“Doğal kaynaklar sonsuz değil. Ozon tabakası yok edilmek üzere. Dünya nüfusu hızla artıyor. Buzlar gerçek anlamda eriyor. Ve bunu bilmeyen tek bir kişi yok. Peki, o halde ne yapmalıyız? Bir ör-gü-te üye olmalıyız ve kaloriferleri biraz kısarak, sadece organik ürünler alıp, broşürler dağıtıp, birbirimizle nazikçe konuşup her şeyin değişeceğine inanan birtakım el örmesi hırka giyen tiplerle takılmalıyız… ya da…”
Moda Sahnesi bayramın hemen sonrasında,1973 doğumlu Danimarkalı oyun yazarı ve tiyatro yönetmeni Christian Lollike’in karamsar ve hınzır güldürüsü ‘Kozmik Korku ya da Brad Pitt’in Paranoyaya Kapıldığı Gün’ü sahnelemeye başladı.
Leyla Tamer’in Danca orijinalinde çevirdiği oyunu Kemal Aydoğan yönetiyor, Bengi Günay sahne tasarımını, İrfan Varlı ışık tasarımını üstleniyor. Oyunculari ise Efsane Odağ Yıldız, Hakan Can Kargidanoğlu, Efe Taşdelen.
Kariyeri boyunca politik tiyatro kavramını, gerçekliği sahneye birebir getiren daha somut, doğrudan yapımlarla geliştirmeye çaba gösteren Lollike, amacına farklı sanatsal biçemlerini birleştirerek ulaşmayı yeğliyor. İklim değişikliği veya mülteciler hakkında güncel tartışmaları tiyatroya uyarlamak, Afganistan savaşı gazileriyle bale dansçılarına aynı sahneyi paylaştırmak bu bakış açısının bazı yansımaları.
‘Kozmik Korku’da biri kadın üç isimsiz karakter, iklim krizine umutsuzca dikkat çekmeye çalışıyorlar. Oyunun hedef kitlesi Kuzey Avrupa insanının, gezegeni tehdit eden bu küresel krizi fark ettiğini ancak bilfiil deneyimlemediğinin, dünyanın başka başka yerlerinde meydana gelen iklim felâketlerini ancak imajlar ve anlatılar aracılığıyla algıladığının bilincindeler. Küresel acil durum yaratmak için belki de küresel etkiye sahip rüya fabrikası Hollywood’dan faydalanabileceklerini, iklim krizini konu alan sürükleyici bir dram sahneye koyabileceklerini, başrolü Brad Pitt gibi bir “eylem insanına” vererek izleyicilerle özdeşlik kurabileceklerini düşünüyorlar.
Bu son seçim umutsuzca ironik bir durum yaratmaktadır. Çünkü bu Brad Pitt, insanların iklim felâketinden kültür endüstrisinin kurtaracağı saplantısını hicvetmek için, Lollike’nin yarattığı hayali Brad’dır ve film sektörünün, medyanın, Hollywood’un ikiyüzlülüğünün simgesidir.
Lollike, dini kavramları, ekolojik söylemi ve kapitalist kültür endüstrisinin mantığını karıştırır, iç içe geçirir, sonuçta da kapitalizmin aczini hınzır ve sert bir dille hicveder.
O kadar ki, farkında olunmasına karşın farkındalığın göz ardı edildiği aymazlığı yaratan ve körükleyen kapitalist düzen, gelecekteki olası felâketin gerçek müsebbibi olarak açığa çıkar.
Bu bağlamda, 2008’de yazılmış olan metin yazarının gerçeklik beklentilerini fazlasıyla aşarak daha da güncelleşir, iklim krizinin ötesinde, her türlü toplumsal ve siyası soruna aymazlığın getireceği yıkıma dikkat çeker.
Metinle ilgili etkileyici bir durum da kıyamet retoriğiyle iklim değişikliği tartışmalarının harmanlanarak, ekoloji ve apokalips (kıyamet) sözcüklerinin birleşiminden doğan yeni ve ilginç bir terminoloji olarak ‘ekokalips’in türetilmesi.
Hemen belirtmem gerekir ki, Lollike’nin bu sert ve karamsar metni kesinlikle hiçbir zaman didaktik tartışmaya kaçmıyor; hınzır, ironik, kimi zaman gerçekten komik yapısıyla her şeyden önce dört dörtlük tiyatro olarak gelişiyor.
Kemal Aydoğan oyunu dur durak bilmez bir tempoyla yönetiyor. Müthiş uyumlu bir ekip oluşturan üç oyuncusu bir yandan düşüncelerinden ve kendilerinden nefretlerinden söz ediyorlar, arada oyundan çıkarak Brad Pitt’in Hollywood tarzında üreteceği gişe rekorları kıracak hayali iklim senaryosunun anlatıcılığını üstleniyorlar, oyun boyunca durmaksızın, değişe değişe Brad Pitt’i canlandırıyorlar.
Çağcıl politik ve tezli tiyatronun düşündürücü, etkileyici, huzur bozucu ama her şeyden önce tiyatro olmayı başarmış, çok başarılı, usta işi bir örneği. Sahnelenme ve oyunculuklar da mükemmel. Mutlaka izleyin derim.
Zorlu PSM Studio’da ayrıksı bir kara komedi ‘Kısık Ateşte Düdüklü Tencere’
“Dün gece rüyamda 30 metrelik bir yumurta kovaladı beni. Uzun zaman sonra ilk defa rüya gördüm. Onda da yumurta kovaladı beni... Üsküdar’dan, Taksim Meydanına kadar koştum. Koştum, koştum, koştum... Sırılsıklam oldum. Ayaklarımın altı diken olmuştu artık. Batıyordu her yürümeye çalıştığımda…
Yumurta yakaladı beni. Sardı. Sarmaladı. Kabuğunda tuttu. ‘Bir şartla bırakırım seni’ dedi. ‘Yalnızca bir isteğim vardır senden.’ Nedir dedim. ‘Bana,’ dedi ‘Babanı yap. Az pişmiş soslu bir Bekir istiyorum’ dedi. ‘Yalnız,’ dedim ‘Ben hiç yapmadım babamı. Bilmiyorum tarifini.’ ‘Eğer sizin için,’ dedim ‘Sakıncası olmayacaksa kendimi yapsam?’ ‘Yok’ dedi. ‘Ben bugüne kadar yalnız hep babanı yedim babanın elinden. Şimdi de senin elinden yemek istiyorum babanı. Az pişmiş soslu bir Bekir istiyorum!’ Kabul ettim ben de. 30 metrelik yumurta babamı pişirmemi istedi. Pişirdim ben de babamı.”
Başladığından günümüze, üç yılda 69 mezun veren ve 26 özgün oyunu sahneye taşıyan PSM Atölye’nin, 7 aylık Dramatik Yazarlık, Tiyatro Yönetmenliği ve Tiyatro Yapımcılığı eğitim programından ortaya çıkan projelerden biri olan ‘Kısık Ateşte Düdüklü Tencere’nin Haziran 2024’te sahnelenen kısa versiyonu bu sezon PSM’nin profesyonel anlamdaki ilk yapımı olarak, genişletilmiş biçimiyle seyirciyle buluşuyor.
Oyunu Emir Taha Sarı yazmış, eğitmeni Aylin Alıveren her iki versiyonun dramaturgisini ve süpervizörlüğünü yapmış. Minimalist sahne tasarımını Doğukan Taylan Vargün ve Kayra Belen Yardımcı, ışık ve ses tasarımını Ammar Özçelik ve Yusuf Tan Demirel, müzik tasarımını Gökhan Öcal üstlenmiş. Sarı Sandalye’nin deneyimli oyuncularından İrem Kalaycıoğlu’nun yönettiği ‘Kısık Ateşte Düdüklü Tencere’ ‘Beyefendinin’ sahibi olduğu lüks bir restoranın ya da malikânesinin mutfağının şefi Bekir’in, işinden ve yaşamından kaynaklı sorunlarıyla başa çıkmaya çalışırken yaşadığı psikolojik ve fiziksel gerilimi konu ediniyor.
Sarı’nın sağlam metni, binanın bodrumundaki, havasız, boğucu, gün yüzü görmeyen, elektrik ve havalandırma sistemi sürekli aksayan mutfakta yaşananları gerçek zamanda aktarıyor.
Bekir Şef, ‘Beyefendinin’ sadık çalışanı, adı kendisi gibi Bekir olan babasının ölümünden sonra, mutfağın yönetimine getirilmiştir. Babasının mesleğini olduğu kadar kaderini de miras alan Bekir, hayatındaki sorulara cevap ararken, bir yandan kusursuz poşe yumurtayı yeniden yaratmaya çalışıyor, diğer yandan geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalıyor. Bu kişisel arayışta, “Kader aileden gelen bir miras mıdır? Zaman insanı küçültebilir mi? Balıklar satranç oynar mı?” gibi sorular sorulurken, eriyen duvarlar, tartışmaya tutuşan ya da bıçak olan şefler, tarifler, ‘tepedekiler’ eşliğinde absürt, hınzır ve karanlık bir komedi oluşuyor.
İlk yönetmenlik denemesinde İrem Kalaycıoğlu, Bekir’in ve aslında hepimizin, aynen aşırı ısınmış düdüklü tencerenin içinde sıkışmış hava gibi patlayarak dışa vurmak üzere oluşumuzu mutfağın kaosu ve hareketli masaların daha da vurguladığı dur durak bilmeyen koşuşturması üzerinden büyük ustalıkla yansıtıyor. Oyunculuktan gelen birçok yönetmen gibi Emre Yıldızlar, Gül Doğa Sevi, Ferhat Teymur, İlyas Özçakır, Yusuf Sarıaslan ve Onur Akbay’dan oluşan ekibinden başarılı bir toplu yorum elde ediyor. Bu başarıda, kendisi gibi Sarı Sandalye’nin kuruluşundan beri has oyuncularından Emre Yıldızlar’ın Bekir’i canlandırmasının büyük etkisi var.
Genç tiyatrocuların elinden çıkma, gerçekten heyecan verici ve son derece olgun bir ilk çalışma. Mutlaka izleyin derim. 13, 20 Nisan, 25 Mayıs, 6 Haziran 16.00 ve 19.00’da Zorlu PSM Studio’da.