Amerika genelinde irili ufaklı kitapçıların sayısı son on yılda iki katına çıkmış. Her ne kadar ülkemizde durum çok da iç açıcı olmasa da batıdaki bu eğilimin bize de etkisi olacağına inanıyorum.
Önce polaroid fotoğraf makineleri geri geldi. Sunduğu teknoloji, zamanında en ‘kısa’ sürede anı ölümsüzleştirme yöntemi olmuş olsa da renkleri solgun ve fotoğraf kalitesi ise elimizdeki en sıradan telefondan bile düşük. Bu sorun olmadı. Yine de ‘moda’ oldu!
Ardından plaklar geldi. Yeni albümler, ‘single’lar sadece Spotify, Apple Music gibi dijital platformlarda değil müzik marketlerde de plak olarak yeniden satışa çıktı. Eski albümler aranır oldu. Koleksiyonerler kıymetli oldu. Evde müzik keyfi için pikap satışları (ve hatta tamirleri) arttı.
Son dönemde nostaljik bir hamle de kitap dünyasından geldi:
Kitapseverler ve kitapçılara olan ilgi artıyor!
Amerika genelinde irili ufaklı kitapçıların sayısı son on yılda iki katına çıkmış. Her ne kadar ülkemizde durum çok da iç açıcı olmasa* da batıdaki bu eğilimin bize de etkisi olacağına inanıyorum. Neden mi?
-Özellikle gençlerin en çok zaman geçirdikleri ve içeriği açısından en çok eleştirilen sosyal medya platformlarından TikTok, #booktok, Instagram da #bookstagram etiketiyle kitaplar hakkında paylaşım bulabileceğiniz topluluklar oluşturdu: Ünlülerin kurduğu kitap çemberleri, yazarların, eleştirmenlerin ve okuyucuların paylaşımları, yorumları, tavsiyeleri çok izlenenlerde. Bu ortamlarda adı geçen kitaplar çok satanlara giriyor, nadir bulunuyorlarsa sahaflara ilgi artıyor.
Daha uzun ve detaylı paylaşımlar için YouTube (BookTube) leb-i derya (Zaten!)
-Kitap kulüpleri de son dönemde popüler bir sosyalleşme yöntemi. Pandemiyle artan sanal ortam buluşmaları kitap kulüplerine de ilgiyi arttırdı. Reese Witherspoon, Oprah Winfrey, sanal kitap kulüpleri ile dünya çapında bu pazara şekil verecek kadar etkililer (Bir göz atsanız eminim sizin de okuma listenize eklenecek bir sürü kitap bulabilirsiniz). Melikşah Altuntaş da Türk okuyuculara özellikle Booker ödüllü kitaplar için keyifli paylaşımlarda bulunuyor. Bu özendirici tutum sadece sanal dünyada kalmıyor; ‘yüz yüze’ciler için kitapevleri sundukları atmosferleri değiştirmeye, yeni nesil kafeler ve restoranlar bünyelerinde kitap okuma etkinlikleri düzenlemeye başladı. Kim bilir belki siz de çevrenizde hoşunuza giden yaşam şeklinize uygun bir okuma topluluğu bulabilirsiniz. Odağınızı okumaya çevirirseniz tabii.
Odak demişken…
İnsanlara neden kitap okumadıkları sorulduğunda çoğunlukla odaklanamadıklarından bahsederler: Yazıları sadece gözleriyle takip ettiklerinden, hiçbir şey kaydetmeden sayfaları çevirdiklerinden dolayısıyla ilerleyemediklerinden şikâyet ederler. Bu durumda hemen geçen ayki yazımın linkini buraya bırakmak istiyorum: “İçerken sadece iç, yürürken sadece yürü!” https://www.salom.com.tr/haber/136546/icerken-sadece-ic-yururken-sadece-yuru
Çoklu iş yapmaya alışmış zihnin ve bedenin hemen okumaya, sadece okumaya geçebilmesi kolay olmayabilir ama imkânsız değil. Okumak beraberinde çay/kahve içme dışında pek eşlikçi sevmez. Birçok insan sözlü müzik bile dinleyemez okurken.
Hız ve haz odaklı yaşamlarımızda yavaş kalıyor okumak.
Belki de sadece bu yüzden okumayı hayatımızda vazgeçilmez bir yere koymak gerek.
Yavaşlamak ve küçük şeylerden alınan keyfi hatırlamak için.
Gençler okumuyor
“Ah hocam söylüyoruz. Evde kaç kitabı var ama nafile…”
Siz okuyor musunuz?
Gençler söylenileni değil davranışları kopyalıyor. Asıl ‘nafile’ olan sizin bu söyleyerek ikna etme çabalarınız.
Sadece gençlere değil ki okumanın faydaları. Sanırım orada da bir hata yapıyoruz. Sanki biz okuduk bolca, olduk tamam artık sıra onlarda…
Hâlbuki bu hızla değişen dünyada ileri bilişsel beceriler kazanmayı destekleyen bir etkinlik okuma. Hele okuduğunu anlama. ‘Anlam’ada kaybediyoruz çoğu şeyi…
Okumak dediğin gündelik hayatın koşuşturmalarından, sıradanlığından farklı diyarlara, yaşamlara bir yolculuk. Birçok farklı kültürü tanıma, farklı bakış açıları geliştirme fırsatı:
Kore’de yaşamı tanımak için Koreli bir yazarın anlatısına, Almanya’da yaşanan Doğu-Batı ayrımını ve duvarın aynı ülkenin insanlarına getirdiği farklılıkları öğrenmek için Alman bir yazarın romanına dalmak. Felsefeyi, politikayı, ekonomiyi, bedensel ya da ruhsal sağlığı öğrenmek için okumak…
Kendi hızında.
İlgi duyduğun alanlara öncelik vererek.
Yapay zekâ artık her yerde
Chatgpt’ye başvurmadan hiçbir şey yapmıyor birçoğumuz.
Bir zamanlar bilgisayar programcılığının ve yazılım dillerini kullanabilmenin gelecek yılların en önemli yetkinlikleri olacağına inanılıyordu. Herkesin bir program diline hâkim olması, lisans eğitimlerinde de adında bilgisayar geçen bölümlere yönelmeleri akıllıca bulunuyordu. Böylece yapay zekâ herkesin ulaşabileceği ve kolaylıkla kullanabileceği bir platform olacaktı.
İşler hiç de öyle gelişmedi. Yapay zekâ programlama dillerini kendi içinde halletti; insanoğluna doğru iletişimi bıraktı. Diğer bir deyişle dil kullanma becerilerinin seviyesi yapay zekânın etkili kullanımı için ana diliniz ya da İngilizcede kendinizi en doğru şekilde ifade etme beceriniz belirleyici oldu!
Yapay zekâdan alabileceğiniz faydayı en üst düzeye çıkaran dili kullanma beceriniz. Ne harika değil mi? Herkeste olması gerekeni istiyor yapay zekâ da!
Nasıl olacak bu?
Cevap basit: yazı dilinin gelişmesi için tek gereklilik farklı türlerde okuma ve anlama çalışmaları yapmak.
Seçkin üniversitelerin özellikle edebiyat derslerini müfredatlarına eklemeleri de tesadüf olmasa gerek!
İşte size okumak için bir sebep daha!
***
Her yıl ocak ayında Dünya Ekonomik Forumu ‘İşlerin Geleceği’ raporunu yayınlar. Bu rapor mesleklerin geleceğine dair önemli bilgiler barındırır. Bu yazıya 2030’a kadar en hızlı büyüyen on beceriyi bırakıyorum. Beceri açıkları, işverenlerin talep ettiği becerilerle çalışanların sahip oldukları beceriler arasındaki uyumsuzluktan doğuyor.
İşte talep! Okumayla ilişkisini varın siz kurun:
Peki, nasıl sağlayacağız okumalarını gençlerin? (ya da kendimizin?)
İşte size uygulanabilir yedi strateji:
Keyifli okumalar…