“A Ğ A T A K I L A N L A R”

Hamas, 7 Ekim 2023 akşamı komşu İsrail kasabasını basarak müzik şenliğine katılanlardan 1.143 kişiyi öldürmüş ve 250 kadarını rehin alıp Gazze´ye götürmüştü. Kendi açıklamalarına göre bu baskın, stratejik bir planın birinci adımıydı. Plana göre baskına uğrayan İsrail çıldırıp Gazze´ye acımasızca saldıracaktı. İsrail saldırısı karşısında dünya kamuoyu Filistin davasında Araplardan yana tavır koyacak, başta İran olmak üzere İslam devletleri de İsrail´e savaş açarak ona diz çöktürecekti. Tam tersi oldu. Hem Gazzeliler hem de müttefikleri yenildi. Suriye bitti, Hizbullah perişan, İran madara oldu. … Sağcısı, solcusu, İslamcısı ve laikçisiyle Türk siyasileri ve medyası ilk günden itibaren “gerçeğin tamamını söylememe” yöntemiyle kamuoyunu “İsrail düşmanlığı” ile şartlandırmıştır. Bu yüzden Türkiye´de İsrail ile ilişkileri düzeltmeye girişmek siyaseten son derece tehlikeli hale gelmiştir. Ama ülkenin ali menfaati bunu gerektirmektedir. Bakalım duygu mu, akıl mı galip gelecek. Ege Cansen - Sözcü

İzak BARON Diğer
5 Mart 2025 Çarşamba
  • Bu Haftanın “Takılanlar”ı

 

  • AKILSIZLIK - EGE CANSEN

Türkiye, Filistin halkının ıstırabını hafifletmek için İsrail ile ilişkilerini geçmişte ulaştığı “en üst” düzeye yükseltmelidir. Ancak bu sayede, iki tarafın da güvendiği bir devlet olarak Orta Doğu’da sulhun inşasında etkin bir rol oynayabilir. İsrail’le ilişkilerin düzelmesi, Türkiye’ye iktisadi ve siyasi sorunları çözmesinde de fayda sağlar. Buna “terörsüz Türkiye” projesi dahildir. Amerikalı tarihçi yazar James A.

Michener (1907-1997) The Source (Kaynak) adlı kitabında Türklerin tarih boyunca Yahudileri üç defa beladan kurtardığını anlatır. Bunların en bilineni, Sultan II.Beyazıt’ın, 1492’de İspanya’da Müslüman hakimiyetinin sona ermesi üzerine oradan kovulan 120.000 Yahudi’nin bir kısmının Türkiye’ye yerleşmesine izin vermesidir.

II.Beyazıt, bunların sadece yurda yerleşmelerine izin vermekle kalmamış; Yahudileri, Osmanlı “fermanlı milletler” topluluğunun şerefli bir üyesi yapmıştır. Son 50 yılda Batı’da cereyan eden terörist eylemlerin kök sebebi Filistin meselesidir. 1948’de İngiliz idaresi altındaki Filistin’de Yahudiler (teröre de başvurarak) İsrail devletini kurdu. O yıldan beri Araplar, İsrail’i ortadan kaldırmak için birkaç kez savaş başlattı. Her savaşı, Batı’nın desteğiyle İsrail kazandı ve egemenlik alanını genişletti. Bizim de desteklediğimiz ‘67 Harbi öncesi sınırlarla “iki devletli” yapıya İsrail razı değildi. Hamas’ın başlattığı ve Filistinliler

için bir felaketle sonuçlanan son Gazze savaşından sonra, bu çözüm tümden kadük olmuştur. Daha kötüsü, Mahmut Abbas’ın yönettiği Batı Şeria’nın kısmi özerkliği de tehlikeye girmiştir.

Hamas, 7 Ekim 2023 akşamı komşu İsrail kasabasını basarak müzik şenliğine katılanlardan 1.143 kişiyi öldürmüş ve 250 kadarını rehin alıp Gazze’ye götürmüştü. Kendi açıklamalarına göre bu baskın, stratejik bir planın birinci

adımıydı. Plana göre baskına uğrayan İsrail çıldırıp Gazze’ye acımasızca saldıracaktı. İsrail saldırısı karşısında dünya kamuoyu Filistin davasında Araplardan yana tavır koyacak, başta İran olmak üzere İslam devletleri de İsrail’e savaş açarak ona diz çöktürecekti. Tam tersi oldu. Hem Gazzeliler hem de müttefikleri yenildi. Suriye bitti, Hizbullah perişan, İran madara oldu.

Savaşlar berabere bitmez. Mutlaka bir taraf galip gelir. Ama çoğu kez ünlü deyişle “mağlup sayılır bu yolda galip gelen”. Batılı haber kaynaklarına göre Gazze’de en az 56.000 en çok 80.000 Arap ölmüştür. İsrail’in can kabı 1.944’tür. 7 Ekim 2023 öncesinde düzgün okulları, çağdaş hastaneleri, modern apartmanları ve hareketli ekonomisiyle orta gelir düzeyinde bir bölge olan Gazze bugün perişandır. İsrail ise dünya devletlerinin gözünde olmasa bile birçok milletin indinde soykırımcı bir müstevlidir. Hollanda’daki Uluslararası Ceza Mahkemesi,

İsrail Başbakanı ile Savunma Bakanı’nı savaş suçlusu ilan etmiştir. Sağcısı, solcusu, İslamcısı ve laikçisiyle Türk siyasileri ve medyası ilk günden itibaren “gerçeğin tamamını söylememe” yöntemiyle kamuoyunu “İsrail düşmanlığı” ile şartlandırmıştır. Bu yüzden Türkiye’de İsrail ile ilişkileri düzeltmeye girişmek siyaseten son derece tehlikeli hale gelmiştir. Ama ülkenin ali menfaati bunu

gerektirmektedir. Bakalım duygu mu, akıl mı galip gelecek.

https://www.sozcu.com.tr/akilsizlik-p143478

 

  • AMERİKAN İZOLASYONİZMİ ABD-İSRAİL İTTİFAKINI NASIL ETKİLEYEBİLİR? - ADAM MİLSTEİN

ABD-İsrail ittifakı sadece ortak değerlerden ibaret değil; stratejik güvenliğin de temeli. Eski ABD Dışişleri Bakanı Alexander Haig’in benzetmesiyle İsrail, “batırılamayan en büyük Amerikan uçak gemisi” gibi. Ortadoğu’da Amerika’nın ön cephesini oluşturarak, Amerikan askerlerine ihtiyaç duymadan ABD çıkarlarını koruyor.

İran, kendine özgü tehlikeli ve kötü niyetli bir küresel aktör. Nükleer programı, terör örgütlerine (Hamas, Hizbullah ve Husilere) verdiği destek ve ABD güçlerine yönelik saldırıları, Amerika’nın bölgeden çekilmesi durumunda daha da artacak.

ABD, İsrail’in istihbarat, teknoloji ve askeri yeniliklerinden doğrudan faydalanıyor. Demir Kubbe ve Davut Sapanı gibi projeler, ABD’ye savunma maliyetlerinde milyarlarca dolar tasarruf sağlarken Amerikan hayatlarını da koruyor.

https://medyascope.tv/2025/02/24/adam-milstein-yazdi-amerikan-izolasyonizmi-abd-israil-ittifakini-nasil-etkileyebilir/

  • GAZZE’DE TATİL HAYALİ Mİ, KRİZ TARİFİ Mİ? – NALAN YAZGAN

Trump’ın bu planı hayata geçirmek için Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan gibi Arap ülkelerine baskı yaptığı biliniyor. Ancak bu ülkeler, ne Filistinlileri kabul edecek ekonomik ve sosyal kapasiteye sahip ne de bunu siyasi olarak göze alabilecek durumdalar. Eğer Trump, bu baskıyı artırırsa, bölgedeki tüm Arap devletleriyle ilişkileri kopma noktasına getirebilir.

Böylesine bir kriz, bölgedeki güç dengelerini de altüst edebilir. Şu anda Rusya ve İran, Orta Doğu’daki etkilerini büyük ölçüde kaybetmiş durumda. Ancak Trump’ın baskıları, bu iki aktöre, kaybettikleri nüfuzu yeniden kazanmak için mükemmel bir fırsat sunabilir. İran ve Rusya, Trump’ın yarattığı kaostan faydalanarak bölgedeki müttefikleriyle bağlarını güçlendirebilir ve yeni stratejik hamleler yapabilir.

https://harici.com.tr/gazzede-tatil-hayali-mi-kriz-tarifi-mi/

 

  • İŞGALİN İSRAİL’DEKİ EKONOMİK DURUM VE SİYASETE ETKİSİ - AHMED EL-CENDİ

Savaşın İsrail’in yıllık bütçesi üzerindeki olumsuz etkileri çok büyük oldu. Savunma ve Ulusal Güvenlik Bakanlığı’na ayrılan ödenekler, İsrail’in kuruluşundan bu yana görülmemiş astronomik rakamlarla birkaç kez artırıldı. Ayrıca 2024 bütçesinin Mayıs 2023’te onaylanan ilk versiyonunda, Eğitim Bakanlığı 85,6 milyar şekel ile (toplam bütçenin yüzde 14,6’sı) diğer bakanlıklar arasında ilk sırada yer aldı. Bu dönemde, Savunma Bakanlığı’na ise 64,4 milyar şekel ayrıldı. Ancak Aksa Tufanı Operasyonu’nun düzenlendiği 7 Ekim’den sonra bu durum tamamen değişti ve Savunma Bakanlığı yoğun askeri harcamalar sonucunda ilk sıraya yerleşti.

Eğitim Bakanlığı’na ayrılan bütçenin yüzdesi, son değişiklikten sonra toplam bütçenin yüzde 9,9’una kadar düşerken, Savunma Bakanlığı’na ayrılan miktar aynı kaldı.

Aynı zamanda İsrail’in 2024 bütçesi, savaş nedeniyle üç kez değiştirildi. Yıllık bütçe, Mayıs 2023’te onaylandığında 653 milyar şekel (171,85 milyar dolar) olarak tahmin ediliyordu. Fakat Aralık 2024’te yapılan son değişiklikle, 215 milyar şekel artarak 869 milyar şekele (228,7 milyar dolar) ulaştı. Bu da bütçenin yüzde 33 oranında arttığını gösteriyor.

Bu artışların detaylarına indiğimizde, en büyük payın savunma ve güvenlik amaçlı olduğunu görüyoruz.

Bunların ardından, savaş nedeniyle yaşadıklarını büyük durgunluğu telafi etmek için turizm ve sanayi alanındaki bütçe artışları geldi. Böylece turizm bütçesi 191 milyon şekelden 4,3 milyar şekele, ekonomi ve sanayi bütçesi ise 2,9 milyar şekelden 4,6 milyar şekele yükseltildi.

İsrail Demokrasi Enstitüsü’nün geçtiğimiz ay sonunda yayınladığı diğer rakamlar da ailelerin yüzde 36’sının gelirinin savaş öncesine göre azaldığını, yüzde 28’inin hiç nakit parası olmadığını, nüfusun yüzde 7’sinin bir aydan uzun süre geçinecek parası olmadığını, kredi çekmek veya birikimlerini kullanmak zorunda kalan ailelerin sayısında artış olduğunu gösterdi.

Bu rakamlara göre ayrıca savaş, 2025 yılının, hane halkı harcamalarını yılda yaklaşık 10 bin şekel arttıran pahalı bir enflasyon dalgası ile başlamasına neden oldu.

Savaşın ekonomik etkilerinin, kısa ve orta vadede İsrail’deki genel duruma da yansıyacağı açık.

Calcalist sitesinin haberine göre bu yılın da askeri harcamalarla dolu olması nedeniyle İsraillilerin 2025 yılında da ağır bir ekonomik bedel ödemesi bekleniyor. Bu durum, kamu borcunu azaltmak amacıyla 35 milyar şekel tutarında vergi ve harcama kesintisi yapılması öngörülen bütçede ortaya çıkıyor. Bu zarar, yalnızca artan vergilerden değil, aynı zamanda bütçenin büyük bir kısmının sivil harcamalardan güvenlik gereksinimlerine kaydırılmasından kaynaklanıyor.

Bunun yanında özellikle İsrail’in varoluşu, devlet ve vatandaşlar arasındaki toplumsal anlaşma, özgürlükler ve görüşlerin ifade edilmesiyle ilgili krizlerin yanı sıra siyasi ve askeri liderlik arasındaki sorunlar ışığında, siyasi faktör şimdiye kadar İsrail sahnesindeki en etkili faktör gibi görünüyor.

Benzeri görülmemiş siyasi çatışmaların kaynağı haline gelen diğer konular, tam anlamıyla partizan bir medya söylemi ve kamuoyunun eğilimlerini ölçmekten çok, yönlendirmeyi amaçlayan anketler de bu bağlamda ele alınabilir.

Bu durum, partilerin Knesset’teki sandalye paylarının ölçülmesi konusunda bu anketler arasındaki uçurumun ne kadar büyük olduğundan da anlaşılıyor. Örneğin, Maariv gazetesinin 10 Ocak tarihinde yayınladığı bir anket, şu an seçim olsa Netanyahu’nun Likud partisinin 22 sandalye ile ilk sırada yer alacağını, mevcut iktidar koalisyonunun ise 49 sandalyeye sahip olacağını gösterdi.

Hükümet yanlısı Kanal 14’ün 6 Şubat’ta yayınladığı bir diğer ankette ise Likud’un 33, mevcut iktidar koalisyonunun ise toplam 63 sandalyeye sahip olacağı öne sürüldü. Bu durum, savaşın yol açtığı ekonomik sorunların önemli etkisini göz ardı etmeksizin, siyasi meselelerin şu anda İsrail sahnesinde en etkili konu olduğunu gözler önüne seriyor.

https://www.fokusplus.com/odak/isgalin-israildeki-ekonomik-durum-ve-siyasete-etkisi

 

  • ARAP ÜLKELERİ MAHMUD ABBAS’I GÖZDEN ÇIKARDI MI?

Ancak bir Arap diplomata göre, ABD’nin Arap ülkelerinden Hamas’ı devre dışı bırakarak Gazze’ye çözüm bulmasını beklemesi, bölge liderlerini büyük bir baskı altına sokmuş durumda.

“Hamas’ın yönetim gücünü elinden almak mümkün, ancak silah bırakmasını sağlamak bambaşka bir konu” diyen Avrupalı diplomat, İsrail’in hala bir barış sürecini reddetmesi nedeniyle bu ihtimalin gerçekçi olmadığını belirtti. Avrupalı diğer diplomat ise “Arap liderler Washington’dan gelen baskıyı gerçekten hissediyorlar ve ilk kez, eğer [Arap liderler] bunun kendilerini Trump’ın baskısından kurtaracağını düşünürlerse Mahmut Abbas’ı desteklemekten vazgeçme konusunda daha istekli olduklarını görüyorum. Mısır ve Ürdün Trump’ın planını varoluşsal bir tehdit olarak görüyor, dolayısıyla tamamen farklı bir Filistin Yönetimi gibi geniş kapsamlı bir şey sunmaları gerekirse bunu yapabilirler.”

Diplomat Abbas’ın bölgedeki hoşnutsuzluğun farkında olduğunu ve bu nedenle kısa süre önce uzun süredir müttefiki olan Hüseyin el Şeyh’i Filistin Yönetimi’nin içişleri bakanlığı görevinden istifaya zorlayarak beklenmedik bir adım attığını savundu. Diplomat, bu hamlenin Abbas’ın aynı küçük sadık gruba güvenmeye devam edemeyeceğinin farkında olduğunu göstermeyi amaçladığını söyledi. Ancak Şeyh, Filistin Kurtuluş Örgütü İcra Komitesi Genel Sekreterliği gibi güçlü bir görevde kalmaya devam edecek, dolayısıyla istifasının FKÖ’yü de kontrol eden Filistin Yönetimi liderinin stratejik bir değişimi anlamına gelip gelmediği belirsiz.

https://harici.com.tr/arap-ulkeleri-mahmud-abbasin-ustunu-mu-ciziyor/

 

  • İSRAİL, SURİYE’Yİ BOĞAZLARKEN AKLA DÜŞEN SENARYOLAR – FEHİM TAŞTEKİN

HTŞ Batı’da tanınma, uluslararası meşruiyet kazanma, yaptırımları kaldırtma ve terör örgütleri listesinden çıkma umuduyla İsrail’e tepkisiz kalıyor.

İsrail yaptırımların kaldırılmasını ve ABD’nin çekilmesini istemiyor. İşgal ve saldırganlıkla Suriye’yi köşeye sıkıştırıp yanıt vermeye zorlarsa ABD’yi kendi çizgisinde tutabilir.

Fakat HTŞ ya işgali sindirecek ya da direnmek için eski Suriye’deki denkleme dönecek. İsrail’i karşısına alırsa Batı kapısı kapanacak, Körfez’deki kardeşleri ikili oynayacak, baş destekçisi Türkiye derdine derman olamayacak, silahlanma engelini aşamayacak, yardım bulamayacak.

https://www.gazeteduvar.com.tr/israil-suriyeyi-bogazlarken-akla-dusen-senaryolar-makale-1760177

 

  • İSRAİL ORDUSU'NUN 7 EKİM SALDIRISINDAKİ HATALARLA İLGİLİ İLK RESMİ RAPORU: 'SİVİLLERİ KORUMA GÖREVİNİ YAPAMADIK' - PAUL ADAMS

İsrail Ordusu'nun görevi bırakacağını açıklayan Genelkurmay Başkanı General Herzi Halevi, raporu Pazartesi günü komutanlarına sunduktan sonra, tüm sorumluluğu üzerine aldığını söyledi.

Halevi "Sorumluluğumu kabul ediyorum. Benimdir. 7 Ekim'de ordunun komutanı bendim ve hem sizin hem de sizin hepinizin sorumluluğu bende." dedi.

General, geçen ay istifasını açıklamış ve başka bir saldırıyı önlemek için daha geniş kapsamlı bir araştırma komisyonu kurulması çağrısı yapmıştı.

7 Ekim saldırısı konusunda henüz herhangi bir sorumluluk kabul etmeyen İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ise, böyle bir devlet soruşturmasının savaştan sonra yapılması gerektiğini söyledi.

Karşıtları ise Netanyahu'yu, kişisel bir hata kabul etmeye yanaşmamakla suçluyor.

İsrail 7 Ekim saldırısına Gazze'ye karşı saldırılarla karşılık vermiş ve Gazze Sağlık Bakanlığına göre en az 48.365 kişi ölmüştü.

https://www.bbc.com/turkce/articles/clyjjpdpxdvo

 

  • İSRAİL ORDUSUNDAN 7 EKİM RAPORU: AÇIK BİR BAŞARISIZLIK

Yedioth Ahronoth'un soruşturma hakkındaki haberinde, İsrail'in en büyük hatasının Hamas'ın büyük çaplı bir savaşa girişemeyeceği yönündeki fikre kapılmak olduğu bildirildi. Hamas'ın bu algıyı desteklemek için "aldatma" unsurlarını kullandığı, "İsrail düşmanlarından üstündür" ve "İstihbarat direktörlüğü her şeyi bilir" düşüncesinin başarısızlığı beraberinde getirdiğine dikkat çekildi.

https://halktv.com.tr/gundem/israil-ordusundan-7-ekim-raporu-acik-bir-basarisizlik-917823h

 

  • TÜRKİYE-İSRAİL SAVAŞINA DOĞRU - ADELİNA SFİSHTA

Peki ne oldu da Türkler, Yahudi düşmanı oldu?

Filistin toprakları, Araplar tarafından Yahudilere verildi. Türklerin bunu bir "kan davasına" dönüştürmelerini gerektirecek, Türk ve Yahudi milleti arasında bir çatışma alanı olmadı. Vicdani olarak, bir toplumun topraklarından edilmesine üzülebilirsiniz, topraklarını geri alması için destekleyebilirsiniz, bunlar insani. Ama, Arapların sorununu, Yahudiler yok edilsin ideolojik bakış açısına dönüştürüp, Türk toplumuna empoze etmek, başka bir hesabın ürünü.

"Filistinlilerin topraklarına Yahudiler el koydu" deniyorsa, ki pek çok Türk, özellikle dindar Türkler bu düşüncede, bu bir hak mücadelesi çerçevesinde ele alınabilir. Ama, "Yahudi Katliamı talep etmek" bu hak mücadelesi ile bağdaşmaz.

Analizimizi özetleyip bu günki gerilime geleyim..

  1. Türkler ve Yahudiler, hiçbir gerekçe ile düşman 2 millet olmamış
  2. Filistin topraklarını Yahudilere Araplar vermiş, Türkler değil
  3. Filistin meselesi İslamla ilgili değil, Arap jeopolitiği ve politik ilişkileri içindeki bir kriz alanı
  4. Kur'anın Yahudilerle ilgili ifadeleri bir döneme ve o dönemdeki 2 toplum arasındaki adil çözüme vurgu yapar, tarihsel bir düşmanlık ifade etmez
  5. İslam toplumları geri kaldıkça Yahudi düşmanlığı artıyor. Medeniyetle de ilgili gözüküyor.

Tarihte de olduğu gibi, Türkiye'nin menfaati, İsrail'le medeni devlet ilişkileri kurmasını gerektiriyor. Türkler, Yahudilerin doğrudan düşmanı değildir. Filistinlilerin haklarını savunmak için bu maceracı yollar değil, barış yolu izlenmesi daha avantajlıdır.

Ayrıca, İsrail'in-Yahudiler'in Sivil İslamla temas kurması çatışma ikliminin azalmasında çok katkı verici olur.

https://x.com/AdelinaSfishta/status/1894923199005020522

 

  • İSRAİL'İN SURİYE TOPRAKLARINI İŞGALİNE KARŞI ÇIKAN, ŞAM'DA KALAN SON YAHUDİLERDEN "SURİYELİYİZ" VURGUSU - ETHEM EMRE ÖZCAN, AHMET KARAAHMET 

"1992 öncesi Şam'da bizim topluluğun sayısı 4 bin civarıydı. Haham vardı, tüccarlar buradaydı yani herkes buradaydı ancak 1992'de herkes göç etti. Buradan göç edenlerin bir kısmının taşınmazları halen duruyor ancak bazılarınınki ise çalındı. Malları çalınan birçok isim var. (Çalanların) Bazıları rejimle bağlantılı. Sahte belgeler düzenlenerek mallarına el konuldu."

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israilin-suriye-topraklarini-isgaline-karsi-cikan-samda-kalan-son-yahudilerden-suriyeliyiz-vurgusu/3496866

 

  • AVRUPA’NIN GÜVENLİK KRİZİ İSRAİL’E BAKARAK ÇÖZÜMLENİR Mİ? – RALF ARDİTTİ

Öncelikle Avrupa’nın güvenliği Amerika’ya ihale edildi. Avrupa’da Amerikan askeri üsleri ve nükleer şemsiyesi var diye ülkeler savunma bütçelerini toplam milli hasılalarının % 1,5’uğuna kadar düşürdüler. Mecburi askerlik hizmetini çoğu kaldırdı. Rusya’nın tehdit oluşturmaması rahatlığa ve gevşekliğe yol açtı. Artık % 2,5’lar dahi yeterli değil, % 4’ler hedefleniyor.

İsrail ise her zaman kendi askerine bel bağladı hiçbir dönemde yabancı silahlı kuvvetlerin (birkaç uzman hariç) kendi topraklarında bulunmasını arzu etmedi. Savunma bütçesi milli hasılanın % 6’sına yaklaştı. Savunma sanayi ve ordu teknolojik gelişmelerin odağı oldu.

https://www.turkisrael.org.il/single-post/avrupa-n%C4%B1n-g%C3%BCvenlik-krizi-i-srail-e-bakarak-%C3%A7%C3%B6z%C3%BCmlenir-mi

 

  • FİLİSTİNLİ REHİNELER Mİ, TUTUKLULAR MI? - MEDYA OMBUDSMANI FARUK BİLDİRİCİ

Kamu haber kanalı France Info TV’de ateşkes sonrasında Filistinlilerin serbest bırakılması, “Filistinli rehineler serbest bırakıldı” alt yazısıyla duyurulunca Yahudi asıllı Vekil Caroline Yadan, Fransa’nın RTÜK’ü olan Arcom'a başvurdu. Kanal yönetimi de “bilinçli olarak yapılmadığı, insani hata olduğu” açıklaması yaptı ve alt yazıyı yazan personelini açığa aldı.

Fransız medyasında “Filistinli tutuklular” tanımı kullanılıyor. “Filistinli rehineler” tanımının “İsrailli rehineler ile eşitlik içerdiği” savunuluyor. Le Monde, bu konudaki bir soruya tanımları açıkladıktan sonra “İsrail'de tutuklular var, Gazze'de rehineler var, gerçek bu” yanıtını verdi.

Türkiye’de ise yakın zamana değin başlıklarda “rehine takası” ya da “esir takası” denilse de haberlerde “Filistinli mahkûmlar” ya da “Filistinli tutuklular” tanımı kullanılıyordu. Ama NTV ve Yeni Akit gibi bazıları da arada “Filistinli esirler” de diyordu.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İsrail’in serbest bıraktığı Filistinlilerden 15’inin Türkiye’ye getirildiğini açıklarken, “esirler” deyince medyanın dili değişti. Anadolu Ajansı, Sözcü, CNN Türk, Artı Gerçek, Posta, Medyatava, Sabah, Takvim o haberi “Filistinli esirler” başlığıyla yayımladı; ondan sonra da medyada “esir” tanımı iyice yayıldı.

Teknik olarak bakıldığında “Filistinli mahkûmlar” ya da “Filistinli tutuklular” demek daha doğru. Evet, taraflar, bir örgüt ve bir devlet. Örgütün kaçırdığı insanlara “rehineler” demek tamam. Ama öbür taraftaki devlet de hukuku, insan haklarını ayaklar altına alan bir devlet. Filistinlilerin, adil yargılamalarla tutuklandığı, mahkûm edildiği söylenemez. “Tutuklu” ya da “mahkûm” demek, İsrail’in hukuk dışı uygulamalarını meşrulaştırmak anlamına da gelebilir.

Böyle bir durumda her medya kuruluşu, yayın çizgisine göre editoryal tercihte bulunabilir. Ancak medya kuruluşları, tanımları önceden tartışıp, karar vermeli. Sonra da Hakan Fidan gibi bir siyasetçi farklı tanım kullanınca hemen onun dilini, “haber dili”ne dönüştürmemeli.

https://www.birgun.net/makale/turkiye-gazetesinin-kaos-avcisi-muhabiri-604117

 

  • HOLOCAUST’UN İZLERİNİ EN YUMUŞAK, AMA EN ACI BİÇİMDE ANLATMAK – ATİLLA DORSAY

İki yeğen dünya savaşının o büyük kıyımının, yani Holocaust’un izlerini taşırlar. Ruhsal, psikolojik ve siyasal açılardan... Ama o durumda başka birçok aile vardır: Büyüklerini soykırımda yitirmiş... Oluşturulan küçük gurup James adlı İngilizce konuşan rehberle yola çıkarlar. Hepsi Yahudi’dirler, içlerindeki tek siyahi bile… Bir önceki kuşaklarını yitirmiş bu değişik yaşlardaki insanlar, görkemli bir Varşova gezisi yaşarlar, bize de yaşatırlar. O ‘geto’ günleri, o anısı bile bizleri ürperten toplama kampları... Tam anlamıyla aralarına karışmış Leh ırkı.

https://t24.com.tr/yazarlar/atilla-dorsay/holocaust-un-izlerini-en-yumusak-ama-en-aci-bicimde-anlatmak,48793

 

  • THE BRUTALİST VE SİYONİZM: SONUÇ YOLU AKLAR!

Bir grup Avrupalının Filistin’den evleri gibi bahsetmesiyle filizlenen, Tóth çiftinin “İsrail’den başka yerde bize huzur vermezler” mesajlarıyla daha da yeşeren “Galiba bu film koca bir Siyonizm propagandasına dönüşmek üzere” şüphesi, kısa süre sonra Brady Corbet tarafından ortadan kaldırılıyor. Zira Corbet filmin sonunda artık şüpheye yer bırakmayacak o son kartını oynuyor. Yıllar sonra László Tóth’un onurlandırılacağı tören için İsrail’deki sömürgeci koloniden dönen yetişkin Zsófia, The Brutalist’in finalinde sahneye çıkıyor ve tam olarak şunları söylüyor: “Kudüs’teki ilk yıllarımızda kızını büyütmeye çalışan genç bir anneyken amcam (László) bana şöyle derdi: ‘Kimsenin seni kandırmasına izin verme Zsófia. Diğerleri sana ne derse desin, önemli olan yolculuk değil varış noktasıdır.”

Önemli olan yolculuk değil varış noktasıdır… Önemli olan yolculuk değil varış noktasıdır! Tarihteki tüm suçları aklayabilecek o büyülü cümle. Eğer Brady Corbet’in çıkıp açık açık “Evet İsrail’i kurmak için milyonlarca Filistinli katledildi ama bakın hayallerindeki ülkeyi nasıl da inşa ettiler.” demesini bekliyorsanız, kendisi final sahnesinde tam olarak bunu yapıyor aslında. Ve o ana kadar geçen üç buçuk saat bir anda bu korkunç cümleyi aklayacak bir Siyonizm propagandasına dönüşüyor. Holokostun başka bir soykırımı haklı çıkarmak için kullanılması… Yahudilere İsrail’den başka yerde huzur yok mesajları… Yeni bir şey kurma hayaliyle yola çıkıp başkaları tarafından hor görülenler… Hepsi orada.

https://altsinema.com/the-brutalist-ve-siyonizm/

 

  • TÜRKİYE'DE KARAY OLMAK | LORANS TANATAR BARUH VE İDİL KARAYEĞEN ANLATIYOR

https://www.youtube.com/watch?v=Q0XvJkYrP_o

 

  • Yad Vashem@yadvashem

"Sadece insanüstü bir gücün beni havaya kaldırdığını hatırlıyorum; birkaç dakika sonra tekrar düştüm ve suya indim"

https://bit.ly/4340w7m

David Stoliar, 24 Şubat 1942'de batan Struma #OTD gemisinden sağ kurtulan tek yolcuydu. Bu onun biletiydi

https://x.com/yadvashem/status/1894064522073137457

  • NOVA’DA HAYATINI KAYBEDEN YÜKSEK TEKNOLOJİ UZMANI YONATAN RİCHTER'İ ANIYORUZ – SARA YANAROCAK

https://www.turkisrael.org.il/single-post/nova-da-hayatini-kaybeden-y%C3%BCksek-teknoloji%CC%87-uzmani-yonatan-ri%CC%87chter-i%CC%87-aniyoruz

 

  • Albert Bourla@AlbertBourla

Ne inanılmaz bir hayat ve ne inanılmaz bir hikaye. Özellikle hayatta kalanların sayısı azaldıkça, tekrar tekrar anlatılması gereken bir hikaye.

Zaman geçtikçe kayıpları kaçınılmaz olsa da, bu beni derinden üzüyor. Hayatta kalanların sayısının 245 binden az olduğu ve ortalama yaşlarının 86 olduğu düşünülüyor. Hikayelerini kaydetmemiz ve 6 milyon Yahudi'nin soykırımını yaşadıklarını hatırlamamız hayati önem taşıyor; özellikle de dünya çapında antisemitizm ve Holokost inkarcılarının arttığı bir zamanda.

Bir daha asla olmamalı ve tarihimizi gelecek nesillere öğretmeye kararlı kalırsak, bunun olmasını engellemeye yardımcı olabiliriz. Bu cesur Holokost kurtulanları, dünyanın onların tarifsiz acılarını unutmadığını bilmeyi ve hissetmeyi hak ediyor. Ve bunu hem ölenlere hem de hâlâ yaşayanlara borçluyuz.

Rose’un anısı rahmetle anılsın.

          Jonathan Greenblatt@JGreenblattADL

Yaşayan en yaşlı Holokost kurtulanı olduğuna inanılan Rose Girone z"l, 113 yaşında hayata veda etti. Polonya'da doğan Rose, gençken Almanya'ya taşındı. Orada Kristallnacht Pogrom'una tanık oldu ve daha sonra Şanghay'a kaçıp sonunda New York'a yerleşti.

 

https://x.com/AlbertBourla/status/1895573706279141705

 

  • Eli Afriat 🇮🇱🎗@EliAfriatISR

🚨 SON DAKİKA: Donald Trump, esaretten kurtulan Eli Sharabi'nin röportajını izledi ve onu Beyaz Saray'a davet etmeye karar verdi.

https://x.com/EliAfriatISR/status/1896072307480936574

 

  • MARİO LEVİ ANISINA...

https://www.youtube.com/watch?v=dhN3Ri4aLOY

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün