Yemekten keyif aldığınız için kendinizi suçlu hissediyor musunuz?

Konuklarınız için güzel bir yemek hazırladınız, diyette olmanıza rağmen ayıp olmasın diye bir tabak da kendinize koydunuz… Veya uzun zamandır gitmek istediğiniz bir restorandasınız, mönüde sevdiğiniz bir sürü yemek var. Dostlarınızla birlikte olmak öyle keyifli ki, diyeti unutup herkes gibi siz de sohbetin ve yemeklerin tadını çıkarıyorsunuz. Hâlbuki iki haftadır yediklerinize dikkat ediyor, egzersiz yapıyor ve kilo vermeye çalışıyordunuz…

Verda ÇAKAN Yaşam
19 Mart 2025 Çarşamba

O keyifli yemekten eve dönüp, kendinizle baş başa kaldığınızda öyle suçlu hissettiniz ki, güzelim gecenin bütün tatlı anıları uçup gidiyor. 

Lütfen suçlu hissetmeyin, iyi bir yemek fırsatını değerlendirmemek, kendinizi aç bırakarak cezalandırmak, ‘yine tutamadın kendini’ diye azarlamak yerine şöyle demeyi deneyin: “Oh canıma değsin, ne güzel de yedik hep beraber.”

Evet, yanlış duymadınız çünkü yapılan araştırmalarda karnınızın doyduğu, keyifli bir geceyi sorun haline getirmenin bir yeme bozukluğu veya psikolojik bir rahatsızlığın göstergesi olabileceğini söylüyor. Elbette bu durumu bir kez yaşayanlar için söz konusu değil. Fakat kendinize sürekli böyle davranıyorsanız, durup bir düşünmenizi öneririm. Yemek yemek, içgüdüsel olarak en önde gelen bedensel hazlardan biridir. Yeme eylemini keyifsiz ve yanlış olarak algılamaya başlamanız sizi sadece duygusal olarak değil fiziksel olarak da etkileyebilir hatta bağışıklığınızı düşürebilir. 

Bağışıklık sistemimiz duygularımızdan nasıl etkileniyor? 

Vücudumuzda, düşünme, öğrenme ve hatırlama kapasitesine sahip iki sistem bulunuyor. Bunlardan biri beyin, diğeri ise bağışıklık sistemidir. Bağışıklık sistemi de beyin gibi bir bilgiyi var olan durum karşısında değerlendirip çözümler üretir.

Bu, beyin ve bağışıklık sistemi dışında hiçbir sistemde, hiçbir organda olmayan bir özelliktir. Bağışıklık sistemimiz için yalnızca doğru beslenme değil, psikolojimiz de çok önemli. Özellikle stresli olduğumuz zamanlarda kortizol hormonu salgılıyoruz. Bu hormon da enerji sağlayabilmek adına glikoz ürettiği için, bağışıklık sistemimize bir nevi darbe vuruyor. Bizler sürekli kendimizi mutlu etmek, hayattan keyif almak için bir şeyler yapmaya çalışırken bir taraftan da kendimizi suçlarsak, negatif bir duygu olan kendimizi suçlama kazanabilir. Bunu fark etmek ve izin vermemek duygu durumunuz açısından çok önemli.

Her eylemimiz bir seçime dayanır 

Arkadaşlarımız dışarı çıkmayı teklif ettiklerinde bile iki düşünce olabilir, gidersek eğleneceğimiz, gitmezsek paramızın cebimizde kalması gibi. Hangi düşünce ağır basarsa onu seçeriz. İş dönüşü trafikte sevdiğimiz bir radyo kanalını açıp rahatlamayı ya da ofiste yaşadığımız sıkıntılı toplantıyı baştan sona kafamızdan geçirmeyi seçebiliriz. Yolculuk bittiğinde müzik dinleyen mi yoksa toplantıyı düşünen kişi mi daha mutludur? Şimdi bu kişinin o yemek davetine giden kişi olduğunu düşünelim. Sıkıcı toplantının görüntüleriyle yemeğe oturursa ne yediğini, ne kadar yediğini düşünmeden önüne konanı farkında olmadan bitirebilir. Eve döndüğünde de büyük olasılıkla kendini suçlu hissedebilir. Radyo eşliğinde yolculuk yapan kişi ise, muhtemelen toplantıyı çoktan unutmuş yemekte göreceği arkadaşlarını düşünüyordur. Hem yemeğin hem sohbetin tadını çıkarır. Diyete rağmen yemek yediği için ertesi sabah 500 gram aldığını görür, peki canını sıkar mı? İşte burası doğru seçimi yapacağımız yer. 

Verdiğimiz bir kararın geri dönülmez sonucu için suçlu hissetmek yerine, bu durumu kabul edip, kaldığımız yerden devam etmek daha anlamlı değil mi?

Beslenme rutinine geri dönüp ve birkaç gün biraz daha hafif geçirilerek yola devam edilebilir. Çıktığınız yoldan dönmeyin. Zaten vazgeçmeyip devam ettikçe ve yoluna girdiğini gördükçe zamanla suçluluk duygunuz azalacak. Yemekten keyif alamamak veya yedikten sonra suçlu hissetmek kronik diyet yapan kişilerde sık rastlanan bir durum. Kendi danışanlarımın da en çok sorduğu sorulardan biri, “Dün akşam çok kaçırdım, ne yapacağım?” oluyor. Benim de başıma defalarca geldi. Hiçbirimiz mükemmel değiliz, mükemmel olmak zorunda da değiliz. Özellikle de mükemmel vücut algısı diye bir şeyden söz etmemiz mümkün değil. Bu herkes için değişebileceği gibi sizin için de zamanla değişebilir. Kendimizi her sevdiğimiz yiyecekten mahrum bırakmak, bunu uzun süre devam ettirmek çok zor ve gereksiz. Kendinize arada ödüller vererek, istediğinizi yiyerek de kilo verebilirsiniz. Buradaki anahtar kelime ‘sabır’. Lütfen bir haftada değişmesini beklemeyin. Eski alışkanlıkların yerini yenileriyle değiştirmek bir süreçtir. Yapılan en büyük yanlış ise bir veya birkaç haftalık şok diyetler yaparak kendinizi kıtlık enerjisine sokmanız olacaktır. Nasıl sevdiğimiz kişilere zaman tanımayı başarıyorsak, kendimize de tanımalıyız. Bedenlerimize anlayış ve şefkat göstermeliyiz. Bedenimiz bizim en değerli varlığımız. Kronik ve bize uygun olmayan diyetler yeme isteğimizi tetikler. Birçok araştırma sağlıklı/sağlıksız yiyecek düşüncesinin iç stres yaratarak aslında kişiyi aşırı yemeye teşvik ettiğini öne sürüyor. Yale Üniversitesinde beslenme bozukluğu araştırma görevlisi Judith Rodin’in yaptığı araştırmada, özellikle kalori ve yağ alımını yaşamı sürdürmek için gerekli olan seviyenin altında tutan diyetlerin, yeme isteğini artırdığını ortaya çıkarmıştır.

Size keyif veren şeyleri listeleyin

Kendinizi bazı konularda devamlı suçlama eğilimi içindeyseniz ve farkındalığınızı arttırmak istiyorsanız sizden ricam elinize lütfen bir kâğıt, kalem alın. Hayatınızda size keyif veren şeyleri listeleyin ve bunların hangilerini yaptıktan sonra kendinizi suçlu hissettiğinizi işaretleyin. Çalışmanız gerekirken çok sevdiğiniz bir filmi seyretmeye gittiğiniz için kendinizi tembellikle suçladınız mı? Evde yapılacak bir yığın iş varken, arkadaşınıza kahve içmeye gidip saatlerce oturduğunuz için kendinizi sorumsuz hissettiniz mi? Çok güldüğünüzde kesin ağlayacağım diye bir inancınız var mı? Bu alıştırma içinizdeki sizin, size karşı ne kadar anlayışlı ya da sert olduğunu görmenizi sağlar. İç sesinizi dinlemek, onun sizinle nasıl konuştuğunu fark etmek ve hoşlanmadıysanız bu konuşmanın tonunu değiştirmek mümkün ve çok yararlı olacaktır. İç sesinizi iyileştirmek sizin elinizde. 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün