Holokost'un ilk tanığı

Ellen KURAS´ın ilk kurmaca filmi ´LEE´ kaliteli bir biyografik drama

Viktor APALAÇİ Sanat
26 Mart 2025 Çarşamba

Tarihin ilk kadın savaş fotografçılarından Lee Miller savaşın dehşetine tanıklık etti, temerküz kamplarına giren ilk akredite kadın fotografçı oldu. Miller, cesareti, merakı, dayanıklılığı, yenilikçiliği, dürüstlüğü, vizyonu, azmi, uyum yeteneği ve fotoğrafçılığa olan sarsılmaz tutkusuyla tanındı. Filmin senaryosu, Lee’nin oğlu Anthony Penrose’un kitabına dayanıyor.

‘LEE’

Yön: Elles Kuras

Sen: Liz Hannah

John Collee - Maion Hume

Gör. Pawel Edelman

Müz: Alexandre Desplat

Kur: Mikkel E. G. Nielsen

Oyn: Kate Winslet - Alexander Skarsgard - Andy Sambeg - Noémie Merlant - Marion Cotillard - Andres Riseborough - Vincent Colombe

Oscar Ödüllü İngiliz aktris Kate Winslet’in Vogue derginin tanınmış savaş muhabiri ve Amerikalı moda fotografçısı Lee Miller’i canlandırdığı ‘Lee’ bir biyografik drama. İlk kurmaca filmini gerçekleştiren Elles Kuras, bu olağanüstü kadının, dünyanın ilk kadın fotografçılarından biri olarak savaşın dehşetine tanıklık etmek için her şeyi yapmaya hazır olduğunu, cesareti ve gelenekleri reddetmesiyle yaşadıklarını düzgün bir sinematografi eşliğinde anlatıyor. Lee Miller aşkının peşinden Londra’ya gittiğinde II. Dünya Savaşı başlamıştır. Hitler’in Avrupa’yı işgal ettiği bir dönemde kadınların maruz kaldığı önyargı ve engellerden bıkan Miller, büyük mücadelelerden sonra kendini savaşın ön saflarında bulur. Savaşın dehşetinin kadın okuyuculardan gizlendiğini gören Miller, makinesini Hitler’in sebep olduğu acı ve vahşete çevirir.

Film, Lee Miller’in hayatının birbirine zıt iki dönemini, ilk başta hayattan zevk almak isteyen bir bohem, sonra amansız, kokusuz bir savaş muhabirinin portresini çiziyor. Onun kusurlarını, hasletlerini ve zaferlerini gözler önüne seren film, Lee’nin de içsel karmaşası olmasaydı, Dachau ve Buchenwald toplama kamplarında insanlığın en kötü vahşetlerinden birini belgelemeye gitmemiş olabileceğini iddia ediyor. Film duygu sömürüsü tuzağına düşmeden savaşın bıraktığı dehşeti izleyiciye geçiriyor. Lee’nin savaş sırasında görevleri nedeniyle birlikte olamadığı kocasıyla tanışmasını, müşterek Fransız arkadaşlarıyla bağlılıklarını filmin başında öğreniyoruz.

Korkusuz savaş muhabiri

Vogue’daki editörünü savaşta olup bitenleri fotoğraflamak için ikna eden Lee, 1943’te ilk kadın akredite savaş fotografçısı olarak, Paris ve Normandiya’daki birliklerle seyahat eder. Filmin en can alıcı sahnelerinin birinde iki foto muhabiri kurtarılmış bir temerküz kampına girdiklerinde, Lee kampın ceset yığınlarının fotoğraflarını çeker. Onlar Lee’nin mirasının bir parçası haline gelmiştir. Geniş çapta ilgiyi hak eden bu fotoğraflar, Lee’nin sadece savaşı görüntülemek için değil, aynı zamanda yol boyunca tanıdığı kadınları korumak için de savaştığını kanıtlıyor. Savaşın sona ermesi ve galip gelmenin coşkusunu yaşayan, Fransız halkıyla kaynaşan Amerikalı askerlerden biri, genç bir Fransız kızını kıstırıp iğfal etmek üzereyken Lee’nin müdahalesiyle karşılaşır. Küstah Amerikalı asker, direnen genç kıza “Minnettarlığınızı böyle mi gösteriyorsunuz?” diye çıkışır. 

Film Lee Miller’in (Kate Winslet) 1938’de sevgilisi sanatçı Roland Penrose (Alexander Skasgard) ile Londra’da yaşadığı dönemde başlıyor. Almanya Fransa’yı işgal ettiğinde, moda editörü Solange (Marion Cotillard) ve sanatçı Nush (Noémie Merland) dâhil olmak üzere, Miller’ın arkadaşlarının hayatları tehlikededir. Ancak Lee, kadınların savaş bölgelerine girmesini engelleyen kurallara rağmen, bir savaş muhabiri olmayı arzular. Sonunda bir yolunu bulup, deneyimli foto muhabiri David Sherman (Andy Samberg) ile ortaklık kurarak, kendisine tarihte yer kazandıracak fotoğrafları çeker. Film, 70 yaşında ölen Miller ile hayatının sonlarında İngiltere’de çiftlik evinde inzivada yaşadığı dönemde genç bir gazetecinin (Josh O’Connor) yaptığı röportajla başlıyor. ABD’nin 1941’in sonlarına doğru savaşa girmesinden sonra Lee, Time Magazine foto muhabiri David Scherman’la birlikte savaş muhabiri olarak görevlendirilir.

Haziran 1944’teki Normandiya çıkarmasından sonra Lee, Saint-Malo Muharebesi sırasında çatışmaların fotoğraflarını çekerken, ilk kez napalm kullandığına tanık olur. Savaş sonrası harabeye dönen Alman şehirlerine giren Lee ve David, esir alınmalarına rağmen fanatikliklerinden vazgeçmeyen Nazi askerlerinin, siyanür hapı içerek intihar eden Alman askerlerinin resimlerini çeker. İki gazeteci, temerküz kampları önündeki kokudan yaklaşılamayan trenlerde yatan ölülerin, kurtarıldıkları halde ne yapacaklarını bilmeyen, çizgili pijamalarıyla endişe içinde amaçsızca dolaşan serbest kalmış tutukluların resimlerini çekerler. Ebeveynlerini kaybettikleri için ne yapacaklarını kestiremeyen şaşkın yetim çocukların çaresizliğine tanık olurlar. Yüzlerinden, yaşanan insanlık dramının izleri okunurken, film savaşın arkasında bıraktığı travmayı gözler önüne serer.

Paris’in Nazi işgalinden kurtuluşu sırasında Almanlarla işbirliği yapan Fransız kadınlarını utandıran Fransız direniş üyelerinin fotoğraflarını çeken Lee, yakın zamanda hapisten kurtulan ve kocası kayıp olan perişan arkadaşı, bir deri bir kemik kalan Solange’ı bulur. Acılı kadının hayata tutunma gücü kalmamıştır. Lee ayrıca Alman işgali sırasında kaybolan binlerce insandan haberdar olan arkadaşları Nusch ve Paul Elouard (Vincent Colombe) ile yeniden bağlantı kurar. Fransız direnişine katılan bu ikili, Fransa’da yaşayan Yahudi, eşcinsel ve komünistlerin akıbetlerinin henüz tam olarak bilinmediğini anlatırlar.

Yaşanan insanlık dramı

Lee ve David, Dachau ve Buchenwald’da işlenen vahşetin hemen sonrasını belgelendirir. Nisan 1945’te David, Lee’nin Hitler’in Münih’teki apartmanındaki küvetinde yıkanırken fotoğrafını çeker. Günlerdir yıkanamayan Lee, küvette arkasına Hitler’in fotoğrafını koyarak poz verir. Film, savaşın dehşetini, savaş hakkındaki gerçeği fotoğraf makinesinin lensi aracılığıyla anlatan mücadeleci, feminist Lee Miller’ın cesur ve sıra dışı çabasının ürünü fotoğraflarına yer verir. İşgal altındaki Fransa’da Alman askerleriyle ilişki kuran kadınlar, savaşın sona ermesiyle teşhir edilerek, saçları özensiz bir şekilde 0 numara kesilerek aşağılanırlar. Bu konunun en önemli filmi, Alain Resnais’nin başyapıtı ‘Hiroşima Sevgilim / Hiroshima Mon Amour’da (1959), Nevers şehrinde savaşın sona erişinden sonra utandırılan Fransız kadınları teşhir edilmişti.

İngiltere’ye dönen ve Roland’ın savaştan geri dönmesiyle Lee, çektiği son fotoğrafların yayınlanmamasına isyan eder. Editörü Audrey Withers, fotoğrafların zaten travma yaşayan İngiltere halkını üzeceği düşünülerek sansürlendiğini anlatır. Lee ve Roland 1947’de evlenirler, oğulları Anthony kısa bir süre sonra doğar. Anthony annesinin ölümünden sonra evin tavan arasında binlerce fotoğraf ve el yazması bulur, karısı Suzanna ile ‘Lee Miller Arşivi’ni oluşturur. Liz Hannah, filmin senaryosunu Lee’nin oğlu Anthony Pensose’un ‘The Lives of Lee Miller’ adlı kitabından uyarlar.

Senaryoda, Lee’nin 7 yaşındayken bir yabancı tarafından iğfal edildiği, annesinin “kimseye söyleme” telkininden sonra kimseyle paylaşmadığı, ancak çocukken yaşadığı travmanın saldırgan kişiliğini tetiklediği yer alır. Savaştan sonra Lee “insanlık benim gibi tecavüze uğradı” tespitinde bulunur. Ellen Kuras’ın on yıllık projesi olan filmin yapımı sekiz yıl sürdü. Yönetmen Kuras 1959 New Jersey doğumlu tecrübeli bir görüntü yönetmeni. 12 TV dizisi yönetti. Sinemada ilk yönetmenlik denemesi The Betrayal-Nerakhoon’ (2008) ABD’nin Vietnam Savaşı sırasında Laos’tan göç etmek zorunda kalan bir ailenin destansı öyküsünü anlatan bir belgesel.

‘Lee’ Ellen Kurras’ın ilk kurmaca filmi. Bu zengin konudan deneyimli bir yönetmenin daha başarılı bir film yapabileceği iddia edilebilir. Ancak filmin teknik kadrosunda iki uluslararası şöhret, Alexandre Desplat ve Pawel Edelman var. Alexandre Desplat’nın film için bestelediği müzik partisyonu ürkütücü savaş sahnelerine değer katıyor. 11 kez aday gösterildiği Oscar yarışmalarının ikisini ödüle çeviren Desplat, Fransız müziği ustalarının en değerli mirasçılarından biri.

II. Dünya Savaşı’nın bittiği günlerde temerküz kamplarının yürek parçalayıcı görüntülerini makinesiyle tespit eden Miller, Holokost’un tüm dehşetini belgeleyen ilk gazetecilerinden biri olarak dünya kamuoyunu aydınlattı. Soğuk ve yağmurlu bir coğrafyada kampların yürekleri burkan görüntülerini, Vogue’un Amerika’daki sayfaları Lee’nin objektifinden kullandı. Lee Miller, cesareti, merakı, dayanıklılığı, yenilikçiliği, vizyonu, azmi, uyum yeteneği ve fotoğrafçılığa olan sarsılmaz tutkusuyla tanındı. Kate Winslet rolü olağanüstü bir özgürlükle canlandırarak, Miller’in bu özelliklerini hem inandırıcı, hem takdire şayan kılıyor. Film boyunca makyajsız, bakımsız haliyle oynayan Winslet’in 50 yaşında bile güzel bir kadın olduğuna tanıklık ediyoruz.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün