Türkiye´deki para açlığı ne zaman doyacak? Doğal ve yapay afetlerle gelen her sınavda sınıfta kalan sorumlular ibret-i âlem için ne zaman caydırıcı ceza alacak? Ne zaman yürekler yumuşayacak, sorumlular hicap ve nedamet duyacak?
Hiçbir maddi ve manevi tazminatın geri getirmeyeceği canların acısını sadece yakınlarının çekmesi reva mı? Yok, yok ‘ateş, düştüğü yerden’ daha geniş bir alanı yakmadıkça, bu yüzsüzlük düzeni böyle devam edecek. Bu yazıyı, bu teessürle yaşamlarını Kartalkaya otel yangınında kaybedenlere adarken, modern teknolojinin sunduğu hiç bir koruyucu önlemi kullanmayanları telin, bunlara kucak açan siyasi ortama teessüf ediyorum.
‘Tedbirde kusur edip, takdire kabahat bulmak’
Sarf edilen her cümlenin birer edebi sohbet gibi yankılandığı bir evde büyümenin akılda ve kulakta bıraktığı bazı fotoğraf kareleri ve deyimler var. Bunların nasıl bir görgü ve deneyim süzgecinden geçe geçe tortulanmış değerler olduğunu, şimdi gelenek, aile, din ve inanç diye diye mangalda kül bırakmayan, ancak tüm ahlaki değerleri para hırsıyla unutan ve zaten belki hiç bilmeyen Türkiye’de daha iyi takdir ediyorum. Evet, okuduğunuz bu başlık, kulağımdan hiç çıkarmadığım bir küpedir. Bana ‘bugünün işini sakın yarına bırakma’ diye öğütleyenler, her adımda tedbir almanın önemini de anlatır ve akıl yaşamın yordamı olunca, kadere işleyeceği daha az cürüm kalacağını söylerlerdi. Yaşamın her birimiz için kendi düşlediğimiz veya düşündüğümüzden farklı bir plan yaptığını biliyoruz. Tesadüflerin karşımıza çıkardığı iyi veya kötü olayların payını da kabul ediyoruz. Ama Anadolu’da bile ‘eşeğini sağlam kazığa bağla, sonra Allaha yalvar’ dendiğini bilmezden, hatırlamazdan gelenlerin, şimdi artık Allaha değil, önce maşeri vicdana, sonra yasalara, tarafsız ve bağımsız mahkemelere havale edilmesi gerekiyor. Takdire kabahat bularak ve bir günlük yas ilan ederek kendilerini kurtarabileceklerini sanmaları ne acı! İsmail Haniyye için de bir günlük yas ilan edilmişti. Şimdi 78 can için aynı matemi kendi insanınız için nasıl yeterli görürsünüz?
Kendi öz vatandaşınızın değeri de bu kadarcık mı?
Evet, sadece bir günlük matem ilanı ile kamu vicdanını susturmayı umanları affetmek mümkün değil. 6 Şubat depreminin üzerinden neredeyse iki yıl geçti. Geriye Kahraman Maraş, Hatay ve Adıyaman’da afetin izleri, evsiz, barksız kalan ve konteyner kentlerde yoksunluk içinde yaşayan binlerce insan, 55 bin yaşamdan koparılmış can kaldı. Buna karşılık, tedbirde kusur ettikleri halde ceza alanların sayısı on parmağı geçmedi. Demek ki Erzincan, Varto ve Marmara depremlerinden hiçbir şey öğrenilmemiş ve sorumlular yeterince cezalandırılmamıştı. Öte yandan başta İstanbul olmak üzere birçok kentimizde tarih boyunca ahşap yapılanma nedeniyle edinilmiş nice yangın deneyimi ve başarısı, o zamanki olanaklarla sınırlı bir tulumbacılar örgütlenmesi vardı. Şimdi tarihle boş övünme var. Ama itfaiyenin bile yangına bir buçuk saatte ancak yetişmesi ne demek? Dağ başında otel işletip yalnız itfaiyeye dayanmak mı olurmuş? Allah bilir o otelde bir doktor veya hemşire de yoktu. Şimdi Kartalkaya yangınında sorumluluktan kurtulmak için her türlü laf ebeliğine tevessül edenlerin de bu işten sıyırtacakları gerçeğine lanet ediyorum. Kamuoyu bu işte zincirleme sorumluluk olduğunun farkında. Bu sorumluluk başta üç bakanlık ve bunlara bağlı yerel teşkilatla olmak üzere her şeyi merkeze bağlamanın ‘hâkim-i mutlak benim’ yanılgısında olan bir mantıkta.
Kamu düzeninin dümeni Şark kurnazlığı olunca
Evde ve aile ortamında deyim, atasözü ve tekerlemelerle, Namık Kemal, Ziya Paşa ve Tevfik Fikret şiirleri ile büyürken, elden ele geçirdiğimiz hatıra defterlerine aynı alışılmış ve sıradan dörtlükleri yazardık. Bunlar hâlâ kuşaktan kucağa geçiyor mu bilmiyorum. Ama ben en çok “hayat bir gemi, akıl dümeni” tekerlemesini sever ve sık sık bunu birilerin hatıra defterine yazardım.
Ama şimdi çocukluğunda bundan bile ders almamış olanlara şaşıyorum. ‘Akıl’ kural ve koşulların yarattığı zorunluklarla eğitilen ve sorumluluk kazanan bir dümenken şimdi geçerliliği özellikle kamu düzeninde ‘Şark kurnazlığı’ ve kolay yoldan kazanç olması, ne kadar geriye gittiğimizin işareti. Kartalkaya’ya düşen ateş, siyaseti tutuşturmadıkça ümit yok.