Kendine aynada değil su birikintisinde bakmaktır “Yolculuk”

“… eskiden meyhanelerin bulunduğu şimdi ise restoranların ve hediyelik eşya dükkanlarının sahipleri olan Yahudilerin arabalarını park ettiği gezi yolunu seyrediyor, bu kaldırım toplama kampında öldürülen Yahudilerin kemikleri ve kafataslarıyla yapıldığı için yayalardan öbür kaldırıma geçmelerini isteyen tabelaya bakıyor. Moises M´nin tutkusunu ve Şilili torunu yoldan çıktığı için Rosa S´nin duyduğu çaresizliği düşünüyor, bir adam evinin ön cephesini sıvayla yanıyor.”

Neşe BİNARK Perspektif
15 Ocak 2025 Çarşamba

Edebiyatın hayatın kendisi ve onun işlevselliği olduğuna inanıyorum. İnsanların yaşadıklarını, hissettiklerini, düşündüklerini ifade etme isteğinden beslendiği aşikâr! İnsan, yazılı kültürün gelişmesiyle yaşama tanıklık etme, toplumsal koşulları ve özlemlerini anlatma kaygısını gütmeye başlıyor. Aynı insan kendini gerçekleştirme sürecinde de edebiyatı destekleyici bir araç olarak kullanıyor. Eline aldığı kalemin kâğıda değme ve birbirleriyle raks etme serüveninin başlamasıyla edebiyat can buluyor. Bibliobibuli sütunlarımda kitaplara olan ilgimi “Bibliojournalist” sıfatını uydurup kendime takarak taçlandırdığım ve sade limonlu Türk kahvesiyle okuma koltuğumda ayaklarımı uzatıp keyfini sürdüğüm günlerden birinde kitap sayfalarında seyahat ederken “seyahat edebiyatı” aklıma düşüyor. Yalan! Hiç unutmuyorum desem daha doğru olur. İster inanın ister inanmayın, yükselen bir "yay burcu" kitap okurken her zaman seyahat etmeyi arzuluyor. Bilgisayarımdaki araştırma klasörümü dolduran seyahat kitaplarının listesine göz atıyorum ama yeterli bulmuyorum. İnternette hazine avına balıklama dalıyor, seyahat kitaplarının ve yazarlarının izini sürüyorum.

Şöyle bir paylaşıma rastlıyorum: "Anlatıda yeni yollardan, edebiyatın canlılığından, yokluğunun karanlığından, hareketsiz kalmanın sakıncalarından, ayrılmanın heyecanından bahsedecekler." A-ha! Kimler? Postrestant adlı kitabın yazarı Cynthia Rimsky ile çevirmeni Banu Karakaş. Oldukça merak uyandırıcı, kafa karıştırıcı ve bibliogazeteciliğimin kendi adına konuşmasını sağlayan bir iz yakalıyorum. Şehirden uzakta, inzivada yaşadığım için söyleşiye gidemiyorum ama Epona Kitap, Postrestant romanını okuma koltuğuma ulaştırıyor, teşekkürler.

Kitap gelir gelmez okuyup sizin için yazmaya başlıyorum. Bu Cynthia Rimsky'nin edebi diliyle tanışmamın hikayesi. Şimdi sıra Postrestant romanını incelemekte.

Cynthia Rimsky, Buenos Aires'te yaşayan Şilili bir yazar. 1962'de doğan yazar, ilk romanı ‘Poste Restante’yi 2001’de yayımladı. Bugüne kadar on roman daha yazdı. İlk romanı Postrestant adıyla dilimize çevrilerek geçtiğimiz ekim ayında ülkemizde yayımlandı.

Postrestant; alıcının teslim almak için postaneye gelmesi gereken bir mektup veya paket olan gönderinin, adrese değil, alıcının bulunduğu yerdeki postaneye gönderilmesi anlamına geliyor. Yani belirli bir adresi olmayan ve bir yerden bir yere seyahat eden yolcular için, alacakları mektubu veya gönderiyi gelip teslim alana kadar postanede tutmak demek.

Postrestant Yazar: Cynthia Rimsky İspanyolca aslından çeviren: Banu Karakaş Epona Kitap Ekim 2024, İstanbul 232 sayfa

İlgi çekici bir seyahat romanı adı değil mi? İçeriği, dili ve anlatımı da ilginç! Polonya ve Ukrayna göçmeni Yahudi bir ailenin kızı olan Şilili Cynthia Rimsky ile yolculuklarda tuttuğu notlardan, yazılardan, fotoğraflardan, mektuplardan, şehir haritalarından oluşan romanının sayfalarında Avrupa-Akdeniz-Ortadoğu yolculuğuna çıkmaya hazır mısınız? Zaman 90’lar, buyursunlar!

Bitpazarının satın alınabilir hikayeleri

Bu gezi turistik amaçlı, sonu belli olan gezilerden değil. Romana konu olan gezi kökenlerini araştırmak üzere yola çıkan Şilili bir gazeteci-yazarın bulduğu ipuçlarının doğrultusunda yeni rotalara savrulmasıyla ilgili. Bir bitpazarında karşılaştığı, kendi soyadına benzeyen bir isme sahip fotoğraf albümünden yola çıkarak bitmeyecek bir yolculuğa çıkmaya karar veren bir yazar neler hissediyor? “Zaman geçtikçe ölümler ve taşınmalarla, bu eşyalar İran çarşısına düşecek, çocukları veya torunları bunları bulacak ve bu incik boncuğu efsanevi hikayelerle özdeşleştirecek, bunları yeniden satın alacak ve böylece sahtesi orijinalin yerini alacak.”

Birbirine yapışık birçok küçük tutarlılık daha büyük bir tutarsızlığı yatıştırıyor

Polonya ve Ukrayna'dan göç etmiş bir ailenin köklerinin izini süremeyen yazar, evdeki küçük deve figüründen, özel kokulardan ve büyükannesinin kıyafetlerindeki özel karamelize şekerli kokudan bahsediyor: Perceiving the album she found as a sign, the author decides to go to Ukraine and Poland.

 “S’de geçen üç haftanın ardından seyyah kadın Polonyalılara karşı mantıksız bir korku duyuyor. Belki onları Yahudi düşmanlığıyla suçlayan kitaplardan ya da holiganları, Nazileri ve punkları yüreklendirici duvar yazılarından etkilenmiştir.”

Parası olmadığı için sırt çantasını alıyor ve seyahati bir yıl sürüyor. Seyahati sırasında sık sık fotoğraf albümüne bakıyor. Başkalarına da gösteriyor. “Hiçbir yere ait olamama hissinden konuşuyorlar. Hikayeler aracılığıyla Sudan’ı, Çad’ı, Kahire’yi ve Avrupa’yı ziyaret ediyor. Zihni seyahat ederken bedeni çözülüyor.”

Yolu Türkiye’ye de düşüyor. Kapadokya’ya gidiyor. “Ben Türkiye’ye doğru yol alırken gemide unuttuğum mavi eşarp Pire’ye doğru devam ediyor yoluna.” Kapadokya’da tanıştığı bir kadından aldığı bilgi doğrultusunda fotoğraf albümünün üstündeki adın kendi soyadı değil bir hamamın ismi olduğunu öğreniyor. “Aklına sırt çantasından Şili’de bir semt pazarında bulduğu, ilk sayfasında kendi soyadının yazılı olduğu ama gerçekte onun soyadı değil bir Roma Hamamının adı olan bir fotoğraf albümünü çıkartmak geliyor.”

Yazar Avusturya - Slovenya sınırında bir kasabaya otostop çekerek gidiyor. Orada konakladığı bir hostelde fotoğraf albümündeki fotoğrafların devamını görüyor. Hatta eksik olan tek fotoğrafın da kendisindeki fotoğraf albümünde olduğuna inanıyor.

Shoshana ve hikayelerin nesneleri

Bir yıllık seyahatin ardından Şili’ye döndüğünde sırt çantasındaki bütün kıyafetlerinin yırtıldığını, eskidiğini, bunun yerine sırt çantasının broşürler, harita sayfaları, çakıl taşları gibi nesnelerle dolduğu görüyor. Şeyler ve hikayeleri yazarın zihninde öyle birikiyor ki yazmaya karar veriyor. Romandaki seyahat hikayelerini bir fotoğraf bir film gibi değerlendirip, fotoğraflardaki ailesi olmayan kahramanlarının ağzından da yazmaya çalışıyor. Ortada oluşan boşluğu kurgu ile dolduruyor. “Şimdi ne kendi evinin ne de Santiago’nun İsrail mezarlığında gömülü Moises M’nin evinin yer aldığı Pondil’de tam olmuş turşuyu seçmek yerine kusurlu olanı satın alarak efsaneyi sürdürüyor.” “Seyyah kadın, ne zaman yeni bir yere gitse içinde bir karıncalanma duyuyor.” “Shoshana ayaklarını sürüye sürüye gelecek. Tıpkı çocukluğunda ninesinin oyuncak bebeklerinin etrafına sarıp yumak yaptığı yünü tuttuğu zamanlarda olduğu gibi. Shoshana geceliği üç bin Şili pesosu karşılığında her gece misafir kadının sonra kendi bileklerine dolayacağı hikâyeyi söküp çözecek tek tek.”

Yahudi seyyah kadın tek başına dünyayı geziyor

Kitapta yazarın gazeteciliği, hikâye, kurgu, gerçeklerin bir karışımını buluyorsunuz. Yazar inanılmaz minimalist bir dil kullanıyor. Sözcükler, cümleler kısa ve net. Bazı paragraflarda okuyucunun boşlukları hayal ederek doldurması gerekiyor. Bu durum da romana ayrı bir ilginçlik katıyor. Romanın tamamladığınızda ise ne okuduğunuza tam olarak karar verebilmeniz ve sindirebilmeniz için bir süre geçiyor. Yazarın köklerinden beslendiği, Yahudi geleneklerine hâkim kodlamalarının kurdurduğu cümleleri cımbızla seçiyorsunuz. “Verandada oturuyor (restoranlar için ayrılan parası tükendi) ve turistlerin İkinci Dünya Savaşı’nda önce Yahudilerin orada yaşadığını anlatan seyahat rehberlerini okumasını izliyor.” “Sinfonia’nın güvertesinde İsrail ile Kıbrıs arasında Yahudi bir kadın tek başına dünyayı geziyor. 167 no’lu kamarada Müslüman bir kadın Kudüs’e dönüyor. Bir kokuyu paylaşıyorlar.” “Vedalaşırken bana benimle konuşmanın bir pencereden bakmak gibi olduğunu söylüyor.”

Ay çekirdeği kabukları

Yazarın anlatım dilinde tercih ettiği yol anlatıcıları değiştirmek. Seyahat ederken ve seyahat hikayelerini yazarken yazar aslında anlatıcıyı değiştirerek mesafe fikriyle de oynuyor. 

“Tel Aviv’in eski binalarında yaz güneşinden korunmak için metal panjurları indirmeyi adet edinmişler. Şimdi kış ve panjurlar hala kapalı.”

“Tarih ötesi bir göçükle yamulup sürüklenmiş mezar taşı parçalarının arasında nerenin patika nerenin gömüt olduğunu ayırt etmenin imkansızlığı içinde dindar karıncalar misali dolaşıyorlar.”

Yönü olmayan insanlar gibidir seyyah olmak

Yazar, romanının çeşitli bölümlerine dağıtılmış olarak seyyah olmanın niteliklerinden söz ediyor. Okuyucu bir seyahat kitabı okuyor evet ancak seyyah olmanın ne demek olduğu sorusu üzerinde de düşünmeye başlıyor.

“Kapıların gizlediklerini bir an görür gibi olmaktır seyyahı kentlerde yürümeye iten. Gözlemeyi gerektiğince uzatmayı engelleyen ise çekingenlik ve saygı karışımı bir şeydir; uçucu görüntülere duyulan açlık, bunların hayal gücüyle tamamlanmasını gerekli kılar.”

“Bowles, Potocki, Maupassant, Gide, pencereler açmak ve sadece coğrafi değil, aynı zamanda hayali dünyaları keşfetmek amacıyla seyahat etti.”

Keyifli okumalar. Bibliobibuli’den dostlukla.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün