İsteğin, Arzunun, İktidar ile Olan İlişkisi II
Flaubert’in hayatımın en büyük eseri dediği Ermiş Antonius ve Şeytan’da Antonius’un aklının şeytan tarafından çelinmesinden, yani şeytanın isteği kışkırtmasından, yani oluşturulan imgelerin, hayallerin gerçek olarak insana geri getirilmesinden - şeytan bununla vazifelidir tabii varoluştan beri- bahseder.
Eserde mesela Saba Melikesi vardır. İktidara ortak olma isteği ile yanıp tutuşan bir figürdür Saba Melikesi; tarihsel bir figürdür, aynı zamanda gerçek bir figürdür. Saba Melikesi gelir Hz. Sülayman’ı yani Solomon’u baştan çıkarmaya çalışır. Ne ile baştan çıkarmaya çalışır? Bir takım gizemli bilmeceler sorar Solomon’a: “Hadi bakalım bunları çözsene?”. Çok güzeldir Saba Melikesi, iktidara taliptir. Saba Melikesi aslında şeytanı taklit etmeye çalışır. Saba Melikesi nasıl ayartmayı umuyordu onu? “Şeytan İsa’ya ne yaptıysa ben de aynısını yapabilirim.” Ama İsa’yı İsa yapan, şeytana kanmamasıdır. Şeytanın tahriğinin dışında kalabilmesidir. İsa savaşı kazandı, çünkü bir Tanrı’ydı o -tek tanrılı dinlerden bahsetmiyorum, imgesel bir tanrıdan bahsediyorum. Tanrı’dır ancak şeytanın çekiminden, tahriklerinden uzak kalabilen. Peki Solomon nasıl uzak kaldı? Solomon uzağında kaldı çünkü sihirbazın bizzat kendisi idi. Şeytan ona sihirli bilmecesini sunduğunda unutmuştu veya bilmiyordu ki Solomon sihirbazdı. Şeytan unutmuştu bunu. Şeytan onu nasıl kandırmaya yönelecekti ki, ama denemek istedi şeytan. Solomon da belki sihirbazlık bilimiyle kazandı. Çünkü bir filozofun dediği gibi dünya öyle bir bütündür ki bütün parçaları bir tek bedenin organları gibi birbirini etkiler ki biz buna bedenin ve ruhun organları diyeceğiz- hepsinin bir bütün oluşturduğu bilimdir Solomon’un bilimi olan sihirbazlık.
Bütün mesele nedir bunu anlayabilmek, kavrayabilmek için? Her şeyin yaratılışındaki sevgileri ve tepkilerini bilmektir iş. Sonra da onları harekete geçirmekte, sihirbazlık oyununun içine katmaktadır. Ne olur bunları katabilirsek. Eğer kader varsa, eğer -yine filozofun dediği gibi- bu evren değişmez olan evrense, Solomon gibi bu sihirbazlığı bilebilirsek, bu sihirbazlığın bilincine varabilirsek yani şeytanın uzağında kalabilirsek varlığın değişmez gibi görünen düzenini değiştirebilir (?) öyleyse insan.[i]
Tanrı’ya diyebilir miyiz; “imdat Tanrım!”. St. Antonius diyecektir ki; “İmdat! O büyük, korktuğum gölge geri geldi.” Sonra duracaktır; “Yok” diyecektir, “Tamam Tanrım, anladım. Bu sadece bir yanılsamadan ibaret, başka bir şey değil. Zihnimi çelmeme gerek yok. Zihnimi sağlam tutmalıyım. Yapacak bir şey yok. Yapacağım hiçbir şey yok çünkü bir gölgeden ibaret tanrısal düzen. Bir hayalden ibaret tanrısal düzen.”
St. Antonius, Flaubert’in anlattığına göre manastırın dışında, hasırdan küçük bir iskemleyi çekecek, ellerini kavuşturup oturacaktır. St. Antonius için sihirbazlık ilminin gizlerine vakıf olmak, gizlerini çözmek yeterlidir. O zaman iktidarın gizini çözmek de anlamlı olabilecektir. Hayali iktidarın hayali dünyayla birlikte gizi ancak böyle çözülebilecektir. Tekrar ediyorum bitirirken; “Tanrım anladım uzak dur, imdat demiyorum. Anladım ki büyük bir gölgeden ibarettir...”
Zannediyorum yapmaya çalıştığımı anladınız. Tüm yaptığım aslında isteği deşifre etmek, İsteğin arzuya dönüşerek kangrenleşmesini önlemeye çalışmak. Hayali ve imgesel dünyamızı, var olmayan dünyamızı ve dünyalarımızı var ediyoruz. Ama böyle de var edilmez diyor ozan. İstekle dünya var edemeyiz. İsteğimiz bu dünyayı var etmeye yetmez. Büyük teatorada bilmeliyiz ki sadece figüranız. Figüranın, özgürlüğü ve karar verme yetkisi yoktur. Kaldı ki karar verme yetkisi bırakılsa bile, özgür olabilir denilse bile, ne yapacağını bilmeyecektir insan. Köleliğe geri dönmek isteyecektir.
[i] Ses kaydı net anlaşılamadığından dolayı kaynak kitaba başvurulmuştur. Ancak, Sarfati’nin tam olarak böyle bir yargıya vardığı söylenemez. Bkz. Gustave Flaubert, La Tentation de Saint Antoine (Sevilla: Publicamos de Libra, 2021), 10.