Ocak ayının 27. günü

Bu yılın ocak ayının 27. günü, Sovyet Ordularının Auschwitz Ölüm Kampını ele geçirmelerinin sekseninci yıldönümü… BM Genel Kurulunun bugünü ´Uluslararası Holokostu Anma´ günü olarak kabul etmesinin de yirminci yılı dolacak ekim ayında.

Marsel RUSSO Perspektif
29 Ocak 2025 Çarşamba

Yirminci yüzyılın ikinci çeyreğini kana bulayan büyük savaşın içinde Yahudi halkının maruz kaldığı kıyımın anlamlandırılmağa çalışılacağı bir gün olarak tasarlanmış. Buna karara imza atan ülkelerden, Holokost’u eğitim programlarına koymaları, böylece genç kuşakların, ırkçılığın, yabancı düşmanlığının nelere mal olabileceğinin farkına varacakları ortamlar hazırlamaları istenmiş.

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 194 ülkenin imza altına aldığı bu kararın uygulanması bugün Ortadoğu’da tanık olduklarımız yüzünden artık ne kadar anlamlı? Devletler topluluğu daha ne kadar Nazi eli ile hayattan koparılan 6 milyon Yahudi’nin sırtından bu oyunu oynamaya devam edecek?

7 Ekim sonrası Gazze’de, Hamas’a karşı giriştiği savaşın, maharetle yürütülen propaganda dalgaları ile soykırım olarak lanse edilmesi, dünya kamuoyunda bu konuda son derece yanlış bir algı yaratılması ve uluslararası hukukun adalet sınırlarını aşarak İsrail’i bu konuda mahkum etmeye çalışması, ibretle takip edilmesi gereken bir durum.

Yahudiler, Hitler ve takipçileri tarafından soykırıma maruz kaldıklarında, ne Almanya’nın ne de yaşadıkları ülkelerin siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel varlıklarına kast etmişler, ne de bu ülkelerde herhangi bir nüfuz arayışı içinde olmuşlardır. Birinci Dünya Savaşı’nın vahşet dolu Batı Avrupa cephesinde, karşılıklı savaşan orduların içinde Yahudilerin varlığı, onların içinde yaşamakta oldukları ülkelere olan bağlılıklarının, sadakatlerinin kanıtıdır. Nazizm’in itibarsızlaştırdıkları arasında Alman toplumuna katkı sağlayan askerlerin yanında, akademisyenler, sanatçılar, edebiyatçılar, sanayiciler vardı. Onlar da Almanya’nın makûs talihinin alt edilmesi için canla başla çalışıyorlardı. Ülkelerine zarar vermek gibi bir niyetleri olmadığı gibi, onun için hayatlarını tehlikeye atmışlardı.

Wansee Konferansı’nda alınan kararlar

1942 Ocak ayında toplanan Wansee Konferansı’nda alınan kararlar mutlaka bilinmeli. Wansee, bir film senaryosu değildi. Gerçekti. Avrupa’nın Yahudi’den arındırılmış bir coğrafya haline getirilmesi için Alman Devlet aygıtının atması gereken adımların görüşüldüğü ve karara bağlandığı kanlı, canlı, bir o kadar karanlık bir toplantıydı. Hedeflenen 11 milyon Yahudi’nin öldürülmesiydi. Bunun içinde 55 bin Doğu Trakya Yahudi’si de vardı. Eş deyişle, Türk Yahudileri de potanın içine alınmışlardı.

“Hitler işini yarım bıraktı!”, “Hitler ne kadar da haklıydı” yollu vasat argümanlarla karşılaşıyoruz sıklıkla. Özellikle, bu ve benzeri retoriğin, 7 Ekim’in Yahudi halkı için ne demek olduğunu anlamayan toplulukların ağzına sakız olması, insanı acı acı olsa da güldürüyor… Öte yandan, Devletler Topluluğunun bu ve benzeri görüşlere karşı tepkisizliği riyakârlığın güzel bir örneği olarak çıkıyor karşımıza.

Batı kentlerinde sokakların, meydanların Filistin halkına destek gösterileri ile dolması, onlar adına ne kadar samimiyetten uzaksa, Holokost’un mirasına sahip çıkılıyor gibi davranılması o kadar ikiyüzlü bir yaklaşım.

Değil mi ki, bu sokaklar ve meydanlar Filistin halkının geleceğine ipotek koyan Hamas’a karşı protestolara sahne olacağına, Yahudilere ve İsrail’e karşı ırkçı sloganlara tanık oldu?

Değil mi ki, devletler ve etki altında bırakılan toplumlar, sınırları içinde yaşayan halkının yaşamına kast eden ellerin peşinden giden İsrail’i soykırım ile birlikte andı?

Değil mi ki, bazı ülkeler, Gazze halkının sırtından güç ve nüfuz devşiren, geleceğini ipotek altına alan Hamas’a karşı duracağına, aldığı canların hesabını soracağına, alıkoyduğu rehinelerin salıvermesi için baskı yapacağına, bu vahşete prim veren bir politika takip ediyor?

Değil mi ki, bazı tanınmış bilim yuvaları kampüslerinde, Filistin halkının geleceğini terörist örgütlerinki ile özdeşleştiren gösterilere izin veriyor, Yahudi öğrenci ve öğretim üyelerinin tartaklanmasına sessiz kalıyor?

İrlanda anma toplantısında skandal

Daha fazla bir şey demeye gerek var mı? Bunların hepsi gerçek! Bu satırları kaleme alırken İrlanda’daki anma toplantısında yaşanan skandal sosyal medya ağlarına düştü. İrlanda Cumhurbaşkanı’nın kendisinden istenen hassasiyete aykırı bir şekilde konuşmasını siyasileştirmesi, izleyiciler arasındaki Yahudilerin konuşmayı protesto etmek için sırtlarını kürsüye dönmeleri ve sonrasında bu kişilerin törenin anlamına aykırı bir şekilde, şiddetle salondan atılmaları… Bu da yaşandı. Yahudi olmayan katılımcıların bu olayları onaylarcasına, müdahale etmeden izlemeleri de ayrıca üzerinde durulması gereken bir unsur. Bu, izninizle katıksız antisemitizmdir ve bir batı ülkesinde sahneye konulmuştur... Tıpkı yukarıda alıntıladıklarım gibi. Anmaların hadsizce kıyımdan kurtulan nesiller ve çocukları tarafından kurulan İsrail’e karşı kullanılmasına yeltenmek… Bu bir akıl tutulmasıdır! Bunun neresi Filistin halkı ve özgürlüğü ile bağdaşacak? Seksen yıl önce yitip gidenleri sığ siyaset için malzeme yapmak hangi vicdana sığıyor?

Hür dünyanın başına bin bir sorun olacak, halkları yeni nesil faşist kapitalizmin kucağına atıp her yeri yangın yerine çevirmekten sakınmayacak iş insanı Elon Musk’ın Alman seçmenine telkinine de bakın? Gençlerde ırkçılıkla ilgili farkındalık yaratması için tesis edilen anma günü öncesi, aşırı sağcı AfD’ye oy istiyor… “Geçmiş geçmişte kalmıştır, yaşasın gelecek!” gibi bir görüşün popülist siyasi çevrelerde serpilmeye başladığını iliklerimize kadar hissetmeye başlayacağız. Henüz başlamadıksa!

Ellerin yitip gidenlerin üzerinden çekilmesi lazım

Anılarının onları yüceltmesi, bizleri aydınlatması lazım. Holokost’un öncesiz ve tekilliğinin yıpratılmaması, ucuzlatılmaması lazım ki, ileride doğruyu arayanlara yönlerini gösterebilsin. Terörün soğuk yüzünden medet umanların, doğruyu insanları tuzağa düşürerek elde edebileceğini düşünenlerin 27 Ocak’ın anlam bütünlüğünü bozmalarına izin verilmemesi gerek.

Holokost kurtulanı, Nobel Barış Ödülü sahibi gazeteci, yazar, aktivist Elie Wiesel’in, bundan 20 yıl önce, Auschwitz’in kurtuluşunun 60. yılında yapılan törendeki konuşmasında “Tüm kurbanlar Yahudi değildi, ancak tüm Yahudiler kurbandı” demişti.

Bugün 80. yılda, üzülerek fark ediyoruz ki bazı ırkçı odaklar bu durumu yeniden geçerli kılmaya çalışıyor. Bazen Filistin halkı, bazen bir pandemi, bir deprem ya da Los Angeles’teki yangın bu takıntının alevlenmesi için kaldıraç görevi görebiliyor. Bazen İran, bazen de İrlanda, İspanya ve Norveç gibi ülkeler buna el uzatabiliyor.

Bütün bunlar 7 Ekim’den beri yaşananların bazıları. Çoğu var, azı yok. Özgür insanın mutlaka olup bitene karşı söyleyeceği bir şeyler vardır. Gelin görün ki sayıları her geçen yıl azalıyor.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün