Festivali izlemek isteyenler için, programdaki evvelce izlediğim ve araştırdığım filmler hakkında bilgi vermek istiyorum.
11-22 Nisan arasında gerçekleşecek 44. İstanbul Film Festivali’nin programı açıklandı. Bu yazımda festivali izlemek isteyen okuyucularım için, evvelce izlediğim ve araştırdığım filmler hakkında bilgi vermek istiyorum. 139 uzun metrajlı filmden oluşan programda dünya sinemasının nitelikli örnekleri, uluslararası festivallerde ödül kazanmış veya öne çıkmış filmleri var. İKSV filmleri Nişantaşı City’s, Atlas, Beyoğlu, Kadıköy, Sinematek Sinema Evi, Nautilus salonlarında izleyicinin beğenisine sunacak. Bu yılın müjdesi, filmekimi’nde olduğu gibi yerlerin numarasız olmayacağı. 65 yaş üstü sinemaseverlerin yüzde 25 indirimli izleyebilecekleri filmlerin biletleri numaralı olarak satışa sunulacak. Erken rezervasyondan istifade edenler, alışık oldukları yerlerde festivali izleyebilecekleri gibi, kuyruklarda bekledikten sonra kapıların açılmasıyla koşuşmak zorunda kalmayacaklar.
Nostaljik takılmak isteyenlere
Bu yıl Ulusal ve Uluslararası Yarışma, Altın Lale Yarışması’nda birleşiyor. Türkiye’de hiç tanınmayan, ancak son Berlin Film Festivali’nde, ‘Hayaller / Dreams’ filmiyle Altın Ayı Ödülü kazanmasıyla adını duyuran, sinemanın yeni keşfi sayılan Norveçli Dag Johan Haugerlud’un filmografisinin tamamı, festivalin bir retrospektivi olarak sinefillerin beğenisine sunulacak. Benim ‘sinema tarihinin en iyi filmleri’ listemde ilk beş film arasında olan Quentin Tarantino’nun ‘Ucuz Roman / Pulp Fiction’ başyapıtının, 30. yılı onuruna yapılan restore edilmiş kopyası programda yer alıyor. Altın Palmiye ile En İyi Senaryo dalında Oscar ve Altın Küre ödüllü bu filmi kaçırmamalarını genç okuyucularıma öneririm. Son Berlin Festivali ödül listesinde yer alan filmlerin tamamına yakınını 44. İstanbul Film Festivali’nde izleyenler Berlin’e gitmiş gibi olacaklar.
Yine benim ‘sinema tarihinin en iyi filmleri’ listemde yer alan Wim Wenders başyapıtı ‘Paris, Texas’, 40. yılı vesilesiyle programda yer alıyor. İşlevsiz aile temalı, yüreklere hitap eden, hâlâ etkileyiciliğini koruyan bu filmi tüm genç okurlarıma öneririm. Yine restore edilen, İtalyan usta Nanni Moretti’nin 1978 tarihli ‘Okul Günleri / Ecce Bambo’ kült klasiği izlenmeyi hak eden filmler arasında. Tüm diyalogların Michel Legrand’ın besteleriyle şarkı halinde dinlediğimiz Jacques Démy’nin Altın Palmiye Ödüllü başyapıtı ‘Şerburg Şemsiyeleri / Les Parapluis de Cherbourg’u, 60 yıl sonra izlemek keyifli olacak. Fransız Yeni Dalga Akımı’nın öncülerinden, 52 yaşında kaybettiğimiz François Truffaut ‘Hayatımın Senaryosu’ belgeseli frankofon izleyicilere ilaç gibi gelecek. Cannes Film Festivali’nden alınabilecek (Altın Palmiye dâhil) tüm ödülleri kazanan Nuri Bilge Ceylan’ı 2008’de En İyi Yönetmen yapan ‘Üç Maymun’ festival programında yer alıyor.
Yenilerden ne var diyenlere
“Biz nostaljik takılmak istemiyoruz. Yenilerden ne var?” diyenler için son Berlin Film Festivali’nin programındaki ödüllü filmleriyle başlayayım. Haugerud’un üçlemesinin son ayağı ‘Hayaller / Dreams’ ile, Altın Ayı Ödülü galibi filmle başlayalım. İlk filmleri ‘Sex’ ve ‘Love’dan sonra, Norveçli yönetmen insan ilişkilerini, cinselliğin ve toplumsal normların karmaşıklığını işlemeyi sürdürüyor. Film, 17 yaşındaki Johanne’ın Fransızca öğretmenine hayranlığını konu alır ve bekâr annesi ile büyükannesinin kendi gerçekleşmemiş hayal ve arzularıyla yüzleşirken ailesine yaşattığı gerginlikleri anlatır. Film, cinsel uyanışın aşırı basitleştirilmiş türüne yeni bir soluk getiren bir genç kızın ilk aşkının anlatımını, romanların içselliği ve sinemanın şehvetli kucaklaşmasıyla ustalıkla birleştiriyor.
Gabriel Mascaro’nun ‘Mavi İz / O ultimo Azul’ bir bilimkurgu draması. Berlin’de Ekümenik Jüri Ödülünü de kazanan filmde hükümet, ekonomik üretkenliği en üst düzeye çıkarmak için, yaşlıların uzak yerleşim yerlerine taşınması emrini verir. Bunu reddeden 77 yaşındaki Tereza, kaderini sonsuza dek değiştirecek bir Amazon yolculuğuna çıkar. Jüri Ödülü’nün sahibi Venezuelalı İvan Fund’un ‘Mesaj / El Messaje’, konusu Arjantin kırsalında geçen bir fantezi filmi. Filmde bir çocuğun özel yeteneği, fırsatçı velilerine geçimini sağlamak için bir hayvan medyumuyla danışmanlık yapma fikrini verir. Dört yıl önce yine Berlin Festivalinde ‘Kaçak Porno’ filmiyle Altın Ayı kazanan Rumen Radu Jude, bu yıl ‘Kontinental 25’ ile Gümüş Ayı En İyi Senaryo Ödülü’nün sahibi oldu. Konusu Transilvanya’da geçen filmin merkezindeki bir icra memurunun, bir bodrumdan evsiz bir adamı çıkarmak zorunda kalması feci durumlara yol açar.
Fransız yönetmen Lucile Hadzihalilovic’in ‘Buzlar Kıraliçesi / La Tour De Glace’ draması Berlin’de Sanatsal Katkı Ödülü’nü kazandı. Filmde 15 yaşındaki yetim Jeanne, ‘Kar Kraliçesi’ masalının çekimlerine tanıklık eder ve gizemli aktris Cristina’ya hayran kalır. İspanyol yönetmen Juanjo Pereira’nın belgesel filmi ‘Bayraklar Altında / Under The Flags, The Sun’ı Berlin’de FİPRESCİ Ödülü’nün sahibi oldu. 120 saatlik arşiv görüntülerinden yararlanan film, 20. yüzyılın en uzun süreli diktatörlüklerden birini, Paraguay’daki Stroessmer diktatörlüğünden geride kalanları gözler önüne seriyor. Özel Mansiyon Ödülü kazanan Frederic Hambalek’in ‘Ne Halt Ettiğini Biliyorum/ Was Marielle Weib’de kızlarının özel yeteneğini keşfeden bir anne-babayı izliyor.
44. festivalin programında yer alan filmlerin, bende en büyük düş kırıklığı yaratanı François Ozon’un ‘Sonbahar Gelince / Quand Vient L’automne’u oldu. Ozon benim gözümde yaşayan en iyi 3-4 Fransız yönetmeninden biridir. Her ne kadar bu son filmi baş oyuncusuna En İyi Kadın Oyuncu César Ödülü’nü, filme de San Sebastian’da iki ödül getirse de, film bence Ozon’un filmografisinin en sönük yapımlarından biri. Filmin merkezinde emekliliğini Burgonya’nın bir köyünde geçiren eski bir hayat kadını olan Michelle var. Babasını tanımayan, annesinin geçmişini onaylamayan Parisli kızı Valérie, yaz tatilini büyükannesiyle geçirsin diye küçük oğlu Lucas’ı getirir. Kızının yarattığı gerginliğe alışamayan Michelle, ona yemekte zehirli mantar verir. Valérie çabucak iyileşir ama annesinin torununu bir daha görmesini yasaklar.
Sosyal hayatında irtibat kurabileceği eski meslektaşı, ölümün eşiğindeki kanser hastası Marie-Claude’dan başkası bulunmayan, suçluluk ve yalnızlık hissiyle kavrulan Michelle depresyona girer. Tek arkadaşının hapisten çıkan suça meyilli oğlunun hayatına karışmasıyla olaylar gelişir. Ozon’un senaryo yazılımında dört eski filminde işbirliği yaptığı Philippe Piazzo ile müşterek yazdığı senaryo doyurucu değil. ‘Sonbahar Gelince’, Ozon sinemasının özellikleri olan gerilim, gizem hissine, mizansendeki ustalığına, aile dramlarını işlemedeki becerisine sahip bir film değil. ‘Franz’, ‘Tout S’est Bien Passé’ gibi başyapıtlarını izlemeye alışık okurlarımı, hasletleri kıt bu film için bilet ayırmadaki tercihi konusunda uyarmak isterim.
Cannes’dan üç film
Ancak son Cannes Film Festivali’nde izlediğim, Uzakdoğu sinemasından gelme iki filmi, ‘Gelgitler İçinde’ ve ‘Siyah Köpek’in kaçırılmaması gereken, ‘Motel Destino’nun uzak durulması gereken filmler olduklarını belirtmek isterim. 20’ye aşkın filmiyle Yeni Çin Sinemasının öncü auteur yönetmeni Jia Zhang-Ke’nin ‘Gelgitler İçinde / Feng Liu Yi Dai’si, Çin toplumunu eleştirmedeki sonsuz hünerini gözler önüne seriyor. 22 yıl süren bir kırık aşk hikâyesi sunan filmde Zhang-Ke, eskiyle yeniyi ustaca bir araya getiren öncü bir şiir sunuyor. Kırılgan bir aşkın anatomisi olarak özetlenebilecek filmde Zhang-Ke kariyerindeki filmlerden referanslar vererek değişim geçiren Çin üzerine yeni şeyler söylüyor. Bu imkânsız aşk öyküsünde başrolü tabi ki eşi ve fetiş oyuncusu Zhao Tao canlandırıyor. Zamanın akışını iç görüyle yansıtan destansı anlatımıyla film, Çin’in köklü dönüşümüne yeni bir perspektifle bakıyor. Bunun da ötesinde, senaryosu gençlikten orta yaşa doğru uzanan sağlam bir kadın portresi de çiziyor.
Cannes’ın Belirli Bir Bakış Bölümü Ödülü’nü kazanan Guan Hu’nun ‘Siyah Köpek / Gou Zhen’de yönetmenin vatandaşı Jia Zhang-Ke’yi de oyuncu olarak izliyoruz. İnsanla köpek dostluğunun tanıdık hikâyesinde, hapisten çıkan Lang, Gobi Çölü kıyısındaki memleketine döner. Kasabayı başıboş köpeklerden temizlemek için belediye ekipleriyle çalışırken siyah bir köpekle beklenmedik bir bağ kurar; üstelik bu köpeğin başına ödül konmuştur. Guan Hu, bu toplumsal gerçekçilik filminde, Çin’de büyük kentlerin dışında ücra yörelerde yaşayanların günlük hayatlarına odaklanıyor. Karim Ainouz’un ‘Motel Destino’su adını Brezilya’nın kuzeydoğu sahilinde yol kenarındaki bir seks motelinden alıyor. Arzu ve çatışma temaları eşliğinde film, motel sahibi ile bir işçiyi aynı zamanda idare eden şehvetli bir kadını merkezine alıyor. Cannes’ın gözdesi Ainouz’un bu filmini de beğenmemiştim.