanbul! Büyüyen açlığın, kıtlıkların, büyük yangınların, hastalıkların, göçlerin, cehennem sıcaklarının, açlık ve susuzluğun zamanı! Kıyamet gibi ‘acayip’ bir şey olmuş, ama tam da olmamış! Bildiğimiz dünya elimizden kayıp giderken krizi fırsata çeviren muhafazakâr topluluk İzan, giderek güçlenmiş, güçlendikçe sertleşmiş!  

Kadınlar, eşcinseller, marjinaller büyük bir isyan başlatmış!

Ortaya hiçbir ülkenin istemediği, ‘Parazitler’ denen göçebe topluluklar çıkmış. Artık kitap yazılmıyor, film çekilmiyor ama hikâyeler hep var. Diyar, bu yeni toplumun hikâye anlatıcılarından biri. Her akşam, ateş başında toplanan Parazitlere, kıyametin ilk günlerine dönüp darbukasıyla bir hikâye anlatıyor.
Bir ihanet hikâyesi! Kendisinin, gizemli aşkı Leyla’nın ve Kopil’in hikâyesi…

Birbirinden sağlam metinlerine uzunca bir ara veren yazar Şâmil Yılmaz, ‘Dansöz’den altı yıl sonra müthiş bir yeni oyunla ‘9/8’lik Kıyamet’le parlak bir dönüş yapıyor. Dansözümüz Sezen Keser bu kez yönetmen koltuğunda, tek kişilik oyunda, hikâyelerini darbukası eşliğinde anlatan Diyar’ı Oğulcan Arman Uslu canlandırıyor.

Bu anlatılmasının, söz edilmesinin bile tadını kaçıracağı bir oyun. Sadece, metin, sahneleme ve oyunculuk olarak mevsimin en iyi işlerinden biri olduğunu, mutlaka izlenmesi gerektiğini  

belirtmekle yetineceğim.
19 Ocak, 9, 23 Şubat Boa Sahne ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün