“Şimdi kendinize şu şarkıyı yazın ve YisraEL halkına öğretin; onların ağızlarına koyun ki, bu şarkı Bene-YisraEL´e karşı Benim şahidim olacaktır.” (Devarim 31:19) Musevi duasında müzik temeldir. Çünkü Yahudi geleneği müziğin ilahi bağlantının kapısını açtığını öğretir. Müzik, ilahi olanla, birbirimizle ve her şeyle olan bağlantımızı temsil eder. Müzik, hayal gücümüzü tüm yaşamın ilahi kaynağına açan sözsüz bir duadır.
Ayetin açık anlamına göre, Tanrı, Moşe ve Yeşu'ya sesleniyor ve bir sonraki bölümde yer alan şarkıya atıfta bulunuyor: “Kulak verin ey gökler; konuşacağım! Ve duysun yeryüzü ağzımın konuşmasını.”
Dua (תפלה - Tefilla) ve şarkı (שירה - Şira) sözcükleri aynı sayısal (515) değeri paylaşır. Buradan müziğin bir tür dua olduğunu anlayabiliyoruz. Onlar manevi tahtın birbirini destekleyen iki ayağı gibidir. Şarkının olduğu yerde dua vardır (Berahot 6a).
Melodilerimiz ilahi gizemlerin kilidini açabilir mi?
Yahudi geleneği bunun mümkün olduğunu öne sürüyor. Eski İsrail'in peygamberleri, coşkulu bir zihniyete girmelerine yardımcı olmak için müziğin gücünü kullanarak kendilerini müzikle çevrelediler.
Peygamber Elişa, Tanrı'nın sözünü duymak istedi ve bir müzisyenin çalmaya başlamasını istedi. "Ve müzisyen çaldığında, Tanrı'nın eli onun üzerindeydi” (II Krallar 3:15).
Şaul, peygamberlerin genişlemiş bir bilinç durumuna girmelerine yardımcı olmak için arp (armoni), davul (ritim) ve flüt (melodi) çalan gezgin bir peygamberler ve müzisyenler grubuna katıldı (I. Samuel 10:5).
Müzik peygamberlerin yollarını açtığı gibi bizi kendi ilhamlarımıza ve dualarımıza da açabilir mi?
Breslovlu Rabi Nachman, bu kehanet kaynağından erişebileceğimiz bir şeyler kalmış olabileceğini öne sürüyor.
‘Kutsal bir müzisyen’ olan ‘hazan’ (kantor) ile ‘iç görü’ (kehanet) anlamına gelen ‘hazon’ sözcükleri aynı köke sahiptirler. Rabi Nachman, hazanın "şarkıyı peygamberlerin emzirdiği yerden çaldığını" söylüyor.
Melodiler, yeri göklere bağlayan ilahi bir merdiven oluşturur. İbranicede sulam kelimesi hem ‘merdiven’ hem de ‘müzik ölçeği’ anlamına gelir. Bu nedenle Yaakov’un rüyasında gördüğü merdivenden inip çıkan meleklerin temel işlevi şarkı söylemekti (Maimonides).
Şarkı söylediğimizde, kendimize bir yükselme durumu, cennetin tadına bakma, kendimizin en iyi versiyonlarına bir göz atma fırsatı vermeyi umuyoruz.
İbadete eşlik eden müzik, yüzyıllar boyunca gelişmiş ve yüksek bir sanat haline gelmiştir. Tapınakta müzik mevcut olduğundan (müzik aletleri eşliğinde uygun mezmurları söyleyen Levililer korosu), mezmurlar ve diğer dualar sinagoglarda okunmaya başladığında bu uygulamanın devralınmış olması muhtemeldir.
Müzik ve ruh arasında içsel bir bağlantı vardır. Dil aşkın olanı arzuladığında ve ruh dünyanın çekim gücünden kurtulmayı başardığında şarkıya dönüşür.
Tolstoy buna ‘duygunun kısaltması’ adını verdi. Goethe, “Dini ibadet müziksiz yapılamaz. İnsan üzerinde hayret verici bir etki yaratmanın en önemli yollarından biridir” der.
Nörolog ve yazar Oliver Sacks, Müzikofili adlı kitabında, yıkıcı bir beyin enfeksiyonuna yakalanan ünlü müzikolog Clive Wearing'in dokunaklı hikâyesini anlatıyor. Sonuç akut amneziydi. Birkaç saniyeden fazla hiçbir şey hatırlayamadı. Eşi Deborah'ın belirttiği gibi, “Sanki uyanık kaldığımız her an, uyandığımız ilk anmış gibiydi.”
Deneyimlerini bir araya getiremediğinden, daha önce olup biten hiçbir şeyle hiçbir bağlantısı olmayan sonsuz bir şimdiki zamanın içinde kalmıştı. Bir gün karısı onu bir elinde çikolata tutarken, diğer eliyle çikolatayı defalarca kapatıp açarken ve her seferinde 'Bak, bu yeni' derken buldu.
'Bu aynı çikolata' dedi. 'Hayır' diye yanıtladı, ‘Bak. Değişti’ dedi. Aslında bir geçmişi yoktu. Bir anlık farkındalıkla kendisi hakkında şunları söyledi: “Hiçbir şey duymadım, hiçbir şey görmedim, hiçbir şeye dokunmadım, hiçbir şeyin kokusunu almadım. Ölmek gibi bir şey bu.”
İki şey onun izolasyonunu kırdı. Bunlardan biri karısına olan sevgisiydi. Diğeri ise müzikti. Hâlâ eski becerisi ve şevkiyle şarkı söyleyebiliyor, org çalabiliyor ve koro yönetebiliyordu.
Sacks, çalarken ya da orkestra şefliği yaparken hafıza kaybının üstesinden gelmesini sağlayan müziğin ne olduğunu sorguladı.
Bir melodiyi 'hatırladığımızda', her seferinde bir notayı hatırladığımızı, ancak her notanın bütünle ilişkili olduğunu öne sürüyordu. Müzik filozofu Victor Zuckerkandl'ın şu sözlerinden alıntı yapıyordu: “Bir melodiyi duymak, aynı anda duymak, duymuş olmak ve duymak üzere olmaktır.”
Her melodi bize geçmişin hatırlanmadan, geleceğin önceden bilinmeden orada olabileceğini duyurur. Müzik, zaman deneyimimizdeki en güçlü kopuklukları bazen ortadan kaldırabilen, hissedilen bir süreklilik biçimidir.
İnanç, bilimden çok müziğe benzer. Bilim analiz eder, müzik bütünleştirir. Müziğin notayı notaya bağlaması gibi, inanç da bölümü bölüme, yaşamı hayata, yaştan çağa, zamana bölünen zamansız bir melodiyle bağlar.
Müzik aşkınlığın bir işaretidir. Yahudi ruhunun tarihi şarkılarında yazılıdır. Sözler değişmiyor ama her neslin kendi melodilerine ihtiyacı var.
Bizim neslimizin yeni şarkılara ihtiyacı var ki, biz de atalarımızın Kızıldeniz'i aşıp karşı kıyıya nihayet özgür olarak çıktıkları o dönüşüm anında yaptıkları gibi Tanrı'ya sevinçle şarkılar söyleyebilelim. Ruh şarkı söylediğinde yükselir.
Sinagoglarda güzel bir ses duymayı özledim!
Bu yılki Yamim Noraim bayramından korkuyorum. Ama Yaşam ve Ölüm kitaplarının Kralların Kralı'nın huzuruna nasıl çıkacağımızı düşünmenin getireceği varoluşsal korkudan söz etmiyorum. Çok daha az önemli olan bir şey hakkında endişeleniyorum.
Dua hizmetinin nasıl olacağı konusunda! Aceleyle mırıldanılacak sözler ve hep birlikte Tanrı'ya yalvaran melodilerin olmayışı ile ilgili. Dürüst olmak gerekirse en çok güzel bir sesle söylenecek şarkıları özlüyorum.
Büyük bayramların çoğunda diasporadaki sinagoglar, bir kantoru işe almak için çaba sarf ederler ve sonrasında durum tekrar eskiye döner.
Oysa kendi minyanları ve yüksek değerlere sahip kişileri olan sinagoglar çoğu zaman bünyelerinde düzenli olarak bir kantor bulundururlar.
İnsanlar bir Bar Mitzva (Yahudi yasalarına tabi olma töreni) veya Şeva Berahot (Düğün Töreni) gibi bir Simha yaptıklarında, genellikle dualar için müziğe veya koroya yatırım yaparlar.
Bir kantorun kattığı değer açıksa, neden bu değer sinagoglarımıza da yansımıyor?
Öncelikle ‘müzik’ ve ‘kantor’ (hazan) derken neyi kastettiğimi açıklığa kavuşturalım. Müzik enstrümanlarını değil, solo, acapella veya vokalleri kastediyorum. Onlar, topluluğa dâhil olmamızı ve tanıdık şarkılara eşlik etmemizi teşvik eden kişilerdir.
Her şeyden önce, müzik izleyiciyle bağlantı kurmak ve onlara bir şeyler hissetmeleri için ilham vermek için kanal olarak kullanılır.
Bir duyguya dokunmak, bir dua üzerinde düşünmek, umutlu ve neşeli hissetmek için usta bir hazana ihtiyaç vardır. Ortamı hissedebilir ve kalabalığı harekete geçirecek bir enerji yaratabilir. Onu özel kılan da budur.
İyi bir hazanın başarı ölçüsü, dualar bittiğinde insanların gülümseyerek, ruhlarına, cemaatlerine ve yaratıcılarına bağlı olduklarını hissederek sinagogdan ayrılmalarını sağlamaktır.
Birçok sinagog lideri bütçenin kısıtlı olduğunu ve bu harcamalara olanak tanımadığını söyleyebilir. Birçok mitsva için sponsor olan bağışçıya aynı zamanda bir kantor için sponsor olma seçeneği hiç sunuldu mu? Bu maliyete katlanmak üyeliğe daha fazla değer katar.
Bazen bir sinagogun asıl çekiciliğinin dinamik bir haham ve onun hitabet becerileri olduğunu duyuyorum.
Bu, topluluğu büyütmek için gerçekten kritik olsa da yeterli mi?
Güzel bir restorana gittiğinizde iyi bir deneyim yaşamak istersiniz. İyi yemek güzeldir, ancak iyi servis ve harika bir ortamla birleştiğinde bütün akşamın değeri değişir.
Benzer şekilde, eğer bir sinagog; harika bir vaaz; harika bir yemek (seuda) ve müzikalitesi yüksek bir dua vadedebiliyorsa o zaman yahidleri yüksek bir sinagog deneyimi yaşıyor demektir.
Bazı liderler, hazanın gösteriyi çalabileceğinden ve Rabi ile başkandan daha fazla ilgi görmesi nedeniyle kendilerini tehdit altında hissedeceğinden endişe eder.
Bu belki insani ve içgüdüsel bir tepki ancak akılda tutulması gereken birkaç şey var. Roller aslında kesişmiyor. Bir hahamın görevi konuşarak ilham vermektir ve bir kantorun rolü şarkı söyleyerek ilham vermektir.
Fast food satmak, lüks biftek satmaktan daha kolaydır. Aynı şekilde müziği sevmek ve büyülenmek daha kolaydır. Oysa Yahudiliği ve öğrenmeyi eğlenceli hale getirmek çok daha zordur. Bu sadece ürünün doğasıdır, kişisel değildir.
Dindar ve seküler Yahudiler genellikle Yahudi olaylarını ve bayramlarını melodilerle ilişkilendirir. Bu o kadar yerleşiktir ki bazen Pesah Sederinde veya Roş Aşana ayininde ‘büyüdüğüm melodi’ söylenmediğinde tartışmalar ortaya çıkar. Şarkı hafızaya, ruh haline ve bağlı hissetmeye yardımcı olur.
Sinagogda müzik yapmak uygun mu?
Dua / Tefillah, ‘Avodah Shebalev /Kalbin Hizmeti’ olarak anılır. Bu, zihin ve zekâ için bir egzersiz olması amaçlanan Tora çalışmasının tam tersidir.
Müzik, konsere gittiğinizde hissettiğiniz duyguları uyandırır ve gerçekten hissedersiniz! Duanın duyguyla ilgili manevi bir kalp egzersizi olması gerekir ve şarkı söylemek tam da bunu yapar.
Bu tutum reformist bir harekete yol açar mı? Kral Davut şu önermeyi dile getirmişti: “Leha dumiya teila/Sessizlik Senin methiyen” (Kelimeler tek başına Tanrı'nın büyüklüğünü anlatamaz) (Mezmur 65:2).
Ve şöyle devam eder: “Azamera l'Eloay beodi/ Yaşamım boyunca varlığımla Tanrı’ma şarkı söyleyeceğim!” (Mezmur 146:2).
AleluYA! – Methet Allah’I Mabedinde, Methedin O’nu gücünün göklerinde. Methedin O’nu, şofar sesi ile,
Methedin O’nu nevel ve kinor ile. Methedin O’nu tof ve mahol ile, Methedin O’nu minnim ve ugav ile.
Methedin O’nu tsiltsile şama ile, Methedin O’nu tsiltsile terua ile. “Tüm yüksek ruhunla methet Allah’ı AleluYA!” (Mezmur 150).
Bizim neslimizin yeni şarkılara ihtiyacı var. Biz de atalarımızın Kızıldeniz'i geçip sonunda özgür olarak çıktıkları o dönüşüm anında yaptıkları gibi, Tanrı'ya neşeyle şarkı söyleyebilelim.
Çünkü ruh şarkıyla buluştuğunda mucizeler meydana gelir.