“A Ğ A T A K I L A N L A R”

•Yahudisiz bir Arap ülkesi olarak Filistin hülyası kuran “nehirden denize (mine´nehr ile´l-bahr)” sloganı solcu FHKC´ye ait. Bu antisemitik mirası Hamas memnuniyetle devraldı. İsrail milliyetçiliğinin aşırı sağcı fraksiyonlarına ait “iki nehir arası (aram naharayim)” sloganı neyse o. FKÖ ve el-Fetih bu sloganı kullanmadı. FHKC´nin Hameneî´nin “direniş ekseni”ne kolayca katılmasını sağlayan işte bu antisemitik hassasiyettir. oKenan Çamurcu – www.serbestiyet.com

İzak BARON Diğer
12 Şubat 2025 Çarşamba
  • Bu Haftanın “Takılanlar”ı

 

  • TRUMP’IN GAZZE’DE ETNİK TEMİZLİK PLANI: AMAÇLARI VE GERÇEKLEŞME OLASILIĞI - NUH ARSLANTAŞ

Trump’ın Gazze’deki etnik temizlik planı hem ABD’de hem de İsrail’de ciddi şüpheyle karşılanıyor. ABD açısından bakıldığında, planın hem lojistik hem de siyasi olarak uygulanamaz olduğu düşünülüyor. ABD ordusunun Gazze’yi işgal etmesi, Irak ve Afganistan’daki deneyimlerden sonra Pentagon’un asla girişmeyeceği bir felaket senaryosu olarak değerlendiriliyor. Arap devletlerinin, Filistinlilerin kendi topraklarından topluca göç etmesini asla kabul etmeyecekleri Washington’da net bir gerçek olarak kabul ediliyor. Ancak halkların desteğinden mahrum Arap devletlerinin sergileyeceği tavrın değişebilme ihtimalinin de yüksek olduğu belirtilmeli.

İsrailli analistler de planın uygulanabilirliğini neredeyse imkânsız görüyor. İsrail’in buna hazırlıklı olmadığı ve uzun yıllara sari izlediği politikanın Hamas’ı tamamen yok etmek yerine, varlığını kabullenmeye dayalı olduğu belirtiliyor. Gerçekten de Netanyahu hükümeti, 15 aydır süren yoğun askeri operasyonlara rağmen Hamas’ı Gazze’den çıkarmayı başaramadı. Bunu gerçekleştirecek uzun vadeli bir stratejiye sahip olmadığı da ortaya çıktı. İsrail’in mevcut politikaları, Hamas’ı ortadan kaldırmaktan çok pansuman tedbirlerle bastırmaya yönelik.

Bölgesel dinamikler de Trump’ın planını desteklemiyor. Mısır, Gazze sınırını sıkı bir şekilde kapalı tutarak kitlesel göçe kesinlikle izin vermeyeceğini net bir şekilde ortaya koydu. Ürdün ise, zaten büyük bir Filistinli nüfusa ev sahipliği yaparken, Gazze’den gelecek yeni bir mülteci dalgasının demografik dengeleri bozacağından endişe ediyor. Körfez ülkeleri ise ekonomik güçlerine rağmen Filistinlilere kalıcı iskân sağlama ve Gazze’ye ciddi yatırımlar yapma konusunda isteksiz davranıyor. Sünni dünyanın sözde hâmîsi görülen Suudi Arabistan, iç kamuoyunun tepkilerini dikkate alarak Filistin devletinin tanınmasını, İsrail’le normalleşmenin ön şartı olarak sunuyor. Öte yandan, Arnavutluk ve Endonezya’nın kendi topraklarında “Küçük bir Gazze”, Filistinlilerin zamanla nüfusun çoğunluğunu oluşturma korkusu yaşayan Arapların ise ülkelerinde küçük birer Beyt Hanun, Cibaliye veya Şücaiye kamplarının kurulmasına razı olup olmayacakları ise belirsizlikler taşıyor.

Herşeyden önce Gazzelilerin ülkelerini terk edeceğini iddia etmek, gerçeklikten kopuk bir yaklaşım olarak duruyor. Nesiller boyu topraklarına bağlı kalan, bombardımanlarla harabeye dönen evlerine rağmen dönme iradesini hiç kaybetmeyen onurlu Filistin halkı, direnmeye devam ediyor. Hele de meseleyi sadece bir mülk devri olarak gören kapitalist-emperyalist bir emlakçının kavrayabilmesi imkânsız gibi. Hamas’a yönelik küresel tanımlamalar ne olursa olsun, bölge halkları için Hamas, Filistin davasının en güçlü ve samimi temsilcisi olarak kabul edilmektedir.

https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/trumpin-gazzede-etnik-temizlik-plani-amaclari-ve-gerceklesme-olasiligi-196157/

 

  • TRUMP’IN GAZZE’Yİ İŞGAL PLANININ ARDINDA NE VAR? - JONATHAN LEMİRE / THE ATLANTİC

Plan, Gazze sakinlerini Filistin topraklarından kalıcı olarak çıkarmayı ve onları başka topraklara yerleştirmeyi içeriyor. Ancak Trump, yeni mülteciler için nerede ev bulunabileceği konusunda herhangi bir detay paylaşmadı. Yalnızca Mısır ve Ürdün’ün Gazze sakinlerini kabul etmesi gerektiğini tekrarladı. Ancak bu iki ülke de kesin bir dille bu ihtimali reddetti.

Filistinliler, tıpkı İsrailliler gibi, kendi topraklarında kalmak istiyor. Komşu Arap ülkeleri, hatta ABD ile yakın ilişkileri olanlar bile, İsrail’in Filistinlileri Gazze Şeridi’nden çıkarmasını desteklemek istemeyecektir. Suudi Dışişleri Bakanlığı, yaptığı açıklamada “Filistin halkını topraklarından sürmeye yönelik” her türlü girişimi “kesin bir dille reddettiğini” duyurdu.

Trump’ın göreve gelmesinden hemen önce Gazze’de ateşkes sağlanmış, ancak 20 binden fazla Filistinli sivilin ve 20 bin kadar Hamas militanının hayatını kaybettiği ve bölgenin büyük bölümünün yerle bir olduğu bildirilmişti. Trump’ın planı, ABD’yi çatışmanın daha da içine çekecekti.

Bölge, İsrail’in yaklaşık 1.200 kişinin ölümüne ve 250 kişinin rehin alınmasına yol açan 7 Ekim saldırılarına verdiği yanıt ile zaten yeniden şekillenmişti. İsrail, Hamas’ı vurarak lider kadrosunu yok etti ve Lübnan’daki Hizbullah’a da yıkıcı darbeler indirdi. Suriye’de Esad rejiminin zayıflamasıyla birlikte İran, on yıllardır olmadığı kadar yalnız kaldı ve Trump, bugün Tahran’a yaptırımların yeniden başlatılması talimatını verdi.

Trump’ın Gazze planı hayata geçirilirse, İsrail’in hem Gazze’ye hem de Batı Şeria’ya kalıcı olarak genişlemesini isteyen Netanyahu’nun iktidar koalisyonundaki aşırı sağcı üyeler için büyük bir kazanım olabilir.

https://fikirturu.com/jeo-politika/trumpin-gazzeyi-isgal-planinin-ardinda/

 

  • TRUMP’IN GAZZE’Yİ ELE GEÇİRME PLANININ SAÇMALIĞI - STEVEN A. COOK / FOREİGN POLİCY

Tüm bunlar yetmezmiş gibi, Trump’ın planını bu kadar irrasyonel kılan bir diğer unsur da kendi Orta Doğu hedefleriyle tamamen çelişmesi. 2 milyon Filistinliyi Gazze’den çıkarmak ve bölgeyi ABD’nin kontrolüne almak;

-Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki normalleşme şansını sona erdirecek,

-Trump’ın ilk dönem dış politika başarısı olan İbrahim Anlaşmalarını bozacak,

– ABD’nin bölgesel politikalarının temel taşları olan Mısır-İsrail ve Ürdün-İsrail barış anlaşmalarını zayıflatacak,

– İran’ı savunmasız olduğu bir anda yeniden güçlendirecektir.

Ayrıca ABD’yi bölgesel bir çatışmanın içine çekecektir ki bu da kimsenin, özellikle de Trump’ın istemediği bir sonuç ya da en azından sadık takipçilerinden oluşan lejyonuna söylediği bu. Başkan şu anki megalomani krizinde, ABD’nin yurtdışındaki maceralarına karşı olmanın, Beyaz Saray’a giden üç seçim kampanyasının da ana temalarından biri olduğunu unutmuş gibi görünüyor.

Eğer gerçekten “düzeni sarsan” bir lider olmak istiyorsa, bunu yapmanın doğru yolları var. Bu plan kesinlikle onlardan biri değil. Sadece tek bir basın toplantısıyla Trump, ABD’nin güvenilirliğini zedeledi ve zaten fazlasıyla istikrarsız olan bir bölgeye daha fazla belirsizlik ve kaos kattı.

https://harici.com.tr/trumpin-gazzeyi-ele-gecirme-planinin-sacmaligi/

 

  • TRUMP’IN GAZZE PLANI FELAKET YARATACAK - ANDREW ENGLAND, FİNANCİAL TİMES ORTADOĞU EDİTÖRÜ

Trump ilk döneminde, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer üç Arap devletinin İsrail’le ilişkilerini normalleştirmesine yol açan ve İbrahim Anlaşmaları olarak adlandırılan işlemsel anlaşmalara aracılık etmişti. Ve bu dış politika başarısını genişletmek istediğini açıkça ortaya koydu.

Ancak Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman bunun ancak Gazze ve işgal altındaki Batı Şeria’yı da kapsayan bir Filistin devletinin kurulması halinde gerçekleşebileceğini defalarca söyledi.

Arap dünyasında pek çok kişi Prens Muhammed’in Trump’la olan ilişkisine ve Suudi Arabistan’ın Trump’ın en çılgın politikalarını dizginlemek için “büyük pazarlık” konusunda sahip olabileceği kaldıraca dayanabileceğini umuyor.

Riyad, çarşamba günü Filistinlilerin zorla yerlerinden edilmesini alışılmadık bir şekilde hızlı ve kesin bir dille reddetti. Krallığın liderleri, Prens Muhammed’in ana seçmen kitlesi olan genç Arap neslinin İsrail’in son 14 ayda Gazze’yi bombalamasını dehşet içinde izlemesi nedeniyle bölgede kaynayan öfkeye karşı dikkatli.

Suudiler ve Arap ortakları üzerindeki baskı, Trump’ı planının yol açabileceği felaket konusunda ikna etmek olacaktır.

Trump’ın kasıtlı olarak anlamadığı şey, tüm yıkım, yoksulluk ve acıya rağmen Gazzelilerin bu şeride evleri demekten gurur duyduklarıdır. Burası kimliklerinin ayrılmaz bir parçası; çocuklarının doğup büyüdüğü, sevdiklerini gömdükleri ve çatışma döngüleri boyunca hayatlarını metanetle kurup yeniden inşa ettikleri topraklar. Barış istiyorlar ama başka bir Nakba değil.

https://harici.com.tr/ft-trumpin-gazze-plani-felaket-yaratacak/

 

  • 1799'DAN GÜNÜMÜZE FİLİSTİN TOPRAKLARI: SİYONİZM, İSRAİL İŞGALİ, SAVAŞLAR VE HASRETLE BEKLENEN BARIŞ

https://www.bbc.com/turkce/articles/cq5d72y272po

 

  • ORTADOĞU YENİDEN ŞEKİLLENİRKEN DİKKATLİ ADIM ATMALIYIZ! – HAKAN OKÇAL

Trump-Netanyahu görüşmesinin üçüncü ana dosyasını Gazze ve Suudi Arabistan’dan sonra İran dosyası oluşturuyordu. Trump bu konuda Netanyahu’dan farklı düşünüyor. Netanyahu önleyici bir vuruşla (preemptive strike) son aşamaya geldiği tahmin edilen İran nükleer silah programına, Suriye’de olduğu gibi ölümcül şekilde zarar vermek isterken, Trump sonunun nereye varacağı meçhul böyle bir müdahaleye kategorik olarak karşı çıkıyor. Trump yaptırımlar yoluyla İran’ı dize getirebileceğine inanıyor. Bu anlayışla İran’a yönelik yaptırımları daha da sertleştirdi. Ama, mollalar cephesinde ılımlılara da kapıyı açık tutmaya çalışarak, o tarafa da havuç uzatmayı ihmal etmiyor. Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan Trump’ın hedeflediği ılımlı yetkililerden biri olabilir. Oval Office’te basınla yaptığı toplantıda İran’da çok sayıda akıllı ve makul insan olduğunu, bunların etkisiyle İran’ın nükleer silah programını terk etmesi halinde ABD’nin İran’la hiçbir sorununun kalmayacağını, ilişkilerin düzeleceğini belirtti. Trump’ın yukarıdaki sözleri İran’a ne kadar yansıdı bilinmez, ancak İran ağır bir siyasi ve ekonomik krizden geçerken etkili olacağından kuşku duyulmamalı.

Trump bir yandan İran’a havuç uzatırken bir yandan da sopa göstermeden edemedi. Bunu artık klasik Trump tavrı olarak görmek lazım. ABD Başkanı bir soru üzerine Kasım Süleymani olayı nedeniyle bir suikaste maruz kalırsa İran’da taş taş üzerinde (obliterate) bırakılmayacağını da kayda geçirdi. Bu sözler İran’da kaşların kalkmasına yol açmıştır herhalde.

https://t24.com.tr/yazarlar/hakan-okcal/ortadogu-yeniden-sekillenirken-dikkatli-adim-atmaliyiz,48459

 

  • PELZMAN RAPORU: GAZZE’DE ETNİK TEMİZLİĞİN EKONOMİK KILIFI - NUH ARSLANTAŞ

Pelzman Raporu, özü itibariyle Filistin halkının iradesini yok saymakta, İsrail’in öteden beri savunageldiği tezleri ekonomik kalkınma kılıfında yeniden takdim etmekte.

Raporda Gazze’de ekonomik faaliyetleri felç eden, insan haklarını hiçe sayan, temel hizmetlerin sunumunu güçleştiren ve insani bir krize yol açan İsrail ablukasının yıkıcı etkilerine hiç yer verilmemekte.

Raporda Filistin halkının temel hak ve özgürlüklerinin nasıl korunacağına yer verilmediği gibi, bahsi geçen ekonomik kalkınmadan nasıl pay alacağına ise hiç yer verilmemekte. Yani raporda İsrail’in temel tezi olan Filistin halkı yok sayılmakta.

Rapor, Filistin halkının egemenlik sorununu 50 yıllık bir süreyle ertelemekte ve Gazze halkının kendi geleceği üzerinde söz sahibi olma hakkını elinden almakta. Bu durum, Filistin Devleti’nin kurulma imkanını tamamen ortadan kaldırmakta.

Pelzman’ın önerdiği ekonomik model, yabancı sömürgeci yatırımcıları Filistin’in en etkili unsurları haline getirerek Filistin halkının ekonomik ve siyasi bağımsızlığına son vermekte. Bu aslında Filistin’in Trumpvari bir başka işgal türüya da ekonomik etnik temizlik.

https://serbestiyet.com/yazarlar/pelzman-raporu-gazzede-etnik-temizligin-ekonomik-kilifi-196315/

 

  • GAZZE’DE NİHAYET ATEŞKES: NETANYAHU NASIL KARAR VERDİ? - TUĞÇE ERSOY CEYLAN

Anlaşmanın onaylanmasının duyurulmasının akabinde İsrail’in 37. hükümetindeki üç aşırı sağcı bakan istifa etti. Otzma Yehudit (Yahudi Gücü) partisi mensupları Milli Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir başta olmak üzere; Amichai Eliyahu ve Yitzhak Wasserlauf istifa ederek kabineden ayrıldı. Netanyahu’nun koalisyonundaki diğer aşırı sağcı bakan Bezalel Smotrich ise anlaşmaya karşı olmasına rağmen Ben-Gvir gibi istifa etmedi. Finanstan sorumlu bakan, ateşkesin birinci aşaması bittikten sonra İsrail, Gazze’de savaşa kaldığı yerden devam etmezse istifa edeceği tehdidinde bulundu. İstifasını açıkladığı konuşmasında Ben-Gvir, Smotrich ile beraber geçen yıl ateşkes anlaşmasını “siyasi gücünü kullanarak” defaten engellediğini bir nevi itiraf etmiş oldu. Ben-Gvir’in bu tahmin edilen “itirafı”, rehine ailelerinden ve muhalefetteki milletvekillerinden eleştiri aldı ve Netanyahu’nun iktidarda kalmayı sürdürmek adına ateşkes yapmakta ayak dirediği hususunda onları haklı çıkarmış oldu. Nitekim muhalefet lideri Yair Lapid, “ben bir yıldır rehine anlaşmasına varılamamasının sebebinin siyasi olduğunu söylüyordum ve bugün Ben-Gvir bu korkunç gerçeği gözünü kırpmadan dile getirdi” şeklinde bir paylaşım yaptı.

Gelgelelim bu defa Ben-Gvir, ateşkes anlaşmasını önlemek için siyasi gücünü kullanamadı. Yılların kurt siyasetçisi Netanyahu, geçtiğimiz Eylül’de koalisyonunu genişletme adımı atarak tabiri caizse “güce denge getirmişti”. Netanyahu’nun, kavgalı olduğu ve asla bir araya gelmezler denilen Gideon Sa’ar ile anlaşarak onu koalisyona dahil etmesi ve dışişleri bakanı yapmasının muhtemel istifalara karşı yapılmış bir hamle olduğu daha açık bir şekilde anlaşılır hale geldi. Daha önceden 64 sandalyeli koalisyonda Ben-Gvir veya Smotrich’ten birisi ayrılırsa hükümetin düşmesi söz konusuydu ama artık Sa’ar’ın Yeni Umut Partisi’nin de katıldığı 68 sandalyeli koalisyonda hükümet ancak iki aşırı sağ parti, aynı anda istifa ederse düşecek. Nitekim Ben-Gvir’in açıklamasında Smotrcih’e istifa çağrısında bulunmasının altında yatan neden de bu. Öte yandan Smotrich gibi Gazze’nin kuzeyinde yerleşim inşası planları yapan, buralarda hangi yerleşimci ailelerin ikamet edeceğine kadar afaki hazırlıklar içinde bulunan bir siyasi figürün istifa etmemesi de kafaları kurcalamıyor değil. Nitekim Sa’ar’ın CNN’e yaptığı açıklamada, İsrail’in HAMAS’ı mağlup etme hedefini henüz gerçekleştirmediğini söylemesi, ateşkesin geçici olduğunu ve birinci aşamadan bir sonraki aşamaya otomatik olarak geçilmeyeceğini ifade etmesi, İsrail’in Gazze’ye hava saldırılarını durdurduğunun bir garantisi olmadığını da düşündürüyor. Aynı şekilde, Netanyahu’nun geçtiğimiz günlerde hem Biden’ın hem de Trump’ın HAMAS anlaşmaya uymadığı takdirde İsrail’in savaşı sürdürmesini destekleyeceğine dair açıklamaları da ateşkese dair belirsizliğin fazla olduğunun sinyalini verirken; Smotrich’in neden istifa etmediğine dair de bir içgörü sağlıyor.

Bununla beraber, Smotrich açısından Batı Şeria’nın Gazze’den daha öncelikli olduğunu hatırlamakta da fayda var. Bu da Smotrich’in neden Ben-Gvir ile hareket etmediğini açıklayan bir olgu. Smotrich, Savunma Bakanlığı altındaki Yerleşimler İdaresi vasıtasıyla yerleşim projeleri üzerinde büyük bir güce sahipti ve bu gücü de en geniş anlamıyla kullandı; illegal yerleşimleri yasal hale getirdi, Oslo ile öngörülen bölgelerden sadece C’de değil, B bölgesinde de yasa dışı inşaatları sürdürdü ve neredeyse her hafta Planlama ve İnşa Komitesinde yeni yerleşim birimleri inşa edilmesine dair karar aldı. Filistin-İsrail çatışmasının çözümünde en büyük engellerden biri olan yerleşimlerin bu hızla ve yasa dışı bir şekilde genişlemesine Netanyahu göz yumarken Smotrich’in bu imtiyazlı güçten Gazze’deki ateşkesi engelleme pahasına vazgeçmesi düşünülemez.

Bunun yanında bir de daha zorlayıcı bir sebep var. Smotrich ve partisi, son anketlere göre seçim barajının altında kalarak Knesset’e giremeyecek. Popülerliğin altının oyulmasındaki en büyük etkense ultra-Ortodoks Yahudilerin (Haredim) zorunlu askerlik yapması konusundaki düzenlemede onlara ihanet ettiği algısı. Son tahlilde Smotrich, ideolojik çıkarlarını elde etmede ödün vermek zorunda kalıyor. Halihazırdaki tabloda iktidarda kalıp Batı Şeria’da yerleşimlere devam etmek, Gazze’de yerleşim inşa etme hayalinden de Haredim’i askerlikten muaf tutma çabasından da üstün gelmiş görünüyor.

https://kriterdergi.com/gazzede-nihayet-ateskes-netanyahu-nasil-karar-verdi

 

  • PRAGMATİK ABD HEDEFLERİNE YÖNELİK FİLİSTİN’DE HAYALİ STRATEJİLER - SELİM HAN YENİACUN

Trump’ın Gazze Planı halen pek çok muğlaklıkla dolu olup 1948’den günümüze sürekli zorunlu göçe ve savaş tehdidine maruz kalan Filistinliler için geri dönüşü muallak bir süreci yeniden ortaya çıkarmaktadır. Trump her ne kadar iki devletli çözümün destekçilerinden biri olduğunu belirtmiş ve Ortadoğu’daki barış iklimini desteklediğini söylese de Netanyahu ile olan görüşmesinden arta kalan her şey Netanyahu hükümetinin iç siyasetteki çıkmazdan bir nebze uzaklaşmasından öteye herhangi bir işe yaramamıştır.

https://www.bolgearastirmalari.com/_files/ugd/24bb87_bb0259577fd343ef8d394aaae1547236.pdf

 

  • FİLİSTİN ENDÜSTRİSİ -2 - KENAN ÇAMURCU

Yahudilikten nefret eden Hamas ve Kassam’ın, Gazzeliler lehine Netahyahu’ya baskı yapanlar da dahil tüm Yahudileri hedef alan gayri İslamî ve gayri insanî galiz suçlarını sorgulamak ve yargılamak yerine, aynısının İsrail ordusu ve Yahudi yerleşimcilerce Gazzelilere ve Yahuda-Samarya (Batı Şeria) Araplarına yapıldığını gerekçe kullanmaktan başka bildikleri bir şey yok.

Akılları soğuk savaş döneminin dinamiklerinde kalmış solcuları Hamasçılarla aynı yerde buluşturan da aynı sabitesizlik. Halbuki politik doğruculuğun hiç zamanı olmadığını en iyi solcuların bilmesi gerekir. Mesela “Hamas Filistin halkının temsilcisi” iddiası çatışmalı ortamda moral motivasyon amaçlı slogan olabilir, ama bilgi değeri taşımıyor; hatta hakikatin yakınından bile geçemez. İsrail’e karşı destekledikleri Hamas, Batı Şeria bir yana Gazze’nin dahi temsilcisi değil. 17 senedir Gazzelilerin irade beyanına izin vermemiş, muhalif hiçbir parti, örgüt ve sese hayat hakkı tanımamış, İhvancılığın en zorba şubesi nasıl olur da meşru temsilci ilan edilebilir?

Yahudisiz bir Arap ülkesi olarak Filistin hülyası kuran “nehirden denize (mine’nehr ile’l-bahr)” sloganı solcu FHKC’ye ait. Bu antisemitik mirası Hamas memnuniyetle devraldı. İsrail milliyetçiliğinin aşırı sağcı fraksiyonlarına ait “iki nehir arası (aram naharayim)” sloganı neyse o. FKÖ ve el-Fetih bu sloganı kullanmadı. FHKC’nin Hameneî’nin “direniş ekseni”ne kolayca katılmasını sağlayan işte bu antisemitik hassasiyettir.

Meseleyi Arap-Yahudi savaşı olarak adlandıranların güç ve parayı elde tutma hedefini anlamak fazla zeka gerektirmiyor. Taraftar tribünü de aidiyet duygusunu sarsacak örneklere hissiz. Mesela İsrail yüksek mahkemesinde Arap üye bulunduğu, 7 Ekim saldırısında İsrail’in güneyindeki Bedevi Araplardan 19’unun katledildiği gerçeğine kayıtsızlar. Hamas’ın Çerkes nüfuslu Ebu Guş’da Ahmed Kadirov camisini vurduğunu da görmediler. Yine, Kassamcıların 7 Ekim saldırısı sırasında kaçırdığı İsrail vatandaşı Müslüman Araplardan Aişe ve Bilal’in tutuklu-rehine takası sırasında serbest kaldığı da gözü kapalı Hamasçılık yapanların ilgisini çekmedi. Yani, mevzu Arap-Yahudi ihtilafı da din meselesi de değil.

https://medyascope.tv/2025/02/04/kenan-camurcu-yazdi-filistin-endustrisi-2/

 

 

  • FİLİSTİN ENDÜSTRİSİ -3 - KENAN ÇAMURCU

Çözümsüzlük karşısında geriye kalan tek seçeneği savaş ve çatışma gören Filistinliler, seçtikleri yolun kendileri için büyük fiyasko yaratan sonuçlarına karşı sürekli müşteki, mızmız. 1948, 1967, 1973 savaşları ile FKÖ ve Hamas’ın defalarca saldırılarının hepsinde ilk hamleyi yapan ve savaşı başlatan hep Filistinliler oldu, ama hepsinde de yenildiler. Savaş hukukunda kuraldır, saldıran tarafın yenilgisi hak kaybının haklı ve meşru sebebidir. Lakin Filistinliler kendileri için kuralın değiştirilmesini ve yenilginin hak doğurmasını istiyor.

Romalılardan başlayarak devletler Yahudileri vatanından sürgün ederken Filistinliler bundan şikayetçi değildi. Onların bıraktığı her şeye el koydular. Sonrasında Müslüman sultanların sürdürdüğü bu mirasla Filistinliler çoğalırken Yahuda’nın asli sakinleri olan Yahudiler azaldı. Hani İmran ailesinden (Âlu İmran) bahseden surenin 140. Ayetinde, “İşte o günler; onları insanlar arasında devir daim ettiririz,” deniyor ya, devran dönüp Yahudiler zorbaca sürgün edildikleri topraklara kendi çabalarıyla geri döndüğünde Filistinlilerin mağduriyet çığlıkları atmasında haklılık bulmak kolay değil.

Hayatın içinde Filistinliler ile İsrailliler arasında yaşanan gerilimler konumuz dışında. Çünkü orada bin türlü değişken rol alabilir. Kişisel hesaplar, kıskançlıklar, güç rekabeti, sudan sebeplerle ihtilaf ve kavga vs. Savaş ise çok farklı bir durum. Anlaşmazlık ve gerilim sıcak savaşa dönüştüğünde uyulması gereken savaş hukuku bunun için var. Ama unutmayalım, o hukuk, birbirine silah çekmiş iki tarafı konu alıyor. Bu yüzden üye devletler savaş hali ve kayıplarıyla ilgili kriter belirleyen BM sözleşmesine imza koymuş.

Siyaset, propaganda, sloganlar falan hep olur. Taraflar birbirine psikolojik ve medyatik üstünlük sağlamak için bunu yapar. Ama meseleye hukuk nazarıyla bakan birileri de olmalı. İlk görüldüğünde irkiltici oluyordur tabii ki ama uluslararası hukukta “makul sivil zayiat oranı” diye bir kavram var. Işın Eliçin, “Savaş ve sivil zayiat” başlıklı yazısında bu konuyu ele almıştı. BM İnsani Gelişim Raporu’nda 1 askere 9 sivil kayıp makul bulunmuş. 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e saldırmasıyla başlayan Gazze savaşında BM kriterlerine göre Hamas’ın öldürdüğü 1200 ve üstü sayıda İsrailli arasında üniformalı asker yok. Silahla karşılık veren sivil giyimli de. Bu nedenle Kassamcıların öldürdüğü tüm İsrailliler sivil sayılıyor. Zaten bu yüzden Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) Hamas liderleri Deyf, Heniye ve Sinvar için tutuklama kararı çıkarmıştı. Ama tutuklanamadan öldükleri için dosya düştü.

Filistin endüstrisinin en önemli görsellerindendir meşhur harita. İddialarına göre 1947’de her yer Filistinken -bununla ülke ve devleti kastediyorlar- İsrail işgal ede ede 2005’te her yerin İsrail olduğu haritaya gelindi. Acaba böyle mi?

Hadis metodolojisinde denir ki, uydurma rivayetler, gerçeğe benzesin diye dil, içerik, râvi zinciri, dönemsel özellikler vs. ile bezenerek o kadar özenle imal edilir ki uydurma olduğunu tespit etmek hem kolay değildir hem de uydurma olduğu belirlense bile taşıdığı antropolojik nitelikler nedeniyle aslında bilgi kaynağıdır da. Fakat Filistin’in adım adım işgali temalı ünlü harita hakikatle o kadar uzaktan alakasız ki ne bilgi kaynağı ne de tespiti çok zor; kısa bir yakın tarih metni okuyan küçücük çocuk bile sahte olduğunu hemen anlar.

Tamamı yalan yanlış, bâtıl, gerçek dışı, uydurma malumatla kurulan bir inancı dava edinmiş ve uğruna mücadele edip kaynakları israf eden Müslümanlıklar.

Aslında ortada bir maraz, hastalık var. Bu hastalık da ırkçılıktır. Yahudi denildiğinde tiksinti hissi uyanıyor içlerinde. Amerika ve başka yerlerde siyah tenin uyandırdığı hissin aynısı. İzmitliyim, Romanlara yönelik ırkçı marazın tiksinti duygusunu iyi bilirim. Son kırk senedir de Kürtler aynı rezaletin hedefinde.

Roma’nın Yahudilere etnik imha amaçlı askeri gerekçelerini strateji edinmiş Filistinlilerden ilham alan İhvancı Türklerin Yahudi karşıtlığında Yahudi’nin yerine Kürdü koyarsak durum anlaşılır. Peki, Hameneici Şiiliği antisemitik yapan ne? İran’ın İslam öncesi tarihinden nefreti. İran, Ortadoğu’da İsrail’den sonra en çok Yahudi’nin yaşadığı ülke ve Yahudiliğin merkez üssü olmasına rağmen Hameneici Şiiliğin antisemitik motivasyonu, İran tarihini Ömer’in fethiyle ve Emeviliğin kavmiyetçi Müslümanlığı ile başlatması, öncesini inkar. Oksimoron tabii ki ama öyle.

Önemli bir not: Yahudileri doğuştan lanetli kavim gören sapkın, antisemitik Müslümanlık türünün İsa ve annesi Meryem’in de Yahudi olduğunu bilmediğini mi sanıyoruz? Hayır, biliyorlar ve Yahudi düşmanlığı batağında Noel kutlamasına da düşmanlık ediyorlar. Bizim açımızdan Romalı Hıristiyanlıktan miras kültürel öğeler ve mevzuyla ilgili diğer tartışmalar saklı kalmak kaydıyla, meselenin bam teli burasıdır.

Yeruşalayim’in ilk mukimleri Yahudilerdi. Orayı imar ve abad ettiler. Davud ve Süleyman’ın yaptığı kıbleyi (Beytu’l-Makdis/Mescidu’l-Aksa) ayakta tutmak için mücadele verdiler, özgürlük isyanlarıyla “Kutsal Kent”i (Medinetu’l-Kuds) kurtarmaya çalıştılar. İstilacılardan her defasında kıyım, kırım ve sürgün görene dek. Sürgün ve etnik arındırma nöbetini en son Müslümanlar devralmaya gönüllü oldu. O mirası sürdürmeye uğraşan da Gazze’de ve Batı Şeria’daki (Yahuda ve Samarya) Araplaşmış yerliler, yani Romalıların verdiği ve benimsedikleri adla Filistinliler; onların örgütleri Hamas ve muadili yapılar. İsrail’in bu emele boyun eğmesi, rıza göstermesi ve Yahudilerin sessiz sedasız tekrar sürgüne gitmesi gerektiğini düşünüyorlar. Olacak iş mi?

Yahudi soykırımını anma günü, aslında İhvancı Müslümanlığın, el-Hüseyni’nin Hitler’e “Filistin’e gönderme, imha et” telkiniyle cinayete ortak olmasındaki utancın da anıldığı gün. Bu ağır suçtan arınmak için her şeyi yapması gerekirken Hitler’i kutlayan bir ümmet bu. İsrail’in kurulduğu 1948 tarihinin “nekbe (felaket)” nitelemesiyle anılmasında elbette ki hicap duyulması gereken bir yan var.

Filistin endüstrisi haklı bir dava değildir. Bir dava bile değildir. İçinde ağır faşizm, antisemitizm, fetihçilik, cihatçılık, tahakküm, tek tipçilik, bol rant, bağış ekonomisi, dolandırıcılık, terörizm, radikalizm barındıran hastalıklı ve karanlık bulamaçtır. Londra’nın göbeğinde, Müslümanların avuçlarını patlatarak alkışladığı “Hitler bu insanlara [Yahudiler] nasıl davranılacağını biliyordu” diye bağıran  ileri seviye özgürlüğü soykırım emelini haykırmak için kullanan utanmazlıktır.

Peygamber’in kamusal hayatını kurduğu İslam, gerçeklikle bağı sağlam, ortaya karışık yapmayan inançtı. Muhakemeye dayalı aklın dini. İlk iki halifeyle birlikte başlayan “yeni Medine” sürecinde kamusallığın yapısal dönüşümünü doğal sonuçlarına vardıran Muaviye onu metafizik öykü haline getirdi. İşte o öykünün bağlıları, Gazze savaşı boyunca İsrail’e kesintisiz mal satanlar ile Gazze’ye destek ve İsrail’i protesto gösterisi düzenleyenlerin aynı kişiler olduğunu bilerek ya da bilmeyerek mitinglerde öfke ve nefret haykırdı. Filistin endüstrisini bundan daha iyi tarif edecek patolojik vaka bulunamaz.

https://medyascope.tv/2025/02/08/kenan-camurcu-yazdi-filistin-endustrisi-3/

 

  • İSRAİL SİYASETİNDEKİ RADİKAL UNSURLARIN YENİ DÖNEMDEKİ TESİR KAPASİTESİ - EMRE KARACA

Tüm bu tahlillerin ardından genel resmi oluşturan İsrail siyasetindeki temel sütunların istikamete ilişkin ne denli belirleyici olabileceği de önemli bir referans noktası olacaktır. Yanıtlanması gereken soruların başında “İsrail sağının toplumsal tabanının ne denli geniş olduğu” olgusu geliyor. Yalnızca Ben-Gvir ya da Smotrich figürleri, toplumdaki katmanları analiz etmede yeterli kalmayacaktır. Sağ siyasetin çeperlerinin ana akım partilerin (Likud başat unsur olarak ele alınabilir) şemsiyesi altındaki isim, fikir ve entelektüel dünyaya dek uzanması, gittikçe kristalize olan bir realiteye dönüştü. Yeni yılın ilk günlerinde İsrail Savunma Bakanı Katz’ın Filistinlilere yönelik olarak şiddet uygulayan İsrailli yerleşimci bir grubu serbest bırakan kararı onaylaması, ateşkes karşıtı blok için verilen bir jest olarak yorumlandı. Aralarında “Hilltop Youth” gibi grupların da olduğu Batı Şeria’daki yerleşimci öbekler, hem hane hem toprak kazanımını maksimize edecek tüm fırsatları kullanmaya devam ediyor ve edecekler. İsrail devlet ve güvenlik mekanizması, kırmızı çizgi olarak belirlediği bazı sınırları bu kesime dayatma aksiyonu alsa da aslında muvazaalı-danışıklı dövüş içeren bir durumun sahada egemen olduğunu belirtmek gerekiyor. Her yeni kontrol noktası, gözaltına alınan her Batı Şeria sakini Arap, değişen fiziksel şartlar, aslında bu yerleşimci politikasına hizmet ediyor. Üstelik antisiyonist bir perspektife sahip olduğu düşünülen Ultra Ortodoks (Haredi) kesimin gençlerinin de her geçen gün daha milliyetçi bir aksa yönelmeleri ve antimilitarist tutumlarının değişime uğrayarak ulus-devlet paradigmasına daha da eğilim göstermesi, yeni dönemde incelenmesi gereken bir başka fenomen olacaktır.

Önümüzdeki dönemde aşırı sağın bir başka avantajı da yalnızca ideolojik olarak egemen sahasını artırması ya da siyasal/bölgesel gelişmelerin kendilerine yeni bir alan açması değil demografik cephede güçlenmeleri olacak. Nüfus çoğunluğuna en çok ihtiyaç duyulan bölgelerden birinde sahip oldukları hacim ve nicelik havuzu, göz ardı edilmelerini her geçen gün zorlaştıracaktır.

https://kriterdergi.com/dis-politika/israil-siyasetindeki-radikal-unsurlarin-yeni-donemdeki-tesir-kapasitesi

 

  • İSRAİL MEDYASINDA TÜRKİYE RAPORU & ISRAİL DÜŞÜNCE KURULUŞLARI BÜLTENİ OCAK 2025 - OZAN DUR, ŞULE ÖZKAN, KOL ISRAEL MEDİA

https://www.bolgearastirmalari.com/_files/ugd/24bb87_bb0259577fd343ef8d394aaae1547236.pdf

 

  • SPİNOZA PROBLEMİ’NDEN NAZİLER, TOLSTOY VE AYETULLAH MUNTAZIRÎ’YE (2) - MEHMET AKİF KOÇ

Spinoza’nın bugünkü tavrı, işgale en yüksek perdeden karşı çıkan ve bundan dolayı Yahudilerin boy hedefi haline gelen Amerikalı Yahudi siyaset bilimci Prof. Norman Finkelstein’dan farklı olmaz, bundan dolayı İsrail’e girmesine dahi muhtemelen izin verilmezdi.

https://www.yeniarayis.com/yazi/spinoza-probleminden-naziler-tolstoy-ve-ayetullah-muntaziriye-2-10370

 

  • 'ŞEHİR VE MESİH'İN YÖNETMENİ KURYEL: ULAŞILMAZA YAKLAŞMAYA ÇALIŞMAK ABSÜRT BİR METAFORA DÖNÜŞTÜ – SİNAN ŞAHİN

“Sabetay Sevi’nin kendisi ve evi ile ilgili her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu, bizim kafamız dahil. Sabetay Sevi’nin kimliği, dini, yaşadığı yıllar, hikayesi ve hatta ismi adım başı değişebiliyordu. Kâh kente dair beklentilerin ve hayal kırıklıklarının, kâh azınlıklara dair tanıdık stereotiplerin, kâh konuşulması kolay olmayan bir tarih ve kimlik bileşeninin dile gelmesi için bir portal gibi gördük Sabetay Sevi’nin evini. Kimi birbirini yankılayan kimi de bambaşka bir telden çalan tüm konuşmaları filme katmak mümkün değildi, gerekli de değildi zaten. Kurgu masası başka çözümler sunar her zaman. Konuşmaları ara ara üst üste bindirerek bir uğultu olarak kurgulamak, içine de Sabetay Sevi’nin sevdiği iddia edilen bir aryayı katmak, filme girmeyen birçok başka sözün ve deneyimin -filmden önce ve filmden sonra- bu evin çevresinde hayalet sesler olarak dolandığı ve dolanacağı hissiyatını besledi. Zaten bize de tam açık olmayan sebeplerden dolayı yanına yaklaşılamayan bu bina, bir tuhaf hafıza(sızlık) mekânı gibi, çevresinde söylenceler, tevatürler, hatıralar… Silinmeye gayret edilmiş bir tarihten geri dönenlerin, dönemeyenlerin, unutulanların yerini alan yeni hikâyelerin musallat olduğu, adeta perili bir ev. Çevresinde de olanca hızıyla gündelik hayat akıyor.”

https://artigercek.com/kultur-sanat/sehir-ve-mesihin-yonetmeni-kuryel-ulasilmaza-yaklasmaya-calismak-absurt-bir-metafora-donustu-332804h

 

  • Pomeryan@pomeryan

İstanbul Modern Müzenin terasından aniden havalanan martıları çekmiş

Fotoğrafçı İzzet Keribar

Müthiş bir görsellik👇

https://x.com/pomeryan/status/1888266772576362747

 

  • ‘TÜRK KARİKATÜRÜNDE YAHUDİLER’ - ARSLAN TEKİN

Rıfat N. Bali, o dönemde, “Yahudiler”in Türk toplumunda nasıl görüldüğünü, karikatürler üzerinden dokunaklı sözlerle açıklar:

-Karikatürlerin tamamının ortak özellikleri Türk toplumunda Yahudiler hakkında mevcut tüm menfi peşin yargıların abartılı çizgilerle canlandırılmış olmalarıdır.

-Yahudi hasistir, cimridir, sadece kendi menfaatlerini gözetir, "Türkiye'nin dertleri" ile dertlenmez, yüzyıllar boyunca konuştuğu Yahudi İspanyolcasının (Ladino) etkisiyle Türkçeyi çok belirgin ve kötü bir şiveyle konuşur.

-Yahudi aynı zamanda pistir, sudan korkar ve yıkanmaz. Çizgi olarak kanca burunlu, kalın dudaklı, göbekli, kelli ferli bir tüccardır.

-Tüccarı simgeleyen kari­katürlerde Yahudi figürü Davud yıldızı ile resmedilir.

-Yaz aylarında Adalar'da keyif ça­tar. İstanbul ile Adalar arasında mekik dokuyan vapurlar İspanyolca konuşan Yahudiler ile dolar taşar.

-Günlük meşgalesi, borsayı takip etmek, azami derecede kâr edebilmek, başka bir deyimle vurgun vurmak, bunun için de türlü çeşitli hilelere ve dalaveralara başvurmaktır.

-Hayır kurumlarına (Kızılay, Çocuk Esirgeme) veya do­ğal felaketlerde (deprem) açılan bağış kampanyalarına bağış yapmaktan kaçınmak veya istemeye istemeye, elleri titreyerek bağış yapmasıdır.

-1941 ila 1945 yılına ait karikatürlere hâkim motifler ihtikâr yani istifçilik, karaborsacılık ve vurgunculuk vurma motifleridir.

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/turk-karikaturunde-yahudiler-884987h.htm

 

  • MİLASLI ALBERT AMATEAU’YA SAYGIYLA – ABDULLAH GÜRGÜN

https://www.kultursanattv.com.tr/milasli-albert-amateauya-saygiyla/

 

  • 7 DİL KONUŞTU, BİR KERE ZAM İSTEMEDİ! 'TÜRK PARMAK ÇOCUK' HAYATİ HASSİD HAREMİN CASUSU MUYDU? – BETÜL TOPAKLI

https://www.milliyet.com.tr/pembenar/7-dil-konustu-bir-kere-zam-istemedi-turk-parmak-cocuk-haremin-casusu-muydu-7294350

 

  • ZONGULDAK'IN KAHRAMANLARI – NAHMAN VARON

https://www.ozgurhalkinsesi.com.tr/zonguldak-in-kahramanlari/16279/

 

  • PNİNA RADAİ İLE ŞÖYLEŞİ: ETOPYALILARIN GÖÇÜ – YAKUP BAROKAS

https://www.turkisrael.org.il/single-post/pnina-radai-ile-%C5%9F%C3%B6yle%C5%9Fi-etopyal%C4%B1lar%C4%B1n-g%C3%B6%C3%A7%C3%BC

 

  • Raylan Givens@JewishWarrior13

Trump yönetiminin Lübnan elçisi Morgan Ortagus, parmağında Davut Yıldızı yüzüğüyle Lübnan cumhurbaşkanının elini sıkıyor. Bu, sosyal medyada Hizbullah destekçilerinden çokça eleştiri aldı. BAYILIYORUM!!!

https://x.com/JewishWarrior13/status/1887836191514312934

 

  • Yossi Farro@FarroYossi

Los Angeles'lı iki Yahudi İranlı çocuk, dünyanın en büyük flört uygulaması Tinder'ı kurdu.

Bir fikri aldılar, bunu milyarlara ulaştırdılar ve Tinder'ı 3 milyar doların üzerinde bir fiyata satarak gururlu Yahudiler olarak Amerikan rüyasını yaşadılar.

https://x.com/FarroYossi/status/1887504896368189617

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün