Tu Bişvat, doğanın uyanışını, bereketi ve hayatın döngüsünü kutlayan özel bir gündür. Yahudi takviminde ağaçların yeni yılı olarak anılan bu bayram, sadece doğaya değil, aynı zamanda toplumsal yardımlaşmaya, dayanışmaya ve iyiliği yaymaya da işaret eder. Ağaçlar gibi insanların da kök saldığı, büyüdüğü ve birbirine gölge sunduğu inancıyla, bu gün aynı zamanda toprakla insanın bağını temsil eder.
Ancak Tu Bişvat sadece toprakla ve ağaçlarla ilgili bir gün değildir. O, aynı zamanda iyiliğin ve cömertliğin büyümesini, paylaşılan her şeyin berekete dönüşmesini de anlatır. İşte bu bayramda, nesilden nesile aktarılan bir hikaye vardır…
Uzun zaman önce, Eretz Yisrael’in küçük bir kasabasında Kovyas adında bilge ve cömert bir adam yaşardı. Kovyas, bir çiftçiydi; tarlalarını eker, meyve bahçelerini büyütür, toprakla iç içe bir yaşam sürerdi. Ancak onun asıl zenginliği toprağından değil, kalbinden gelen cömertlikten doğuyordu.
Kasaba halkı, yıl boyunca topraklarını işler, ağaçlarını budar, meyvelerini toplar ve ürünlerini satarak geçimlerini sağlardı. Tu Bişvat geldiğinde, çiftçiler bu günü ağaçların uyanışının ve yeni hasat döneminin başlangıcı olarak kutlardı. Ağaçların yeni yılıydı bu, ancak Kovyas için anlamı çok daha derindi.
Kovyas, Tu Bişvat’ta kasabanın yetimlerine, yoksullarına ve yolcularına en güzel meyveleri dağıtma geleneğini başlatmıştı. Bahçesindeki en olgun narları, en tatlı incirleri, en büyük hurmaları ayırır ve ihtiyacı olanlara sunardı.
Kasaba halkı, onun bu cömertliğini şaşkınlıkla izlerdi. Çünkü herkes, ilk mahsullerini kendisi için saklamak ya da satmak isterdi. Ama Kovyas, bunun tam tersini yaparak, en değerli olanı paylaşmanın en büyük zenginlik olduğuna inanıyordu.
Ve sadece meyve dağıtmakla kalmaz, Tu Bişvat’ta herkesin sofralarına koyduğu özel bir tatlı hazırlardı: Kovyas Tatlısı.
Bu tatlı, Tu Bişvat’ta bolluğun, paylaşmanın ve bereketin simgesi olmuştu. Buğday, bal, kuru meyveler ve fındıkla hazırlanan bu özel tarif, sadece damakları tatlandırmakla kalmaz, aynı zamanda insanların bir araya gelip sevgiyi ve iyiliği paylaşmasını sağlardı.
Ancak bir yıl, büyük bir kuraklık yaşandı. Gökyüzü aylardır yağmur vermemişti, tarlalar susuz kalmış, toprak çatlamıştı. Ağaçlar meyve vermediği gibi, halk da kıtlıkla karşı karşıya kalmıştı. Ticaret durmuş, umutlar tükenmiş, kasaba halkı çaresizlik içinde ne yapacağını bilemez hale gelmişti.
O yıl Tu Bişvat geldiğinde, insanlar bayramı kutlamak bir yana, geleceklerine dair büyük bir korkuya kapılmışlardı. Kasabadaki birçok kişi, bahçelerindeki ağaçları keserek odun olarak kullanmaya başlamış, son kalan gıdalarını sadece kendilerine saklamıştı.
Fakat Kovyas farklıydı. O, yıl boyunca bir avuç tohumunu saklamıştı. Geleceğe dair umudunu yitirmemiş, toprağın yeniden canlanacağına, doğanın kendini yenileyeceğine inanmıştı.
Tu Bişvat günü, halkın şaşkın bakışları arasında küçük bir sepetin içinde kalan son kuru meyveleri kasabanın yetim çocuklarına dağıttı.
İnsanlar ona sorularla yaklaştılar: “Elinde bu kadar az varken neden başkalarına veriyorsun?”
Kovyas, gülümseyerek şu sözleri söyledi: “Ağaç dikmek gibi iyilik de toprağa ekilen bir tohumdur. Bugün ektiğimiz iyilik, yarın büyüyerek hepimize gölge olacak.”
Ve o gece bir mucize gerçekleşti!
Gökyüzü gürledi, yıldırımlar çaktı ve uzun zamandır beklenen yağmurlar yağmaya başladı. Kovyas’ın sakladığı tohumlar filizlendi, ağaçlar yeniden canlandı. Bir yıl içinde toprak yeniden bereketlendi, meyve bahçeleri tekrar yeşerdi ve kasaba halkı bolluk içinde bir hasat yaptı.
O günden sonra, Tu Bişvat sadece doğanın yeniden doğuşu değil, aynı zamanda iyiliğin, paylaşmanın ve umudun bayramı olarak da kutlanmaya başlandı. Ve Kovyas Tatlısı, bu bayramın en özel ritüellerinden biri haline geldi.
Günümüzde Tu Bişvat, yalnızca fidan dikmek ve meyve yemekle sınırlı kalmayan bir bayramdır. Kovyas’ın hikayesi, bu günü aynı zamanda dayanışma, yardımlaşma ve iyiliği paylaşma zamanı olarak kabul etmemize neden olmuştur.
Çünkü biliyoruz ki, iyilik de bir tohum gibi toprağa ekildiğinde, nesiller boyu büyümeye devam eder. 🌱