Yeni bir topluluktan etkileyici ilk oyun 'Sabaha Karşı'

“Yeraltı, merdiven altı, efkârlı damın kemancısı ki şşş aman sözleri yasaklı, burada deniz rüzgârlı, paslı gemi hasarlı, kasap alaycı, bize paso gözaltı... Ah hoş geldiniz, sonunda geldiniz, ancak sonuna geldiniz. Neredeydiniz biz harcanırken kuruş kuruş? Burası Kömürcüler, bizim için çok aşağılarda kurtuluş. Vakit geldi, burada, uyan camia. Ateş çoktan düştü. İhtiyaç yok burada yıldızlara. Sorarım size dünden, Pandora´nın kutusunu bugün açsak, ne çık´cak içinden.”

Erdoğan MİTRANİ Sanat
26 Mart 2025 Çarşamba

Artist Kumpanya kurucuları Kemal Yazıcı (d.1996) ve Ahmet Balta (d.1994) gibi gencecik bir topluluk. Amaçlarını şöyle özetliyorlar: “Bir toplumda en kuytuda, perde arkasında kalanları anlatmak genel ve büyük sorunların, dertlerin anlaşılmasına kapılar açar. Bildik, tanıdık ve çoğunluğun dertlerini anlatmak ise bu çağda malumun ilamından öteye gitmez. Bu yüzden tercihimiz hep asıl sorunun arkasındakileri göstermek ve anlatmaktan yanadır. Estetik planda da metinleri yeniden okumaya açmak demektir.”

Artist Kumpanya’nın ilk yapımı Utku Atakan Erkovan’ın yazdığı ‘Sabaha Karşı’yı, Ahmet Balta yönetmiş, dekor tasarımını Ali Yılmaz, ışık tasarımını Adem Akbey ve Serdal Ece, kostüm tasarımını Bahar Uyandıran üstlenmiş oyunun önemli öğelerinden müzikal bölümlerin müzik tasarımını Deniz Bayrak, koreografiyi Seda Özgiş yapmış.

Dikotomik bir mesel olarak yazılan metnin (dikotomi, birbirinin zıttı ancak biri olmadan diğerinin anlam ifade etmeyeceği şeyleri anlatan felsefi, sosyal ve siyasal terim) dramaturgisi

Sündüz Haşar tarafından yapılmış. Tiyatro metninin oluşumunda hayati önemi olan dramaturgiyi, yazarın öyküsünü sahnede oynanabilecek formata getirmek amacıyla irdelemek, şekillendirmek, gerektiğinde tadil edilmesine yardım etmek olarak açıklayabiliriz. Metni doğuran yazarıysa, onu dünyaya getiren ebesi de dramaturgudur.

Oyun sonrası gerçekleştirilen söyleşide tüm ekip Sündüz Haşar’ın, yazım aşamasından başlayarak, doğru yönlendirmeleriyle sahneleme sürecinde öz ve biçimin tercih edilen üslupta olmasında, metnin dinamiklerinin ortaya çıkarılmasında, oyuncuların karakterleri üzerinde yaptıkları çalışmaların hedefine ulaşmasında büyük desteğinden söz etti.

 

Meselimiz, belirsiz bir zamanda, hem coğrafyası hem insanları ikiye bölünmüş bir şehirde geçer. Şehrin bir yakasında çarpık kentleşme ürünü, gecekondulardan ve her an yıkılabilir binalardan oluşmuş, artan suç oranlarının ve muhtemel depremin stresi altındaki Kömürcüler Mahallesi vardır. Diğer yakasındaysa varlıklıların ve tabii ki yöneticilerin mekânı Şerifoğlu Mahallesi plazalarının ve gökdelenlerinin görkemiyle yükselir.

Öykünün ana karakterleri Kömürcüler Mahallesinde söz sahibi Adem ve Sado kardeşlerdir. Hikâyenin dikotomik yapısını yansıtırcasına delikanlı Sado, isyanını müzikle dışarı vuran fevri bir karakterken, sağlam eğitim almış ağırbaşlı abisi Adem, iç çatışması ve vizyonuyla bir bakıma mahallenin insancıl ve düşünsel ufkunu simgeler.  

Muhtemel depreme yönelik araştırmalar doğrultusunda, Adem’le Sado’nun annesi, bağımsız gazeteci Sevim Okuyan, şehri ikiye ayıran simgesel bir faydan ve bu çizginin ayırdığı iki mahallede yıkım ve can kaybı oranının çok farklı olacağından söz ettiğinde tutuklanır. Propaganda için mahalleye gelen başkan adayıyla annelerinin kurtulması için bir anlaşma yapılır ama, başkanın seçimi kazanmasıyla sadece baştaki ismin değiştiği, her türlü çarpıklık ve yolsuzluğun aynen devam ettiği ortaya çıkar. Artık başka bir şeyin değişmesi gerektiğini fark eden kardeşler, arkalarına aldıkları mahalle eşrafıyla daha büyük bir şeyin peşine düşerler…

‘Sabaha Karşı’nın her türlü kronolojiyi altüst eden metni, Adem ile Sado’nun savcılıkta gerçek zamanda sorgulamasını merkeze alıyor. Diğer bütün olay ve mekânlar kırık bir kronolojiyle geçmişten bu merkeze doğru yol alıyor, sonrasında da yine bu merkezden çıkarak finale ulaşıyor.  Oyunu epik bir anlayışla sahneleyen Ahmet Balta, grafik tasarımcı Gökay Müftüoğlu’nun üst kısmında Şerifönü’nün plazalı siluetini; alt kısmında Kömürcüler’in kırık dökük gecekondularını çizdiği dört naylon fon perdesi ve birkaç mobilya dışında boş bir sahnede, başarılı bir ışık tasarımının desteğiyle bu değişken zaman ve mekânları ustalıkla var ediyor.

Tüm karakterleri değişe değişe canlandıran Gizem Kandemir, Eylül Güntekin, Hamit Mutlu ve Kemal Yazıcı’nın bitmez tükenmez bir enerjiyle ulaştıkları benzersiz tempo ve oyuncu olarak neredeyse kusursuz uyumları, oyunun zamanla yarışan yüksek gerilimli atmosferini başarıyla yansıtıyor. Seda Özgiş’in bu atmosferi harekete dönüştürerek oyuncuların bedenine aktaran koreografilerinin büyük katkısı var.

Geldik böylece epik anlatımın olmazsa olmazı müzikli bölümlere. Deniz Bayrak’ın günümüzün müzik dilini ustalıkla yansıtan rap besteleri hem atmosferi tamamlıyor, hem de izleyici ile oyuncular arasında beklenmedik bir iletişim oluşturuyor. Hiçbir sözcüğün güme gitmediği müthiş yorumuyla değme profesyonel rapçiyi kıskandıracak performansı için Kemal Yazıcı ayrı bir tebrik hak ediyor.

Sonuç olarak ‘Sabaha Karşı’ sistematik toplumsal yozlaştırılmayı, değerlerin yok edilişini ustalıkla eleştiren, gücün her türlü hukuksuzluğuna ve baskısına karşı mücadeleyi destekleyen sağlam bir metnin parlak ve heyecan verici sahnelenmesi. 28 Mart, 13 Nisan ve sezon boyunca sahnelerde. Mutlaka izleyin derim.

                Boa Sahne’nin yeni yapımı

 

“Birinin hayatını bildiğimizde daha mı iyi yargılarız? Bir insan gerekli bilgiye sahip olmadan, özgür iradesi ve tecrübesiyle hareket ederken, neyin doğru olduğuna nasıl karar verilebilir?”

Boa Sahne’nin bu sezonun yeni yapımı olarak, 1964 doğumlu Bulgar şair, romancı. Oyun yazarı Alexandar Sekulov’un ‘Elektrikli Sandalye İçin Elektrik Yok’ adlı iki kişilik oyununu sahneliyor. Çevirmeni Bilge Emin’in yönettiği yapımın sahne tasarımını Cihan Aşar, ışık tasarımını Ammar Özçelik, müziğini Utku Güçoğlu üstlenmiş.

Herhangi bir şehrin, herhangi bir hapishanesinin ses geçirmez infaz odasında geçen oyun, sistemi temsil eden infaz memuru Leonard (Gökay Müftüoğlu) ile düşünen insanı temsil eden “ölüm cezasına çarptırılan” (Aytekin Atabey) üzerinden ironik ve alaycı bir tavırla özgürlük kavramını irdeler. Özgürlüğü, Sokrates’in dediği gibi “Kaçarak değil, kalarak özgürlük” olarak ele alan metin, bunu yetki ve siyaset kavramlarını da eleştirerek yansıtır.

Dış dünyada gerçekleşmiş patlamalar ve yangın sonrası elektrikler kesilmiş, odanın dışıyla tüm bağlantı yok olmuştur. Bu olası kıyamet ortamının terk edilmişliğinde, sanki tüm hayat bu infaz odasının içine indirgenmiş, son hayatta kalan bu iki kişi de yaşam ve ölüm arasında sıkışıp kalmıştır. ‘Ölüm cezasına çarptırılan’ infazcıyı kendisini serbest bırakmaya ikna etmeye çalışırken, Leonard inatla, her halükârda ‘prosedürü’ yerine getirmeye niyetlidir.

Karamsar ve distopik oyunda, infazcı ile kurban, suçlu ile suçsuz, mahkum ile cellat, ölüm ile yaşam arasındaki diyalogda roller sık sık değişir. Değişmeyen durum, elektrikli sandalyeye bağlı mahkûmun hareketsizliğiyle, kararsızlığı beden diline yansıyan Leonard’ın durmak bilmeyen devinimleridir.

Yönetmen Bilge Emin, bu durmaksızın değişen Yin ile Yang oyununu, Boa Sahne’nin tüm alanını seyircileri de infaz odasının klostrofobik ortamına dahil eden bir meydan sahnesine çevirerek aktarıyor. Seyircilerin içindeki oyun alanında T şeklinde bir platformun merkezine, belki de absürt insanlık durumunun kesin gerçeği olan ölümü simgeleyen tek dekor elemanını ‘ölüm cezasına çarptırılanın’ bağlandığı elektrikli sandalyeyi oturtuyor.

Atabey ile Müftüoğlu’nun Yin Yang karşıtlığını, mahkûmun sükuneti ve infazcının giderek çığırından çıkan hırçınlığıyla yansıtan ikili performansı dört dörtlüktür.

Felsefi ve toplumsal derinlikleri olan, hınzır bir mizah duygusu ile ürkünç bir ölüm –kalım ikilemini başarıyla iç içe geçiren sağlam bir metnin usta işi yönetilmiş, çok iyi oynanmış sahnelenmesi. 27 Mart, 11, 25 Nisan ve sezon boyunca Kadıköy Boa sahnede. Kaçırmayın.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün