“Biz sınırlara inanmayız. Biz öncülüğe inanırız. Biz vizyona inanırız. Herkese imkânsız görünse de biz evet diyoruz. Yaşamak ne güzel şey. Denizde yüzmek, gökyüzüne bakmak, güneşi teninde hissetmek… Bir dağa tırmanmak ya da bir tanecik merdiven çıkmak. Sevmek ve sevilmek. Ne güzel şey… Şimdi ben´im! Şimdi sen´sin! Şimdi biziz! Bu ise sadece bir başlangıç.”
1980 doğumlu İngiliz oyun yazarı ve yönetmen Duncan Macmillan, en öne çıkan oyunları ‘The Most Humane Way to Kill a Lobster / Bir Istakozu Öldürmenin En İnsancıl Yolu’ (2005), ‘Lungs / Akciğer’ (2011), ‘Every Brilliant Thing / Harika Şeyler Listesi’ (2013),
başarıyla İstanbul’da oynanmış ödüllü bir tiyatrocu. Murat Daltaban’ın yönettiği, geçen yılın önemli ödüllerini toplayan ‘1984’ de, romanın Duncan Macmillan ve Robert Icke tarafından yapılmış uyarlamasından yola çıkarak sahnelenmiş.
Macmillan oyunlarının çoğunda çağcıl toplumsal siyasi sorunları ele alır. ‘Bir Istakozu Öldürmenin En İnsancıl Yolu’ çocuk tacizi, ‘Akciğer’ ebeveyn olma, ‘Harika Şeyler Listesi’ intihara eğilimli depresyon konularına odaklanır.
National Theatre’da ilk sahnelenişinde, başta 2015 Laurence Olivier olmak üzere birçok prestijli ödül kazanan, ‘People, Places and Things’ de, bağımlılık üzerine bir oyundur. “Bağımlıların çoğu, beyinlerini sürekli düşünmekten alıkoyamadıkları için kaçışı içkide ve madde kullanımında arayan aslında zeki insanlardır. Bağımlılıktan kurtulmanın bir yolu da bağımlı kılan ‘İnsanlardan, Mekânlardan ve Eşyalardan’ kurtulmaktır. Kimi insanlar, kimi mekânlar ve kimi eşyalar bağımlı için tehlikelidir. Özellikle ailelerle ve çevreyle güçlü bağ kuramayanlar bu bağı başka yerlerde, alkol ve uyuşturucuda ararlar…”
Macmillan gerçeklerden kaçmanın cazibesi üzerine oyunu ‘People, Places and Things’de, modern yaşamın yarattığı bağımlılık sorununu yansıtırken, bağımlılığın politikadan dine tüm alanlarda basmakalıp bir ilişkiler silsilesinin hâkim olduğu günümüz dünyasına karşı bir tür tepki olduğunun da altını çizer.
Oyun bu yılın başlarında, bir IdPro & Zorlu PSM & Omnia Yapım ortak projesi olarak ‘İnsanlar, Mekânlar, Nesneler’ adıyla sahnelenmeye başladı.
Çevirisini de yapan İbrahim Çiçek’in yönettiği ‘İnsanlar, Mekânlar, Nesneler’in birkaç mekânı ustalıkla iç içe geçiren sahne ve kostüm tasarımını Ceyda Balaban, gerçekle düşseli heyecan verici biçimde harmanlayan ışık tasarımını Yakup Çartık, ses tasarımıyla müzik ve performansı Ömer Sarıgedik, başkişisinin karmaşık iç dünyasını başarıyla yansıtan koreografiyi Taner Güngör, projeksiyon tasarımını Okan Temizarabacı üstleniyor.
Oyunun başkişisi, alkol ve uyuşturucu kullanarak geçmişin yüklerinden kurtulmaya çalışan kendi kendisiyle tüm bağlarını yitirmiş aktris Emma (Merve Dizdar) karşımıza ilk olarak Çehov’un ‘Martı’sının Nina’sını canlandırırken çıkar. Oyun sırasında sahnede bocalayınca gönülsüzce bir rehabilitasyon merkezine kayıt yaptırmaya karar verir. Kendiyle yüzleşmekten devamlı kaçan Emma, yoksunluğun belirtilerini atlattıktan sonra başladığı grup terapisinde gerçek Emma’yı hatırlamak, kendisi gibi davranmak zorunda kalınca farklı bir çıkış yolu bulur. Duygusal durumuna göre, çelişkili dünya görüşlerini, uzlaştıramadığı farklı kişiliklerini temsil eden Nina’ya ya da Sarah’ya, ya da, o da hayal ürünü bir başka kişi değilse Emma’ya dönüşür. Bu farklı kişilerin yaşadıklarını kendi hikâyesi gibi anlatır, yalanlarla ördüğü hikâyelerde yarattığı sahte gerçeklerle kendi öz gerçeğinden uzak durmaya çalışır. Bu bağlamda Emma, uyuşturuculara olduğu kadar oyunculuğa da bağımlıdır.
Grup çalışmalarında Emma, kimi zaman terapistin ve diğer bağımlıların kabullendiklerini reddeden kızgın bir ateş topu, kimi zamanlardaysa bağımlılığı altında ezilen, acı çeken bir kişidir. Dünyadaki düzeni durmadan sorgulayan ve uyuşturucu kullanımı için ayrıntılı ve neredeyse onurlu nedenler yaratan Emma için bağımlılık, hayatını ve dünya görüşünü kontrol ettiğini düşündüğü tek yoldur.
Emma, merkezde tedavisi başarıyla sonuçlandığında ailesinin evine, geride bıraktığı geçmişine dönerek, ona umudu neredeyse kalmamış buruk bir sevgiyle yanaşan annesiyle ve babasıyla yüzleşir. Tedavinin son aşamasının af dilemek olduğu oyunun bu doruk noktasında yazar, bağımlıların sorunlarının nedeni olan insanlardan, mekânlardan ve nesnelerden kaçmalarının mümkün olmadığını, hatta tek sığınaklarının acılarının kaynağına dönmek olduğunu söyler gibidir…
Duncan Macmillan metnini Emma’yı merkeze alarak kurgulamış. Önemli destek unsuru karakterleri canlandıran az sayıda oyuncunun yanına bir de kalabalık ‘ensemble’ eklemiş. Bu ensemble koreografik olarak rehabilitasyonun evrelerini yansıtırken, bazen klonlanıp birkaç Emma, Nina ya da Sarah olarak, kadının iç dünyasındaki kargaşayı ve kaosu açığa çıkarıyor.
Oyunu yöneten İbrahim Çiçek, genç yaşına karşın önemli işler başarmış bir tiyatrocu. İlk kez 25 yaşındayken yönettiği ‘Yutmak’, geleceğin önemli bir yönetmenini müjdeliyor, oyuncusu Merve Dizdar’a da 2017’nin en önemli tiyatro ödüllerini getiriyordu. Craft Tiyatro’da başlayan bu tiyatro serüveni en azından ilk yönetmenliği kadar heyecan verici ‘Killology’, ‘Kalp’ ve ‘Kızlar ve Oğlanlar’la sürdü, Craft’ta oyuncu koçu ve eğitmen olarak da çalışan Çiçek ‘Evlat’ı sahnelemeye başladıktan bir süre sonra pandemi başlar. Bu dönemde Zorlu PSM’de ‘Dijital Sahne’ başlığı altında, klasik tiyatronun farklı bir düzine kült metnini özgün oyunun kısaltılmış birer fragmanı olarak değil, bütünlüğü olan tutarlı birer kısa oyun olarak sahnelediği çok ilginç bir çevrimiçi kısa oyun dizisi yönetir. Pandemi sonrası yeniden sahnelenmeye başlayan ‘Evlat’, ardından ‘Sırça’ ve ‘Balina’ ile daha geniş bir seyirci kitlesine hitap edecek oyunları yöneterek büyük prodüksiyonlarda da son derece başarılı olabileceğini kanıtlar. Göçmenlik, farklı cinsel kimlik gibi iki tabuyu birlikte irdeleyerek ötekileştirmeye karşı kesin tavırlı ‘Sığınak’ın ardından Craft’tan ayrılarak serbest çalışmaya başlayan İbrahim Çiçek, yazıldığından 20 yıl sonra bile gücünü ve etkisini yitirmemiş olan Will Eno’nun zamansız monoloğu ‘Thom Pain’e ‘Ben Çoktan Gidersiniz Sanmıştım’ adıyla getirdiği parlak yorumun ardından ‘İnsanlar, Mekânlar, Nesneler’i, yönetiyor.
İlginç bir şekilde, bu oyun hem son yıllarda ustalıkla yönettiği üstün yapımlardan biri, hem de ilk yönettiği ‘Yutmak’, ‘Killology’ ve ‘Kalp’teki yönetmen, dramaturg ve yorumcunun heyecanını aynı yoğunlukla hisseden ve yansıtan bir çalışma. Çiçek, çarpıcı görselliği, müziği ve koreografisiyle ‘İnsanlar, Mekânlar, Nesneler’i etkileyici bir gösteri olarak yönetirken, trajikomik insani boyutunu, felsefi, hatta siyasi alt yapısını her an ustaca yansıtıyor.
Duncan Macmillan metnini Emma’yı merkeze alarak kurgulamış. Destek unsuru karakterleri canlandıran az sayıda oyuncunun yanına da, kalabalık bir ‘ensemble’ eklemiş. Bu ensemble koreografik olarak rehabilitasyonun evrelerini yansıtıyor, bazen klonlanıp birkaç Emma, Nina ya da Sarah olarak, kadının iç dünyasındaki kargaşayı ve kaosu açığa çıkarıyor, arada grup terapinin repliksiz elemanlarını da canlandırıyor.
İbrahim Çiçek de Merve Dizdar’la ikinci buluşmasında, doğal olarak hem fiziksel hem duygusal anlamda tüm oyunu onun etrafında kuruyor. Ara hariç iki saati aşkın oyunun her anında sahnede olan Dizdar’ın yorumuysa tek kelimeyle olağanüstü. Bu uzunca yazıda Emma’nın yaşadıklarıyla, düşündükleriyle, yaptıklarıyla ilgili ne söylenmişse, hepsini yüzü, sesi, bedeni ve varlığıyla bire bir yansıtıyor. Tekrar bütün oyuncu ödüllerini toplarsa hiç şaşırmam.
Yönetmenin en büyük başarısı ise, tek kişiye dayanmasına karşın, oyunu dört dörtlük bir ekip işi olarak sahnelemesinde. Nihal Koldaş (Dr.Terapist), Selçuk Borak (Bağımlı Paul), Kerem Arslanoğlu, İsmet Bora Akın, Ferhat Güneş (merkezin çeşitli karakterleri) dört dörtlük bir takım oyunculuğuyla karşımızdalar. Oyunun sonlarına doğru Selçuk Borak babayı, fiilen rol çalan Nihal Koldaş anneyi canlandırdıklarında sanki iki farklı oyuncuya dönüşüyorlar. Aslı Sancar, Ayşe Özce Çınar, Can Arpat, Cansu Eğri, Emre Ünal, Gülfem Demircioğlu, Kağan Kurtaş, Kerem Sert, Sabah Şimşek, Sanem Adar, Selcan Dal, Şimal Yalçın, Yeşim Ayten, Zeynep Aybar ve Zeynep Hacıhaliloğlu’dan oluşan ensemble oyunun bir aksesuarı değil, kesinlikle bütünün ayrılmaz elemanları.
Metni, sahnelenmesi, oyunculuklarıyla yılın en iyi oyunlarından biri. 03, 04, 24, 27 Şubat ve sezon boyunca Zorlu PSM’de. Mutlaka izleyin.