Şaşkınlar İçin Nevşehir: Bir Anadolu Anlatısı

Eli Erdem DEMİRÖZ Kültür&Sanat&Spor
18 Şubat 2025 Salı

Eski Anadolu’nun geniş toprakları, tarihin en zengin ve çeşitli topluluklarını barındırmış, ancak bu kültürel çeşitlilik uzun yıllar boyunca yanlış anlaşılmış veya göz ardı edilmiştir. Bugün çoğu insan için Anadolu; Müslüman, Türk ve Osmanlı’nın bir merkezi olarak görülse de aslında çok daha karmaşık ve renkli bir tarihe sahiptir. Küçük görülen birçok kentte, birçok farklı inançtan, milletten ve etnik kökenden topluluklar bir arada yaşamış ve bu topraklarda bir bütün oluşturmuştur. İşte Nevşehir, bu çeşitliliğin en çarpıcı örneklerinden biridir. Ankara gibi kentlerin bugünkü merkezi konumuna bakarak tarihte de hep böyle olduklarını düşünmek yanıltıcı olabilir. Anadolu’da Osmanlı İmparatorluğu döneminde, bazı kentler günümüzden çok daha farklı bir öneme sahipti. Nevşehir, bu kentlerden biri olarak dikkat çeker. Bugün nispeten küçük bir yerleşim olarak görülebilir, fakat geçmişte bölgesel ticaretin, kültürel faaliyetlerin ve siyasi kararların bir merkezi olarak anılırdı. 18. yüzyılda Osmanlı’nın önde gelen devlet adamlarının Nevşehir’den çıkması da bu önemin bir göstergesidir. Damat İbrahim Paşa (d. 1662 – ö. 16 Ekim 1730) ve Silahdâr Seyyid Mehmed Paşa (d. 1735 – ö. 20 Şubat 1781) işte bu devlet adamlarının arasında ilk akla gelenlerdir.

Sadrazam Damat İbrahim Paşa ve Nevşehir’in Parladığı Yıllar

Nevşehir tarihine kısa bir göz attığımızda bu küçük Anadolu şehrinin Damat İbrahim Paşa döneminde en ışıltılı zamanını yaşadığını görmekteyiz. Damat İbrahim Paşa, Muşkara’da (Nevşehir’in tarihî adı) dünyaya gelmiştir. Ancak kıvrak zekâsı, çalışkanlığı ve yetenekleri ile sivrilip hem sadrazamlık makamına yükselmiş hem de Sultan III. Ahmed’in kızı Fatma Sultan ile evlenerek hanedâna damat olma şerefine nail olmuştur. Döneminde bu tür rütbelere erişenlerin önemli bir çoğunluğunun devşirme sisteminde yetiştiğini göz önüne alırsak İbrahim Paşa’nın benzeri nâdir bulunan bir başarı elde ettiğini görürüz. Nitekim Damat İbrahim Paşa kasabasını, kendi insanlarını unutmamış ve hayatının önemli bir kısmını Nevşehir’in imarına harcamıştır. Paşa’nın Nevşehir’i ihyâ etme sürecinde karşılaştığı en büyük sorun tabii nüfus olmuştur. Bu sorunu aşmak için Damat İbrahim Paşa Nevşehir’i bir cazibe merkezi haline getirmiştir. Nevşehir halkının vergi borçlarını kendi vakfından ödemiş, hanlar, kervansaraylar, çeşmeler, medreseler inşa ettirmiş böylece bölgeyi hem ekonomik hem de sosyal anlamda kalkındırmıştır. Bu durum çevre illerdeki insanların Nevşehir’e göç etmesine sebep olmuştur. Paşa, başlattığı iskân politikasını güçlendirmek amacıyla Anadolu’nun çeşitli yerlerine yayılmış konar-göçer Türkmen aşiretlerini de bölgeye yerleştirmiştir. Bunların arasında en meşhurları başta Herikli Aşireti olmak üzere Boynuincelü Aşireti, Büğdüz Aşireti, Deliler Aşireti, Mudanlu Aşiretidir.

Bu iskân politikalarının sonucunda bölgeye sadece Müslüman Türk nüfusunun çekildiğini düşünmek yanlış olacaktır. Kaldı ki Damat İbrahim Paşa’nın da arzusu Müslüman ve gayrimüslim nüfusun birlikte yaşadığı bir Nevşehir olduğu için Karasoku Mahallesine bir Ermeni kilisesi inşa ettirmiştir.[1] Dahası İbrahim Paşa’nın bu isteğinin bir sonucu olacak ki zanaat ve ticaret ile uğraşan Macaristan’dan birkaç aile Nevşehir’in Avanos ilçesinin Özkonak kasabasına yerleşiyorlar. Kiliseleri, sinagogları ve camileri ile Nevşehir, Cumhuriyetin erken dönemine kadar bu çok kültürlü yapısını korumuştur. Aile büyüklerimden işittiklerim de bu yapının varlığını doğrular niteliktedir. Nevşehir Yahudi cemaatinin büyükleri yine Avanos ilçesinin Sarılar kasabasında Arapça, Yunanca, Yidiş ve İbranice dillerinde yazılmış birçok eserin varlığından bahsederlerdi. Eserlerin yanı sıra bu dilleri anadili olarak konuşan pek çok insan da vardı. Günümüzde birkaçı haricinde bu yazıların çoğu kaybolmuş ya da yok edilmiş durumdadır. Özellikle İbranice kitap kalmamasının en önemli nedeni de İbranice’nin kutsal sayılması ve en ufak bir Tora metnindeki hasarda toprağa gömülmesi gerektiğidir. Bu kutsal addedilen metinlerin yeraltında saklandığı yerlere Geniza denilmektedir. Geniza (İbranice: גניזה, çoğul: Genizot גניזות), kelime anlamı olarak "saklama", "depolama" anlamına gelir.

Kapadokya Babaları

Buraya kadar Nevşehir’i daha çok Damat İbrahim Paşa dönemindeki yaşadığı gelişmeler üzerinden değerlendirdik. Ancak Anadolu’nun Türkleşmesinden önceki dönemi incelediğimizde Nevşehir’in tarihsel anlamda önemli bir konuma sahip olduğunu göreceğiz. Kapadokya Babaları adı verilen ve Hıristiyan teolojisine damga vurmuş üç büyük filozof da yine bu bölgede yetişmiştir. Bunlar; Kayseri piskoposu Büyük Basil (330-379), Basil'in küçük kardeşi Nissa psikoposu Nissalı Gregor (335-395) ve yakın arkadaşı Konstantinopolis Patriği Nenizili Gregorios'dan (329-389) oluşan üç Kapadokyalı Hristiyan düşünürdür. Nissalı Gregor adından da anlaşılacağı üzere -Nissa, Nevşehir’in antik dönemdeki adıdır- Nevşehir bölgesinde doğmuş ve dini hizmetlerini yerine getirmiştir. Bu üç filozofun Hıristiyan inancının şekillenmesine olan katkıları şüphe götürmeyen bir gerçektir. Ancak bu filozofları sadece Hıristiyan inancı çerçevesinde ele almak doğru olmayacaktır. Nevşehir topraklarından çıkmış Nissalı Gregor zamanının çok ilerisinde bir davranış olarak köleliğe karşı çıkmıştır. Konuyla ilgili olarak Nissalı Gregor’un “Vaiz Üzerine 4. Vaaz” isimli eserinden bir pasajı buraya almak isterim. “Kendime köleler ve cariyeler aldım. Peki, ne karşılığında, söyle bana? Varoluşta bir insan kadar değerli ne buldun? Ussallığa ne fiyat biçtin? Tanrı'nın suretinde yaratılana kaç drahmayı uygun gördün? Tanrı tarafından şekillendirilen varlığı satmak için kaç gümüş aldın? Tanrı dedi ki, ‘Kendi suretimizde ve benzeyişimizde insan yapalım.’ Eğer o, Tanrı'nın benzeyişindeyse, tüm yeryüzüne hükmediyorsa ve Tanrı tarafından ona her şey üzerinde otorite verilmişse, onun alıcısı kim, söyle bana? Onun satıcısı kim? Bu yetki yalnızca Tanrı’ya aittir; ya da daha doğrusu, Tanrı'nın kendisine bile değil. Çünkü denir ki, ‘Onun lütufkâr bağışları geri alınamazdır.’ Tanrı, bu nedenle, insan soyunu köleliğe indirmez; çünkü biz günaha köle olduğumuzda bile, bizi özgürlüğe kendiliğinden çağırmıştır. Ama Tanrı özgür olanı köleleştirmezse, kendi gücünü Tanrı’nın üzerinde tutan kimdir?”[2] Bu muhteşem sözleri okuduğumuzda modern Batı’nın çok yakın tarihte kaldırmış olduğu köleliğin binlerce yıl öncesinin Nevşehir’indeki filozoflar tarafından eleştirilmesi dahası köleliğe karşı cephe alınması bu toprakların sanıldığından çok çok daha değerli olduğunu gözler önüne sermektedir.

İlk Çağlardan Günümüze Nevşehir Yahudi Toplumu

Nevşehir’i şu ana dek gerek Müslüman gerekse de Hıristiyan pencereden ele aldık. Ancak bu küçük Anadolu şehrinin pek bilinmeyen, unutturulmuş ya da unutturulmak istenmiş bir unsuru daha var, Yahudiler. Yahudiler, Kapadokya bölgesindeki varlığı Talmudik döneme (MS 70 – MS 640) kadar rastlar. Hatta Kapadokya Yahudilerinin günümüz Yahudiliğinin Şabat geleneklerine yönelik doğrudan bir katkısı da olmuştur. Talmud’a göre tapınağın yıkılışından sonra dünyanın dört bir yanına dağılmış olan Yahudi diasporasının gelenekleri nasıl devam ettireceklerine dair rabiler bir toplantı düzenlemiştir. Şabat mumları tapınağın varlığı döneminde yalnız zeytinyağı kullanılarak yakılıyordu. Nitekim diasporadaki birçok Yahudi’nin zeytinyağına erişimi yoktu. Babil’dekiler sadece susam yağına İran’dakiler ceviz yağına sahipken Kapadokya’dakiler ise bitki bazlı hiçbir yağa sahip değildi. Ellerinde bulunan tek yağ nafta denilen ham petrolün bir parçası olan yanıcı maddeydi. Bu nedenle rabiler her türlü yağın Şabat’taki mum yakma mitsvasını yerine getirmek için yeterli olduğuna karar verdiler. Günümüzde yaktığımız mumlar da Kapadokya Yahudilerinin kullandığı gibi petrol bazlıdır.

Nevşehir Yahudilerinin tarihini antik Kapadokya ile sınırlamak doğru olmayacaktır. O çağlardan günümüze değin Nevşehir’de Yahudi aileler var olmaya devam etmiştir. Devlet Arşivlerine baktığımızda Nevşehir ve civarında canlı bir Yahudi yaşamını görmekteyiz. Nitekim bu insanlara ilişkin cizye tutanakları arşivlerde kayıt altına alınmıştır. Cizye tutanaklarının yanı sıra bölgede yaşayan Yahudilerin mahkeme kayıtlarından bir örneği de aşağıda görmektesiniz.

 

Şimon adlı Yahudi'nin Zanpe oğlu Apostol'daki alacağının tahsil edilmesine dair Nevşehir kaymakamına vermiş olduğu bu şukka örneği Nevşehir’deki bugün unutulmuş ve göz ardı edilmiş Yahudi yaşamını hatırlatır niteliktedir. Kayıtlardan söz açmışken yakın tarihimizin en önemli muharebe ve zaferlerinden biri olan Çanakkale Savaşı’nda Genelkurmay kayıtlarına göre iki Nevşehirli Yahudi şehidimizi görmekteyiz. Yahudilerin yanı sıra kayıtlardaki diğer gayrimüslim şehitlerimizin varlığı ayrıca azınlıkların hain, işbirlikçi ve düşman olduğu yönündeki genel toplumun önemli bir kesiminde yer edinmiş yanlış algıların ne derece boş ve temelsiz düşünceler olduğunu bir kez daha göstermektedir. Yaşadığımız bu çağda korunamamış olan özelde Nevşehir’in genelde ise bütün Anadolu’nun bu mozaik yapısı aslında ülkemizin çok önemli değerlerini kaybettiğinin acı bir kanıtıdır. Yüzyıllar boyunca beraber ağlamış beraber gülmüş beraber şarkılar söylemiş beraber ağıtlar yakmış hatta yeri geldiğinde omuz omuza cephelerde beraber savaşmış bu halkların birbirinden günümüzde bu kadar habersiz olması da bizleri ayrıca yaralamaktadır.

Salnameler, Osmanlı Devleti’nde ve daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’nde kullanılan bir yıllık türüdür. Bu eserler, belirli bir yılın önemli olaylarını, istatistiklerini ve yönetimle ilgili bilgileri derleyerek kamuya sunan bir nevi resmi kayıt ve bilgi kitaplarıdır. Zamanla, merkezi salnamenin yanı sıra Osmanlı vilayetlerinde de yerel salnameler yayımlanmaya başlanmıştır. Örneğin, Ankara Salnamesi, İzmir Salnamesi gibi adlarla bilinen bu eserlerde, o vilayete özgü ayrıntılı bilgiler bulunurdu. Bu salnameler hem merkezi otoriteye bilgi sunmak hem de yerel halkı bilgilendirmek amacı taşıyordu. Bu yerel salnamelere bir örnek olarak Rumlar Osmanlı Devleti döneminde ve özellikle 19. yüzyıldan itibaren kendi topluluklarına yönelik çeşitli yayınlar yapmış, bunlar arasında salnameler de yer almıştır. Rum cemaatinin salnameleri hem kültürel hem de toplumsal ihtiyaçlara yanıt veren kaynaklardı ve Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Rum Ortodoks toplumunun dinî, eğitimsel, sosyal ve ekonomik hayatını belgelemek için önemliydi. 1913 tarihli Nevşehirli Papa Georgios Cemiyeti tarafından yayınlanan Nevşehir Salname’sini incelediğimizde bölgedeki Rum Ortodoks Cemaati’nin yanı sıra Yahudi cemaati için de önemli bilgiler içermektedir. Bunların arasında Yahudilerin yıllık taanit (oruç) dönemleri, bayram zamanları ve İbrani takvime göre ay ve gün isimleri bulunmaktadır. Rum cemaati tarafından neşredilen bu Salnameler yalnız Nevşehir’in Rum Ortodoks Cemaati için değil Nevşehir Yahudi Cemaati için de yazılmıştır ve Yahudi inancına yönelik bu denli önemli zamanları ve bilgileri içermektedir.

Nevşehir Yahudi cemaatinin geçmişine ve günümüzdeki durumuna göz attığımızda tahayyül edilenden daha renkli bir tablo görmekteyiz. Cemaatin başlangıcını yukarıda da kısaca bahsettiğimiz Romaniyot Kapadokya Yahudileri oluşturmaktadır. Bu grubun önemli bir kısmı zamanla her ne kadar Hıristiyanlığa geçmiş olsa da uzun yıllar boyunca Yahudiliğini muhafaza edebilmiş bir Romaniyot grup bölgede varlığını devam ettirebilmiş. Ancak Damat İbrahim Paşa’nın Nevşehir’i bir cazibe merkezi haline getirmesiyle hem Sefarad hem de Mizrahi gruplar Nevşehir’e yerleşmeye başlamıştır. Bu Sefarad ve Mizrahilerin bölgeye göç etmesiyle birlikte Romaniyot Yahudileri de bu cemaatlerin minhagları[1] altında asimile olmuştur. Ancak Nevşehir Yahudi Cemaati’ni en çok etkileyen grup özellikle 19. yüzyılın ortalarında bölgeye göç etmiş olan Aşkenaz Yahudileridir

Türk Yahudileri dendiğinde genelde akla ilk Sultan II. Beyazıt döneminde İspanya ve Portekiz’de Yahudilere yönelik başlayan kıyımın ardından Osmanlı’ya sığınan Sefarad Yahudileri ile örf, dil ve adetlerindeki Türk-Tatar etkisi nedeniyle Kırımçak Yahudileri gelmektedir. Ancak Aşkenazların da bu topraklardaki tarihi en az diğer Yahudi grupları kadar eskidir. Orta ve Doğu Avrupa’dan Osmanlı’ya doğru Aşkenaz göçleri 14. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlamış, 15. ve 16. yüzyıllarda da başkent İstanbul dahil birçok Osmanlı kentine doğru gerçekleşmeye devam etmiştir.[2] Temelinde Avrupa’da yaşanan antisemitizm yatan bu göçlere 19. yüzyılda yeni bir göç dalgası daha eklenmiştir. Ancak bu sefer göçün tek sebebi Avrupa’nın antisemitist ikliminden kurtulmak değildi bilakis asıl hedef Yahudilerin kutsal anavatanı Eretz İsrael’e (İsrail Toprağı) geri dönme hedefiydi.

Bu hedefi gerçekleştirme yolunda hem diğer Aşkenaz Yahudilerine öncülük yapmış hem de en kapsamlı göçü sağlamış olan grup Eliyahu ben Şlomo Zalman’ın namı diğer Vilna Gaon’un[3] öğrencileri olan Peruşim’dir. Vilna Gaon 18. yüzyılın sonlarında o dönem Osmanlı-Suriye’si içerisinde yer alan İsrael’e iki defa göç etme girişiminde bulunmuştur. Ancak bu girişimleri sonuçsuz kalmış ve Vilnius/Litvanya’da hayata gözlerini yummuştur. Ancak bu büyük bilginin girişimleri öğrencileri bu yoldan soğutmamış bilakis yaşlı bir adamın büyük bir istekle bu çabaya girişmesi onları daha da cesaretlendirmiştir. Bunun sonucunda 500’ün üzerinde Peruşim 19. yüzyıl başlarında İstanbul üzerinden at üstünde ya da yalınayak gitmek suretiyle İsrael topraklarına varmış ve Yişuv denen Yahudi topluluklarının Aşkenaz kısmını oluşturmuşlardır.

Peruşim’in başlattığı bu hareket onlarla sınırlı kalmamış ve tüm Doğu Avrupa Aşkenazlarını etkileyen bir harekete dönüşmüştür. Özellikle Odessa limanı üzerinden Aşkenaz Yahudileri Aliya yapmak amacıyla Türkiye’ye göç etmişlerdir.[4] Bu Yahudilerin zaman zaman Türk yetkililer tarafından İsrael’e girişlerine izin verilmemiştir. Yalnız Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın bölgenin kontrolünü ele geçirmesiyle birlikte Aşkenaz Yahudileri kısa bir dönem için rahatlığa kavuşmuşlardır. Nitekim Osmanlı hâkimiyeti sonrası gelen İngilizler de Yahudilerin İsrael’e geçişi noktasında çok olumlu bir politika izlememiştir.

İsrael’e göç etmek için yola çıkan Aşkenaz Yahudileri bu yolculuklarında nispeten güvenli ve bilinen bir yol olan hac yolu bir diğer adıyla Anadolu Sağ Kol güzergâhı denilen yolu kullanmayı tercih ettiler. Bu yol, Üsküdar-Gebze-Eskişehir-Konya- Adana-Halep güzergâhını kullanarak Şam'a ulaşırdı. Şam’dan Yeruşalayim’e geçen kervanlarla Yahudiler Aliyalarını gerçekleştirmiş olurlardı. Ancak yukarıda da belirttiğimiz üzere birçok Aşkenaz Yahudisi, İstanbul üzerinden gelen yolu takip etmek yerine Odessa limanından doğrudan Anadolu’ya geçmeyi tercih etmişlerdir. Bu yöntem, gitmeleri gereken yolu oldukça kısaltıyordu. Bu Yahudi gruplar hac yoluna diğer menzillere nispeten Yeruşalayim’e daha yakın olan Adana ve Antakya menzilleri üzerinden bağlanırlardı. Bu nedenden dolayı Aşkenazlar, Antakya’ya gelene kadarki yol haritası boyunca çeşitli yerlerde konaklamak zorunda kalmışlar. Hatta konaklamak bir yana yerleşim yerleri dahi kurmuşlar.

*Odessa’dan Yeruşalayim’e uzanan Aliya yolculuğu

İşte bu yerleşim yerlerinden birisi Nevşehir’in Avanos ilçesine bağlı Sarılar kasabasıdır. Bu kasaba Litvanya ve Ukrayna’dan gelen Aşkenaz göçmenler tarafından İsrael’e Aliya yapmak kastıyla yerleşilmiştir. Aşkenaz göçmenler Sarılar kasabasına ilk geldikleri esnada çoğunluğu kadın olmak üzere küçük bir Alevi/Bektaşi topluluğu kasabada yaşamaktaydı. Ayrıca bölgedeki Aşkenaz yerleşimleri Sarılar kasabası ile sınırlı kalmamış; civardaki Abdi, Köşektaş ve Kalecik köyleri ile Kayseri ve Kırşehir gibi çevre illerde de Aşkenaz yerleşimleri kurulmuştur. Ancak merkez olarak Sarılar kasabasının alınmasının birçok sosyal, dinî ve ekonomik arka planı vardır. Bunlardan ilki Yahudiler bölgeye geldiklerinde pek de iskân ve nüfus olmayan Sarılar’ın ilk kurucuları olarak görülebilmesidir. Bu durum Yahudilerin başlangıçta bölgede daha rahat hareket etmelerini sağlamıştır. İkinci sebep ise Sarılar’a 36 km uzaklıkta bulunan Sarıhan Kervansarayı idi. Aliya yolculuğundaki Aşkenaz Yahudileri hac yoluna Adana ve Antakya menzilleri üzerinden bağlanmak için çıktıkları yolda bu kervansarayda konaklamışlardı. Kısacası Aliya yolculuğuna çıkan bir Aşkenaz Yahudisi’nin Nevşehir bölgesinde konaklayabileceği birçok yerleşim yeri imkânı bulunmaktadır.

Sarılar kasabasına Aşkenazların gelişiyle birlikte kasaba bugün zihinlerde canlanan bir Anadolu kasabasından çok daha farklı bir yapıya kavuştu. Yukarıda da değindiğimiz üzere kasabanın Aşkenaz büyüklerinden Sarılar kasabasında Yunanca, İbranice, Yidiş, ve Arapça gibi dilleri okuyabilenler vardı. Dahası bu insanların arasında çok önemli Yahudi din adamları da bulunmaktaydı. Öyle ki bu din adamları Yahudilerin yanı sıra hem civarda yaşayan Alevi/Bektaşi Türkmenlerin hem devlet erkanından kimselerin yanlarına gidip derin bilgilerinden yararlandığı büyük rabilerdi. Sarılar kasabasının bu değerli rabileri sadece din hizmetinde bulunmamışlar bilakis içlerinde yaşadıkları topluma Yahudi olup olmadığına bakmaksızın maddi ve manevi desteklerini sunmuşlardır. Bunun en güzel örneklerinden biri bugün Kızılırmak’ın iki yakasını birbirine bağlayan Taş Köprü’dür. Avanoslu Kurena Arif Bey’in de katkılarıyla halk arasında “sarı-kara” denen Aşkenaz Litvak ustalar tarafından 1898 yılında inşa edilmiştir. Aile büyüklerimden işittiğime göre “sarı-kara” ifadesi Aşkenaz toplulukların içerisindeki hem sarışın hem de esmer ve siyah saçlı yapıdaki fenotip çeşitliliğinin varlığından kaynaklanmaktadır. Avanos Taş Köprü yapısal olarak incelendiğinde Litvanya’daki özellikle Kaunas ve Vilnius’taki taş köprülere benzerlik göstermektedir. Litvak Yahudilerinin yaşadıkları coğrafyada akarsuların fazlaca bulunması sebebiyle Litvaklar köprü yapımında kendilerini oldukça geliştirmişlerdir. Nitekim Litvanya’da yaklaşık 29.000 km uzunluğunda akarsu Letonya’da ise yaklaşık 12.000 nehir ve akarsu bulunmaktadır. Gene bir Litvak Yahudisi olan Riga/Letonya doğumlu Leon Solomon Moisseiff yapmış olduğu eserlerle Amerika tarihine damga vurmuş bir mühendistir. Manhattan Köprüsü, George Washington Köprüsü, Benjamin Franklin Köprüsü, Golden Gate Köprüsü ve 1940'taki Tacoma Narrows Asma Köprüsü gibi dünyaca ünlü köprüler onun önemli çalışmalarındandır. Avanos Taş Köprü’de kullanılan taşların hiçbir aşınmaya uğramaksızın ayakta kalması bugün bile dikkat çeken durumdur. Buradan da anladığımız üzere Avanos’a yerleşen Aşkenazların hem becerikli ustalar olduklarını hem de geldikleri ülkenin inşaat kültürünü Türkiye’de de devam ettirdiklerini görüyoruz.

*Avanos/Nevşehir Taş Köprü 
*Kaunas/Litvanya Aleksotas Köprüsü

Sarılar köyünün rabileri dünyevi bilgiler konusunda da yetkin kişiliklerdi. Öyle ki Yidiş, İbranice ve Türkçe gibi dilleri çok iyi bilmekte ve diğer birtakım dillere de hakimdiler. Bölgede yaşayan bu büyük rabilerden birisinin 36 Tsadikten veya bölge halkının dilinde kırk erenlerden biri olduğuna inanılırdı. Göstermiş olduğu olağanüstü işler bugün bile Müslüman halkın anlatılarında yer almaktadır. İşte bu nedenle bu yüce rabi zaman zaman El Ezher’de eğitim görmüş din adamlarıyla teolojik tartışmaların içerisine de girmekteydi. Kasabalıların anlatısına göre de bu El Ezherli din adamları her tartışmada rabi tarafından yenilgiye uğratılmış hatta bir tanesi mollalığını bırakıp rabinin safına geçmiş ve ömrünün son anına değin onun hizmetinde bulunmuştur. Bu anılar o günden bugüne kültürel hafızamızı canlı tutan hazinelerdir. Bu rabilere bir aile adı olarak “Aluiler” de denilmekteydi. İbranice Levi kelimesi için kullanılan harfler “ל ו י – L V Y” bununla birlikte Levi sözcüğünün Arap harfleriyle yazımı da eş değer harflerledir “ل و ي”. Bu harfler aynı zamanda “Lui” olarak okunabildiği için[1] nüfus ve vergi görevlileri tarafından HaLevi’nin önce HaLui ve baştaki H sesinin Osmanlı Türkçesinde düşürülmesi nedeniyle Alui biçiminde söylenişi halk arasında yayılmıştır. Halk, nüfus ve vergi görevlileri tarafından söylenen Alui adı gerçek kabile adı olan Ha-Levi yerine geçmiştir. Benzer sesletim Litvanya’daki nüfus ve vergi görevlileri tarafından da kullanılmıştır.

*Kaunas/Litvanya’dan Lui kullanımına örnekler

Bölgedeki Yahudi varlığı, yalnızca Nevşehir ya da Romaniyot, Sefarad, Mizrahi ve Aşkenazlarla sınırlı değildir. Osmanlı-Rus savaşları Türklerin yavaş yavaş Kırım civarından çekilmesine sebep olmuştur. Bunun bir sonucu olarak Kırım yarımadası ve çevresinde yaşayan Kırım Tatarları olarak adlandırılan Türkî halk İstanbul ve Anadolu’ya göçmeye başlamıştır. Ancak Kırım’dan gelen topluluklar arasında sadece Kırım Tatarları bulunmamaktaydı. Kırım Tatarları ile birlikte birçok Kırımçak ve Aşkenaz da göç etmiştir. Kırım Aluşta Kırımçak Cemaati’nden bir grup Kırımçak’ın da Kayseri’nin Karakoyunlu köyüne yerleştiği elimize ulaşan bilgiler arasındadır. Ancak Nevşehir bölgesindeki gerek Yahudiler arasındaki karışık evliliklerin olması gerekse de bölgeye sonradan yerleşen Aşkenazların dinî ve maddî anlamdaki diğer Yahudi gruplara nazaran baskın yetkinliği bölgedeki Aşkenaz olmayan Yahudilerin Aşkenaz Cemaati içerisinde erimesine neden olmuştur.

Osmanlı dönemindeki vilayetlerin sınırları ile günümüzdeki sınırlar arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu yüzden biz her ne kadar bu Yahudi topluluklarını Nevşehir üzerinden anlatmaya çalışsak da bugün Nevşehir’e bağlı olan birçok köy ve kasaba tarihte Kırşehir’e ve Kayseri’ye bağlıydı. Hatta hem geçmişte hem de günümüzde bu illere bağlı olan ilçe, kasaba ve köylerde Yahudi yerleşimi bulunmaktadır.

Sonuç olarak Nevşehir’in tarihsel dokusunu irdelemek, sadece bu kentin geçmişini aydınlatmakla kalmaz; aynı zamanda Anadolu’nun çok kültürlü kimliğini yeniden hatırlamak ve korumak adına önemli bir kapı açar. Nevşehir’in Osmanlı dönemi iskân politikalarıyla Müslüman, Hristiyan ve Yahudi toplulukların bir arada yaşadığı bir kültürel merkez hâline gelmesi, bu coğrafyanın geçmişteki çeşitliliği nasıl beslediğini göstermektedir. Ancak bugün, bu mirasın izleri ya unutulmuş ya da yok olmuştur. Bu durum, tarihsel zenginliğin korunması ve toplumsal belleğin yeniden canlandırılması için ciddi bir sorumluluğu da beraberinde getirmektedir.

Kaynakça

Arıkan, İ. (2013). Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın hayatı ve devlet adamlığı. [Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi].

Cohen, R. I. (1986). The return to the land of Israel. The Zalman Shazar Center.

Collins, N. L. (1992). [Review of the book Jewish Communities in Asia Minor, by P. Treblico]. Novum Testamentum, 34(4), 410.

Gül, M. F. (2013). Nevşehirli Damâd İbrahim Paşa'nın iskân faaliyetleri: Lâle Devri’nin şanslı şehri Nevşehir. Tarihin Peşinde - Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 5(10), 237-254.

Gregory of Nyssa. (1993). Homilies on Ecclesiastes: An English version with supporting studies (S. G. Hall, Ed. & Trans.). De Gruyter.

Janke, A. (2009). The Cappadocian Fathers and the Trinitarian controversy. [Historical Analysis Paper, The Franciscan University of Steubenville].

Morgenstern, A. (2006). Hastening redemption: Messianism and the resettlement of the land of Israel. Oxford University Press.

Özdem, O. (Ed.). (2021). Nevşehir 1913 Salnamesi. Kapadokya Üniversitesi Yayınları. https://hdl.handle.net/20.500.12695/994

Tanınmış, V. (2023). 16. Yüzyıl İstanbul’unda Aşkenazlar. Journal of International Eastern European Studies/Uluslararası Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 5(1), 71-95.

Ünlü, R. (2012). Sosyolojik açıdan din sanat ilişkisi (Nevşehir örneği). [Yüksek Lisans Tezi, Nevşehir Üniversitesi]


[1] İbrani ve Arap alfabelerinde tek ünlü harfin “Alef/Elif” harfi olmasından dolayı “u” sesi için “v” harfi, “i” sesi için ise “y” harfi kullanılmıştır.


[1] Minhag (מנהג), İbranice bir terimdir ve kelime anlamıyla "gelenek" veya "uygulama" demektir. Yahudi geleneğinde, belirli bir topluluğun, bölgenin veya ailenin dini ritüeller, ibadetler, kutlamalar ya da günlük yaşamla ilgili geliştirdiği özel uygulamaları ifade eder.

[2] Tanınmış, 2023:1

[3] Eliyahu ben Şlomo Zalman (1720–1797), Litvanya'nın Vilnius şehrinde yaşamış ve Yahudi dünyasında eşsiz bir otorite olarak kabul edilmiş bir din bilgini ve Talmud yorumcusudur. Kendisi, Yahudi düşüncesine ve uygulamalarına derin etkiler bırakmış özellikle Litvanya Yahudiliği'nin (Litvak geleneği) temelini atan bir figür olarak tanınır. Onun bilgeliği ve dehası nedeniyle "Gaon" unvanıyla anılmıştır.

[4] Morgenstern 2006: 58



[1] Çiftçioğlu, 2005: 41

 

[2] Gregorios of Nyssa's Fourth Homily on Ecclesiastes

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün