Gazze sen kimsin?

Katar, Lübnan ve Mısır veya diğer bazı İslam ülkelerinde, aileleri ile günlerini gün eden Hamas yöneticilerinin rasyonel düşünceye dönerek savaşı sonlandırmaya hiç niyetleri yok. Bulundukları lüks ortamlardan verdikleri demeçlerle durumu işin içinden çıkılmaz hale getirenler, İsrail kanadında Netanyahu´nun aşırı milliyetçi hükümetine hareket alanı açıyorlar. Şiddet şiddeti doğuruyor, savaş hali tüm olumsuzlukları ile devam ediyor.

Marsel RUSSO Perspektif
26 Mart 2025 Çarşamba

Gazze’de İsrail ile Hamas’ın ateşkes koşulları üzerinde anlaşamamaları ile birlikte yeniden savaş haline dönüldü. Rehinelerden sağ olanların eve dönmesi ve öldürülenlerin cenazelerinin ailelerine kavuşması belirsiz bir tarihe kaldı.

Tabii ki rehinlerin 500 günden uzun süredir kurtarılamamış olması, nedeni ne olursa olsun İsrail kamuoyunda, Başbakan Netanyahu ve hükümetine karşı oluşan tepkinin nedenleri arasında önemli bir yer tutuyor. Savaşın anlamsız bir şekilde uzatıldığına dair görüş her geçen gün taraftar topluyor.

İsrail’de tepki toplumsal hayatın her kademesinde dillendirilirken, Gazze’de Hamas’a karşı tepkinin niteliği ve niceliği hakkında çok fazla şey bilinmiyor. Halkının arkasına sığınıp sırtından İsrail’e karşı savaşan, ölen ve yaralanan herkesi dünyaya sivil olarak gösteren ve bu yolla daimi mazlum rolü oynayan Hamas, seçimle siyasi erki devraldığı günden bu yana, İsrail’e karşı nihai çözümü düşündürecek kadar ileri giden senaryolar sahneye koyuyor.

Bazı batılı grupların, siyasi partilerin, üniversite çevrelerinin desteklediği Filistin’in özgürleşmesi fikrinin, 7 Ekim vahşetine rağmen sorgulanmaması, birçok ülke tarafından terör örgütleri listesine alınmış Hamas’a uluslararası alanda meşru bir zemin oluşturdu. Oysa, Hamas yalnız İsrail için tehlike oluşturmuyor. Gazze’nin eski sahibi Mısır; nüfusunun önemli bir kısmı Filistinli Araplardan oluşan Ürdün, başta Suudi Arabistan olmak üzere, Katar ile çekişme halinde olan körfez ülkeleri için de sıkıntı oluşturuyor.

Başkan Trump’ın ilk başkanlık döneminin sonlarında imzalanan İbrahim Anlaşmalarının Filistin ve destekçisi Arap kamuoyunda nasıl bir etki bıraktığını geriye dönüp hatırlamak olası. Oysa, arzu edilen bölgede refahı arttıracak bir barış, anlayış ortamın oluşturulması idi.

Keza, 7 Ekim saldırılarının İsrail ile Suudi Arabistan arasında diplomatik bir yumuşama hakkında haberlerin dolaşıma girdiği tarihten bir hafta sonra gerçekleşmesi de Hamas’ın bölgeye saldığı tehlikenin bir göstergesidir diye düşünüyorum.

Kime yaradı?

İsrailli Arap gazeteci Halid Ebu Taomeh’in 20 Mart tarihinde Gatestone Enstitüsü portalında yayınlanan yazısında ifade ettiği gibi, Hamas Gazze halkına ölümden başka bir şey getirmedi. ABD tarafından ocak ayında önerilen ateşkes planını kabul edip elindeki tüm rehineleri serbest bıraksalardı, Netanyahu’nun, Trump’tan aldığı yeşil ışıkla, yeniden silaha yönelmesini önleyebilirdi.

Oysa rehinelerin anlaşmanın ilk ayağı uyarınca serbest bırakılmaları sürecinde sergilenen teatral tutum, onların ve İsrail halkının aşağılama çabaları, hiçbir makul ateşkes planını kabul etmemeleri ikinci etabın, 18 Mart itibarı ile başlamadan sonlanmasına neden oldu.

Bu kime yaramadı? 7 Ekim’de hiç beklemediği bir saldırının şokunu yaşayan ve halen ülkesinin güvenliği için savaş halinde olan İsraillere ve evleri, yaşam alanları yıkılan, verdikleri ağır kayıpları uzun yıllar boyunca sırtlarında taşıyacak Gazzelilere…

Destekçileri, Hamas’ın katliamlarına sırt çıkacakları yerde silah bırakmaları ve rehineleri salıvermeleri için baskı oluştursalardı; İsrail’in hastane, okul, camilere saldırılar düzenlediği yolunda ortaya atılan iddiaların gerçekliğini araştıracak yerde, sokaklarda, meydanlarda, kampüslerde, sosyal medyada bunu kullanarak İsrail’e karşı kamuoyu yaratmasalardı ve İsrail üzerinden Yahudi nefretini kışkırtmasalardı, olaylar bu denli çığırından çıkmazdı diye düşünüyorum.

Böyle olmadı. Hamas’ı rehineleri serbest bırakmaya çağıran yarım ağızlı cılız birkaç sesten öte, kimse bu terör yuvası ve destekçisi devletler, örgütler üzerine gitmedi. Yaptırım uygulamadı. Sorumlu aramadı. Tersine, 7 Ekim’in düzmece olduğunu iddia edecek kadar derin bir bağnazlık içinde - içlerinde öteden beri olduğu yadsınamaz – nefreti, kini, cehaleti, yok etme dürtüsünü harladılar, kendilerine sağlanan her fırsatta.

Hamas, ateşkes anlaşmasını imzalamak için İsrail ve ABD’den garanti istedi. Hangi konuda? Gazze’de siyasi ve silahlı varlığını devam ettirmek konusunda. Hamas varlığının devamı, bölgenin İsrail’e planlanan saldırılar için kullanılmaya devam edilmesi, dış aktörlerin bu yöndeki olası ihtiraslarını Gazze halkının refah içinde yaşama özlemi üzerinden tatmin etmeleri sonucunu doğuracak. Liderleri 7 Ekim’in hemen ertesinde bu konudaki tehditlerini savurmaktan kaçınmadılar.

MEMRI – Ortadoğu Medya Araştırma Enstitüsü, 1 Kasım 2023

Hamas siyasi bürosundan Ghazi Hamad, 24 Ekim’de, El Aksa Seli Operasyonuna benzer başka saldırıların, İsrail tamamen yok edilene kadar devam edeceğini ifade etti ve şöyle devam etti. “Topraklarımızda İsrail adında bir devletin varlığını kabul etmiyoruz. Bu ülkeyi oradan kaldırmalıyız. El Aksa Seli ilk dalgaydı. İkincisi, üçüncüsü, dördüncüsü olacaktır…”

Hamas’ın önemli isimlerinden Halid Meşal’in, Mısır’da düzenlenen ve ateşkes anlaşmasının ilk ayağı uyarınca İsrail hapishanelerinden salınan Filistinler onuruna gerçekleşen bir etkinlikte yaptığı konuşmada söyledikleri ibret verici… Tarih 9 Mart 2025…

“Filistinler hiçbir zaman silahlarını bırakmayacaklar. Gazze’nin geleceğini, yönetimini, rejimini, silahlarını ve direnişini tehlikeye atacak bir dizi oyuna boyun eğmeyeceğiz. Direniş ve Cihad yolu, topraklarımıza yeniden sahip olmanın, onur ve bağımsız bir geleceğin, İsrail hapishanelerindeki kardeşlerimizi serbest bırakmanın tek yoludur. Dünya kuvvetliye saygı gösterir…”

Katar, Lübnan ve Mısır veya diğer bazı İslam ülkelerinde, aileleri ile günlerini gün eden Hamas yöneticilerinin rasyonel düşünceye dönerek savaşı sonlandırmaya hiç niyetleri yok. Bulundukları lüks ortamlardan verdikleri demeçlerle durumu işin içinden çıkılmaz hale getirenler, İsrail kanadında Netanyahu’nun aşırı milliyetçi hükümetine hareket alanı açıyorlar. Şiddet şiddeti doğuruyor, savaş hali tüm olumsuzlukları ile devam ediyor.

Kızılhaç heyetinin rehinleri Gazze’de kaldıkları süre içinde hiç ziyaret etmemesi, UNWRA’ya ait okul ve hastanelerin Hamas yapılanmasında önemli roller üstlendiğinin ortaya çıkması, rehinlerin bazı sivillerin evlerinde alıkonuldukları, sivil görünümlü bazı Gazzelilerin 7 Ekim’de sınırı aşıp daha önce maaş karşılığı çalıştıkları kibutzlara yapılan saldırılara katıldıkları göz önüne alınacak olursa, halk ile Hamas arasındaki bağların sağlam olduğu sonucu çıkıyor.

Değişim yakın mı?

Hamas’ın yıllar boyunca yaptığı halkının arkasına saklanarak savaşmak, evlerdeki, okullardaki rampalardan roket fırlatmak, hastanelerden tünellere geçişler yaparak silahları buralara yığmak oldu. Bir de muhalifleri sindirmek, bir korku dünyası yaratarak kendisine boyun eğen bir toplum yaratmak…

Bu değişiyor mu? Mısırlı siyasi analist Halid Hassan, Gazze’de Hamas’a karşı oluşmaya başlayan tepkiye işaret ediyor:

“Hiçbir zaman bu kadar Gazzelinin Hamas’a kızgın olduğunu görmedim. Hayatımda ilk kez Gazzelilerin önemli bir bölümünün onlara (Hamas) hak ettikleri şekilde davrandıklarını gözlemliyorum. Sosyal medyada yazan birçoklarının, rehinelerin ateşkes karşılığında derhal serbest bırakılmalarını istediklerini okuyorum. Bence bu büyük bir aşama! Belki de askeri baskı sonuç getiriyordur…”

Bölgedeki durum bu kadar kolay değil elbette… Suriye ve Lübnan’ın geleceği var denklemde. Yemen’deki Husi varlığı var. Suudilerin İsrail ile bir anlaşma yoluna ikna edilmeleri var. İran’ın nükleer projesi ve rejiminin terör sponsorluğuna devam etmesini engelleme şartı var. Mısır, Gazze’nin yeniden yapılandırılması esnasında yarım milyon kişiyi Sina’nın kuzeyinde misafir edebileceği – teyit edilmediyse – söylentisi var.

Bakalım gelecek haftalar neler getirecek?

Etiketler:

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün