Şefkatli ve güçlü savaşçılar

8 Mart´ta dünya çapında kadınlar, toplumsal eşitlik, haklar ve özgürlük mücadelesini kutladı. Ancak, bu gün yalnızca her gün kutlanması gereken kadınların gücünü, değerini ve topluma katkılarını hatırlamak için değil, aynı zamanda tüm insanlığın kendi değerlerini gözden geçirmesi için de güzel bir fırsat.

Seren ALÇEH Yaşam
12 Mart 2025 Çarşamba

Neden erkekler günü yokken kadınlar günü var? Modern dünyada kadınların başarıları kutlanıyor ama hala belirli sınırlar içinde; bağımsız ve kendi kendine yeten kadınlar takdir edilmek yerine dirençle karşılaşabiliyor ve kendilerini kanıtlamak için sürekli güçlü durmaları bekleniyor. Çünkü maalesef, cinsiyet rollerinin dayattığı sınırlama ve kalıplar, kadın ve erkek rollerinin keskin bir şekilde çizilmesine ve cinsiyet ayrımına yol açıyor. “Erkek adam ağlamaz”, “Erkek adamın erkek çocuğu olur” gibi atasözleriyle büyüdüğümüz bir toplumda, erkek olmanın güç, kadın olmanın ise zayıflıkla sembolize edilmesine şaşırmamalıyız.

Her daim güçlü olması beklenen bireylerin, öfkesini, üzüntüsünü göstermesi, hatta bu duyguları içinde barındırıyor olması bile zayıflık olarak değerlendiriliyor. Toplumda yer bulmak için bazen bu duyguların bastırılması gerekiyor. Ancak, bu duyguları bastırmak yerine sahiplenmek, kişiliğimizi ve karakterimizi oluşturur. Gerçek güç, gerektiğinde dışarıya kulak tıkayabilmek, içimize cesurca bakabilmek, kendi sesimizi bulmaya çalışmaktır. Kendi yolumuzu çizerken duygularımızı dile getirmenin duygusal bir zayıflık değil, aslında gücümüzün ve benliğimizin bir parçası olduğunun bilincine nasıl varabiliriz?

Her bireyin sahip olduğu özellikler, kültürel kalıplara göre değil, doğanın sunduğu dengelere göre ifade bulur. Kadınların olduğu kadar, erkeklerin de kırılganlıkları olabileceğini ve kırılganlığın zayıflık değil, cesaret olduğunu unutmamalıyız. Cinsiyetten bağımsız, her kadın ve erkek, hem dişil hem de eril enerjiyi içinde barındırır. Bu enerjilerin dengede olması, sağlıklı bir yaşamın temelidir. Duygusal olarak açık olmak, empati göstermek, başkalarının değerlerine saygı duymak ve aynı zamanda güçlü, karar veren bir birey olmak mümkündür. Çünkü doğa, her iki enerjiyi de birbirini tamamlayacak bir bütün olarak yaratmıştır. Dişil enerji içe dönük bir enerjidir; durağanlık, sevgi, şefkat, yaratıcılık, empati ve duygusal anlayışı simgeler. Eril enerji ise dışa dönük bir enerjidir; hareketlilik, mantık ve gücü temsil eder. Her iki enerji de her bireyin içinde mevcuttur, biri diğerine üstün değildir; birbirlerini tamamlarlar.

Buna rağmen, toplumsal yapılar ve geleneksel sistemler, genellikle eril enerjiyi baskın, kontrol edici ve güçlü olarak, dişil enerjiyi ise zayıf ve edilgen olarak sınıflandırır. Bu tür kalıplar, bireylerin potansiyellerini gerçekleştirmelerine engel olurken, her iki cinsin de duygusal ve ruhsal dünyalarını yaralar. Oysa ki, her insanın içinde hem şefkatli hem de güçlü bir savaşçı yatar.

Kadınlar Günü, sadece bir gün için kadınları onurlandırmakla kalmamalı, kadınların değerinin ve saygınlığının yanı sıra  erkeklerin de duygusal ve ruhsal dünyalarına saygı gösterilmesi gerektiğini hatırlatmalıdır. Ancak bu şekilde toplumsal baskıların ötesine geçebilir ve herkesin kendini özgürce ifade edebildiği bir ortam yaratabiliriz. Dişil ve eril enerjiyi dengeleyerek daha sağlıklı bireyler olabilir ve daha huzurlu, uyumlu bir toplum yaratabiliriz. Hepimiz değerliyiz ve değerli olduğumuzu hissetmek en doğal hakkımız. Kadınlar hak ettikleri değeri ne kadar görebiliyor ve erkekler üzerindeki güç baskısı onlara ne kadar iyi geliyor? Roller arasındaki bu kadar keskin ayrım gerçekten adil ve sürdürülebilir mi?

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün