Yahudi toplumunun Cumhuriyet dönemi boyunca karşılaştığı değişimler, bu iki günlük konferansta hem akademik hem de sanatsal bir bakış açısıyla irdeleniyor.
Geçtiğimiz ay, 8-9 Aralık tarihlerinde, İsrail’deki Bar İlan Üniversitesinde alanında uzman birçok akademisyen katılımıyla bir çalıştay gerçekleşti.
Cumhuriyet Türkiye'sinde Yahudi Hayatı: Tarih, Kültür ve Kimlik Üzerine Uluslararası Konferans (özgün adıyla “Jewish Life in Republican Turkey: An International Conference on History, Culture, and Identity”) adlı program farklı konuları ele almış, müzikal bir geceyle açılışı yapmıştı. Bu müzikal program öncesi 2003 yılından bu yana Türkiye’deki Aşkenaz Yahudi Cemaati’nin hahamı Mendy Chitrik yapmıştı.
İki gün boyunca, programın tümüne katılan biri olarak rahatça söyleyebilirim ki, hem program içeriği, hem de müziğin ve sanatın konferanstaki varlığı hem Türkiye’deki Yahudi hayatının ve tarihinin zenginliğini ve çeşitliliğini, hem de buna olan ilginin zenginliğini göstermiştir.
Bu yazımla, hem öğrendiğim yeni bilgileri hem de konferansın bende bıraktığı hisleri harmanlayarak size aktarmaya çalışacağım. Cumhuriyet Türkiye’sinde Yahudi toplumu, tarihsel köklerinden kültürel kimliklerine kadar bir dizi zorlukla şekillenirken, müzik ve akademik perspektifler bu süreci derinlemesine ele alıyor. Bir başka ilgi çekici unsur ise göç, göç sonrası kimliğin korunması (veya kısmi korunması hatta değişime uğraması). Bu konferans aracılığıyla farklı yaş ve özgeçmişten gelen bireylerin nasıl buluştuğunu, Cumhuriyet Türkiye’sinde Yahudi toplumu ve kültürünün evrimini, nasıl müzik, mutfak ve bilimsel aracılığıyla tartışıldığını gözlemliyoruz.
Konferans, Bar Ilan Üniversitesi; Sefarad Mirasında Kültür, Toplum ve Eğitim için Dahan Merkezi (Dahan Center for Culture, Society & Education in the Sephardic Heritage), Ben-Zvi: Doğu’daki Yahudi Toplumlarını Araştırma Enstitüsü (The Ben Zvi Institute for the Study of Jewish Communities in the East), Diaspora İşleri Bakanlığı ve Antisemitizmle Mücadele (The Ministry for Diaspora Affairs and Combating Antisemitism) ve Bölgesel İşbirliği Bakanlığı (The Ministry of Regional Cooperation) ortaklığında gerçekleşmişti.
Konferansın ilk gecesi Ben Zvi Enstitüsünde gerçekleşirken, programın çoğunun olduğu çalıştay Bar Ilan Üniversitesi’nde gerçekleşti.
Program hakkındaki kişisel görüşlerimi paylaşmadan önce, siz değerli okuyucularla programın detaylı hâlini listelemek istiyorum:
Konferans, 8 Aralık 2024 günü (7 Kislev 5785) daha hafif bir programla başladı.
Hem akademik bir giriş hem de kültürel bir performansla etkinliğin temelini oluşturuyor.
Yer: Ben-Zvi Enstitüsü, Kudüs
Moderatör: Dr. Shimon Ohayon (Dahan Merkezi Direktörü)
Konuşmalar: Prof. Miriam Frankel (Ben-Zvi Enstitüsü Başkanı), Avi Cohen-Scali (Diaspora İşleri ve Antisemitizmle Mücadele Bakanlığı Genel Müdürü)
Açılış:
■ Prof. Eyal Ginio (İbrani Üniversitesi): Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne Yahudi Toplumu
■ Haham Mendy Chitrik (İstanbul Aşkenaz Cemaati Hahambaşısı): Bugünkü Türk Yahudi Cemaati: Zorluklar ve Fırsatlar
Konser: Türk Yahudilerinin Müzikal Alanlarında Bir Yolculuk: Kutsal ile Dünyevi Arasında. Müzik Direktörü ve Şarkıcı: Hadas Pal-Yarden, Bağlama ve Şarkı: Yaniv Ovadia, Gitar ve Ud: Talia Levin
Açılış Konuşması: Hadar Feldman Samet
Konser, başlıca Ladino; Türkçe ve Kürtçeyi çokdilli bir biçimde bir araya getirerek, sinagog müziği ve Cafe Aman* tarzıyla, Türk Yahudi müziğinin zenginliğini gözler önüne seriyor. Bu inanılmaz performans için sevgili Hadas, Talia ve Yaniv’e ayrıca teşekkürler! Eşlik edebildiğim ve çok keyif aldığım iki şarkı da “Hepimiz kardeşiz” ve “Çanakkale geçilmez” oldu.
*Cafe Aman tarzı söylemini daha önce duymamıştım. Şimdi öğreniyorum ki, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, özellikle İstanbul'da Yahudi topluluğu arasında popüler olan, şarkılar ve müzik eşliğinde keyifli bir ortamda sohbetlerin yapıldığı mekanlardır. Genellikle, Yahudi müziği, özellikle Ladino şarkıları ve Sefarad müziği gibi geleneksel melodilerin çaldığı, samimi bir atmosferin oluşturulduğu yerlerdi.
Adını, Arapça ‘aman’ (yardım, lütfen, dikkat et) kelimesinden alır ve bu terim genellikle şarkılarında duygusal bir anlam taşır. Birçok Sefarad Yahudi’si, Ladino şarkılarının bu mekanlarda sıkça söylendiği, halkın bir araya gelip müzikle kültürel bağlarını güçlendirdiği yerler olarak ‘Cafe Aman’ları hatırlamaktadır. Bu mekanlar, aynı zamanda bir araya gelme, geleneksel müzikleri dinleme ve kültürel kimliklerini yaşatma amacıyla kullanılan sosyal alanlardı.
‘Cafe Aman’lar, sadece birer eğlence yeri olmanın ötesinde, Yahudi topluluğunun sosyal ve kültürel yaşamının önemli bir parçasıydı ve pek çok şehirde bu tür mekanlar bulunmaktaydı. 20. yüzyılın başlarında, özellikle İstanbul'un Beyoğlu ve Galata gibi bölgelerinde popülerdi.
Konferans, 9 Aralık 2024 günü (8 Kislev 5785) akademik ve konuşma ağırlıklı devam etti. Yine de, programdan müzik eksik olmadı. Ara ara müzisyenlerin eşliğinde konferans ilerledi.
Yer: Bar-Ilan Üniversitesi
Moderatör: Dr. Shimon Ohayon
Konuşmalar: Prof. Amnon Albeck (Bar-Ilan Üniversitesi Rektörü), Gilad Shadmon (Bölgesel İş Birliği Bakanlığı Genel Müdürü)
Türk Müziği Performansı: Ud: Yaniv Taichman, Kanun: Yossi Bronfman
Sunumlar:
■ Prof. Efrat Aviv: Türk Yahudilerini Araştırmanın Önemi: Akademik Bir Bakış
■ Dr. Arad Nir: İstanbul’daki Yahudi Cemaatine Dair Gazetecilik İzlenimleri
■ İrit Lillian (Türkiye’deki İsrail Büyükelçisi): Türkiye-İsrail İlişkileri: Kriz Boşanmaya mı Götürür?
Moderatör: Prof. Leah Bornstein-Makovetsky
Sunumlar:
■ Dr. Merav Belaiche: 20. Yüzyıl Başında New York’ta Ladino Basını
■ Dr. Mira Cohen Starkman: Ladino’da Dilsel Devrim
■ Dr. Sarit Cofman-Simhon: Günümüz Ladino Tiyatrosunda Nostalji
■ Dr. Susy Gruss: Bir Yahudi’nin Hayat Hikâyesi: Isaac Saul (Aydın Doğumlu)
■ Yoram Arnon: Mandater Dönem Tel Aviv’de Türk Müziği: Moshe Cordova’nın Mirası
Moderatör: Yigal Bibi
Sunumlar:
■ Prof. Yossef Charvit: Soykırım Sahneleri Arasında Türkiye’nin Yeri
■ Dr. Hadar Feldman Samet: Yitzhak Ben-Zvi ve 1950’lerdeki Sabataycılar
■ Michal Moskovitz: İzmirli Bir Yahudi’nin Yazılarındaki Antisemitizm
■ Uri Bar-Ner ve Judith Kiriaty-Matalon: İzmir’deki Tarihi Sinagogların Korunması Projesi
■ Dina Eliezer: İzmir Hahambaşılık Kütüphanesi ve Koruma Çabaları
Moderatör: Prof. Orly Meron
Sunumlar:
■ Prof. Siren Bora: Atatürk’ün Milliyetçilik Anlayışı ve Türk Yahudilerine Etkileri
■ Moshe Kamhi: Türkiye’de Yahudilerin ‘Yabancı Grup’ Olarak Algılanması
■ Dr. Aviad Moreno ve Dr. Tamir Karkason: Uzun Mesafeli Milliyetçilik ve Türkiye Diasporası
■ Dr. Yitzchak Mualem: Türkiye-İsrail Diplomatik İlişkileri Öncesinde Yahudi Faktörü
Moderatör: Prof. Moisés Orfali
Sunumlar:
■ Dr. Melis Öneren Özbek: Netflix’in ‘The Club’ Dizisi Bağlamında Sosyal Medyada Türk Yahudileri
■ Sarina Roffe: Türkiye’de Hahambaşılık ve Topluluk Yapısı
■ Prof. Esra Almas: Yahudi Hayatının Şehir Dokusuna İşlenmesi
Kapanış Konuşması: Prof. Moisés Orfali
Her yerde olduğu gibi, bu tarz akademik buluşmalarda insani ögenin nasıl günü ve konferansı şekillendirdiğini görüyoruz. Büyük teyzemle katıldığım bu konferans onun Ladino ve aile hikâyesini de bize yeniden düşündürtmüştü. Tanıştığımız kişilerin de artık Türkiye’de yaşamasalar bile anne veya babalarının, ya da büyükanne veya büyükbabalarının Çanakkaleli, Edirneli, Aydınlı, İstanbullu olması aileler ve toplumlar arası hâlâ süregelen bağı gözler önüne seriyor.
Beni özellikle etkileyen, konferansın sonuna doğru arkamda Arapça haber dinleyen yaşı büyük bir bey olduğunu fark etmemdi. Oradan sonra başladı zaten aile hikâyeleri…:) Konuştukça daha önce aslında tanıştığımızı, eşinin Antakya’yla bağı olduğunu ve akrabamız olduğunu, kendisinin ise Lübnan’dan 30 yıl önce göç etmiş olduğunu konuştuk. Dünya küçük.
Daha önce yakından tanıdığı kişiler başka bir bağlamda yeniden görmek ve dinlemek, adını duyduğum akademisyenlerin çalışmalarını incelemek, hiç tanımadığım kişilerden hiç tanımadığım konuları dinlemek fazlasıyla tatmin ediciydi.
Rav Mendy Chitrik’in geleceğini duymak benim için tanıdık bir duygu uyandırdı. Kendisini İbranice ve Türkçe sunum yaparken dinlemek oldukça etkileyiciydi. Orada bulunmasının değerini ve deneyimini benimle şöyle paylaştı: “İstanbul'daki 25 yıllık tecrübem ve ülke genelinde yaptığım kapsamlı seyahatler ışığında TYT'nin geçmişi ve bugünkü durumu hakkında genel bir bilgi verdim ve özellikle genç neslin katılıma katılımı konusunda toplumun önünde duran zorluklardan bahsettim. Topluluk etkinlikleriyle - topluluğun hayatta kalması için hayati bir anahtar olarak.”
Konferansın Aydın, İstanbul, İzmir gibi köklü Yahudi toplumlarının bilinmeyen hikâyelerine başarılı bir şekilde odaklandığını görüyoruz.
Doğu ve güney Yahudi toplumları daha çok ele alınmasını arzulardım. Daha az konuşulan, hâlihazırda toplulukları kaybolmuş Antakya, Mardin, Diyarbakır, Gaziantep gibi…
Bu topluluklardaki Judeo-Arapça, Aramice, Hakeka (Türkiye'nin güneydoğusunda, özellikle Mardin ve çevresinde yaşayan Yahudiler tarafından konuşulan bir Aramice lehçesidir. Bu dil, Antik dönemin Aramice’sinin modern bir türevidir. En çok Mardin olmak üzere, bu dil Diyarbakır ve Urfa’da da konuşulmuştu) gibi diller, özellikle Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı bölgelerde, o dönemdeki Yahudi toplulukları arasında konuşulmuş ve kullanılmıştı. Her dilin konuşulduğu yerler farklıydı.
Antik dönemde Aramice, bölgedeki Yahudi topluluklarının günlük hayatlarında ve dini ritüellerinde kullanılan bir dil olarak yer alıyordu. Ayrıca, Aramice, Talmud'un bazı bölümlerinin yazıldığı dildir, bu da onu dini açıdan değerli kılmaktadır.
Ancak, Aramicenin Türkiye'deki Yahudi toplumu için önemi sadece tarihi değil, aynı zamanda kültürel bağlamda da önemlidir. Türkiye'nin farklı bölgelerinde konuşulan Aramice, yerel Yahudi topluluklarının kimliklerini ve geleneklerini ifade etmelerine olanak sağlamıştır. Bugün bu dilin konuşulması giderek azalmış olsa da özellikle Antakya'daki Yahudi cemaati için Aramice, bir zamanlar iletişim ve kimlik oluşturma aracıydı.
Judeo-Arapça, Osmanlı döneminde Arapçanın bazı özgün biçimlerinin korunmasına yardımcı olmuş ve Ortadoğu’daki Yahudi cemaatlerinin kültürel kimliklerinin bir parçası olmuştur. Türkiye’de Antakya bu dilin konuşulduğu önemli bir bölgeydi. Bu dilin tarihi mirası, Gaziantep'in Yahudi kültürünü ve geçmişini anlamak için de önemli bir kaynaktır. Judeo-Arapça’nın önemli özelliklerinden biri, Yahudi inançları ve geleneklerini yansıtan kelimeler içermesidir. Tarihteki değişimler ile beraber İbranice, Türkçe ve Fransızcadan da etkilenmiştir. Bugün Judeo-Arapça'nın konuşulduğu ve kullanıldığı yerler giderek azalmakta, ancak bazı yaşlı nesiller ve akademik çevre arasında hâlâ varlığını sürdürmektedir.
Bu diller, her bir bölgedeki Yahudi topluluklarının tarihsel kökenlerine, sosyal yapısına ve kültürel etkileşimlerine bağlı olarak gelişmiş, zaman içinde Türkiye'deki Yahudi cemaatlerinin kültürel çeşitliliğini yansıtmıştır.
İkinci bir konu ise belki de zaman unsuruydu. Programın ikinci günü oldukça ağır ve doluydu. Belki de programı daha fazla güne yayarak, katılımcılara daha çok sohbet alanı tanımaktı.
Beni ayrıca mutlu eden, Türkiye’den katılan daha önce çalışmalarını bilmediğim iki değerli akademisyeni görmek oldu. Dr. Öneren Özbek Bahçeşehir Üniversite’sinde, Prof. Almas ise Bilkent Üniversitesi’nde çalışmalarını devam ettiriyor. Fiziksel olarak konferansta bulunamasalar da online oturumla aramıza katıldılar. Hem konuların ilgi çekiciliği hem de yaklaşımlarının başarılı olduğunu düşündüm. İlk konuşma benim de daha önce biraz çalışma fırsatı bulduğum ‘Kulüp’ hakkındaydı! Türkiye medyasındaki Yahudi algısından bahsetmesi açısından da önemliydi. İkincisi ise daha önce düşünmediğim bir konuydu, kadın edebiyatını; şehrin dokusunu ve Yahudi hayatını sentezlemişti.
Bir konuşmada Şalom Gazetesi de söz edilmişti:
Yazımı bitirmeden, bu değerli konferansın gerçekleşmesinde emeği geçen herkese çok teşekkürler, özellikle senelerdir görmediğim sevgili Hocam Hadar Feldman Samet’e, Türkçe ve Türkiye Yahudi tarihine ilgisi ve çalışmalarını İsrail’de ayakta tuttuğu için teşekkür ediyorum!