Maral M. Fuchs
Fener Vlahsaray Panagia Paramithia Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı, 2025 yılı söyleşilerine çok değerli konular ve konuklarla başladı. Sanat tarihçisi Hayri Fehmi Yılmaz’ın, 18 Ocak’taki ‘Konstantiniye Mescidi’ konulu sunumunun ardından 15 Mart’ta gerçekleşen ikinci söyleşi ise İstanbul sevdalısı üç yazarın gözünden şehrin üç kadim semti, Fener, Balat, Ayvansaray oldu.
Vakıf Başkanı Laki Vingas açılış konuşmasında, “Kilisemiz ayakta olmasa da biz bu kilisenin ruhunu koruyor ve liturjik faaliyetlerimizi semtte yaşayan dostlarımızla sürdürüyoruz” dedi.
Söyleşide ilk sözü Fener’de dünyaya gelmiş yüksek kimya mühendisi, yazar ve çevirmen Ari Çokona aldı. Yazarın, ‘Fener’ kitabı Heyamola Yayınlarından 2009’da çıktı. Fener semtinin tarihini, toplumsal hayatını, geçirdiği değişimleri insan tipleri üzerinden esprili bir dille anlatan Çokona, dinleyenlere o dönemin atmosferini yaşattı. Ari Çokona, Fener Beylerinden aristokrat sınıfına, dragomanlardan günümüz Fenerlilerine kadar geniş bir yelpazeyi kısa süreye sığdırmakta zorlandı.
Söyleşide ikinci konuşmacı Şalom Dergi yayın yönetmeni, gazeteci, yazar Suzan Nana Tarablus oldu. Yazarın ‘İstanbul Üçlemesi’ olarak kaleme aldığı seri içerisinde, ‘Bir Sabah Galata’da Uyandım’, ‘Kuşaktan Kuşağa Kuzguncuk Yolculuğum’ ve söyleşiye temel aldığı ‘Çek Kayıkçı Balat’a’ kitapları yer alıyor. Tarablus, Hasköylü babaannesinin anlatımının izinden Hasköy’ü ve Haliç’in karşı kıyısındaki Balat’ı anlatırken, biz de sanki onun peşi sıra dolaştık. Balat sokaklarını dolduran seyyar satıcıların yanından geçtik, Or-Ahayim Hastanesinin merdivenlerinden çıktık, oradan mistik yapısıyla dikkat çeken Ahrida Sinagoguna uzandık...
Son konuşmacı ‘Fener-Balat-Ayvansaray’ kitabının yazarı, rehber Ahmet Faik Özbilge idi. Gezi kitaplarının yanı sıra çeşitli dergilere de yazan Özbilge, rehber dostlarını da yazmaya teşvik ederek kolektif kitap projeleri gerçekleştirdi. Kendi gezilerinde tespit ettiği bir sorundan yani şehrin hızla dönüşen ve kaybolan değerlerinden etkilenerek gördüklerini kaleme almaya başlayan Özbilge, kültürel mirasa da katkı sundu. İstanbul’un surlarından, şehrin dış duvarlarından başlayıp Vlaherna Ayazmasına, Surp Hıreşdagabet Ermeni kilisesinden Sveti Stefan Kilisesi’ne, Mesnevihane’den Çıfıt Çarşısına yaptığı turları yaşarcasına coşkuyla aktardı.
Konuşmaların ardından dinleyicilerin arasında yer alan sürpriz bir konuk da anılarıyla güne renk kattı. Nana Tarablus’un ‘Çek Kayıkçı Balat'a’ kitabında tanıklıklarından faydalandığı Jale İbrahimzadeh, Balat Or-Ahayim Hastanesi’nde doğmuş ve ömrü bu semtte geçmişti. Yahudiler için parlak bir dönem olmayan 1941-1945 dönemini ve hastanede çalışmaya başlayan annesinin kendi yaşamına da nasıl yön verdiğini hoş sohbetiyle anlattı. Bir semti o semtte yaşayan birinden dinlemenin güzelliğini yeniden hatırladık.
Vlahsaray Panagia Paramithia Rum Ortodoks Kilisesi binası metruk bir durumda olsa da, insanları çatısı altında buluşturmayı başarıyor. Bunda emeği geçen yönetimin ve kıymetli konuşmacıların da payını unutmamak lazım.
@vlahsaraypanayiakilisesi instagram hesabından Vlahsaray Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı'nın etkinliklerini takip edebilirsiniz.