•Politik psikoloji disiplini devletlerarası krizlerin yalnızca çıkar çatışmalarının değil, aynı zamanda algı çatışmalarının da bir ürünü olduğunu söyler. Türkiye´nin dış politikasında İsrail karşısında ortaya koyduğu sert tutum, yalnızca bölgesel jeopolitik kaygılardan değil, aynı zamanda kolektif hafızadaki birikimler, inanç sistemleri arasındaki dinamikler ve tarihsel sorumluluklardan da besleniyor. Kuşkusuz toplumsal düzeyde Filistin meselesi, Türkiye´de uzun süredir güçlü bir duygusal yatırımın nesnesi. Gazze´de yaşanan insani trajediler, halk nezdinde yalnızca bir uluslararası kriz değil, bir “ahlaki sınav” olarak da kodlanıyor. Prof. Dr. Deniz Ülke KAYNAK – www.dunya.com
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
İsrail’in başından beri Gazze’den çekilmesini öngören herhangi bir ateşkesi istemediği bizzat Netanyahu tarafından açıklanmıştır. Ancak Trump’ın başlangıçtaki baskısıyla anlaşmayı kabul etmek durumunda kalmış, buna mukabil Trump-Netanyahu görüşmesinden sonra baskının ortadan kalkmasıyla İsrail ateşkesi sürdürmekten imtina etmeye başlamıştır.
İsrail’in amacının Gazze’yi tamamen yıkarak iskân edilemez hale getirip, Gazzelilerin burayı terk etmesini sağlamak olduğu bilinmektedir. Trump’ın ortaya attığı Gazze planının da İsrail’in planıyla örtüşmesi neticesinde sadece bu planın uygulanabileceğini söyleyen İsrail, Gazze için daha makul bir alternatif sunan Mısır’ın planını da reddedip edip, itibarsızlaştırmaya çalışmıştır.
Ateşkesin ikinci aşamasına geçilmesinde yaşanan gecikme sonrası Trump’ın görevlendirdiği Witkoff ve Boehler’in rehine takaslarının devamını sağlamak maksadıyla HAMAS ile doğrudan temas kurması, hükümetteki ateşkes karşıtlarını harekete geçirmiş ve ABD’nin HAMAS’la temasını kesmek için ateşkes sürecinin sonlandırılması gerektiği yönündeki kanaati kuvvetlendirmiştir.
Bölgede Gazze’nin merkezde olduğu bu gibi gelişmeler yaşanırken, Netanyahu ile iç istihbarat teşkilatı Şin Bet’in şefi Ronen Bar arasında patlak veren görevden alma krizi, iç politikada yeni bir kutuplaşmaya yol açmıştır. Yüksek mahkeme, başsavcılık ve diğer siyasi partilerin de sürece müdahil olmasıyla kamuoyu, tıpkı yargı reformuna yönelik protestoların yapıldığı dönemdeki gibi hükümet karşıtı bir pozisyon almıştır. Hatırlanacağı üzere o dönemde de Netanyahu gündemi değiştirmek için Gazze’ye saldırı kozunu kullanarak üzerindeki baskıları savuşturmuştu. Bugüne gelindiğinde de Netanyahu’nun aynı kozu kullandığı ve ateşkesi bozup Gazze’ye yeniden saldırı emrini vererek gündemi değiştirdiği ve tartışmaların üzerini örtmeye çalıştığı anlaşılmaktadır.
Tüm bu gelişmeler, ateşkese devam edilmesinin Netanyahu ve hükümetine, ateşkesin sona erdirilmesinden daha fazla zarar verdiğini göstermiştir. Bununla birlikte ateşkesin devam etmesi halinde kurtarılması mümkün olacak rehinelerin, kendisi için herhangi bir getirisi olmadığını gören Netanyahu, bu kesimlerden gelebilecek tepkileri de göze alarak ateşkesi sonlandırmıştır. Yani Netanyahu’nun önceliği daha önce de olmadığı gibi bugün de rehinler olmamıştır. Bilakis Netanyahu sadece kendi bekasını düşünerek adım atmış ve Gazze’yi yeniden bombalama emri vererek geriye kalan rehinelerin hayatını da riske atmıştır.
https://kriterdergi.com/gazzedeki-zoraki-ateskesin-sonu-gelismeler-gerekceler-ve-asil-niyetler
Savaşın başlangıcından beri Gazze'de Hamas'a yönelik eleştiriler hem sokaklarda hem de internet üzerinde arttı.
Ancak hala Hamas'a katı bir sadakat duyanlar var ve gruba yönelik desteğin ne kadar değiştiğini tespit etmek zor.
Gözlemciler 2023'ün Ekim ayında başlayan savaştan çok önce de Hamas'a karşı bir muhalefet olduğunu, ancak misilleme korkusuyla bu eleştirilerin gizli kaldığını söylüyorlar.
Son günlerde başlayan protestoların ardından Gazze'deki El Fetih sözcüsü Munther el Hayek Hamas'a "halkın sesine kulak vererek" görevi terk etmesi çağrısında bulundu.
El Hayek Hamas'ın varlığının "Filistin davasına yönelik tehdit" haline geldiğini söyledi.
Hamas, BBC'nin çabalarına rağmen protestolarla ilgili açıklama yapmadı.
Ancak Hamas yetkilisi Bassem Naim bir Facebook grubunda herkesin "halkımıza yönelik saldırganlığa ve milletimize ihanete karşı sesini yükseltme" hakkı olduğunu söyledi.
Öte yandan Naim "Gazze'deki vahim insani koşulların" "şaibeli siyasi gündemler" için alet edilmemesi gerektiğini ekledi.
Bazı aktivistler BBC'ye protestoların devam edeceğini düşündüklerini söyledi.
https://www.bbc.com/turkce/articles/c4gegzrp7gvo
Önce bilmeyenler için Katargate skandalını anımsatalım:
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun yakın çalışma arkadaşlarının Katar’dan 2012 seçiminde 15 milyon dolar, 2018 seçiminde 50 milyon dolar para aldığı ortaya çıktı. Netanyahu’nun sözcüsü Eliezer Feldstein ile Netanyahu’nun danışmanları Jonathan Urich ve Srulik Einhorn’un aldığı paraların açığa çıkması İsrail’de kriz yarattı. Soruşturma başladı, Netanyahu’nun ekibi sanık sandalyesine oturdu ve tutuklandı. Dahası Başbakan Netanyahu da polise ifade vermek zorunda kaldı.
Netanyahu her ne kadar bunu siyasi rakiplerinin bir oyunu olarak sunsa da ses kayıtları ve itiraflar Katar-Netanyahu hükümeti ilişkisini ortaya koymuş oldu.
…
Gelelim konunun bir başka boyutuna.
Yunanistan’da “Iniochos 2025” hava tatbikatı başladı. Ev sahibi Yunanistan dışında, katılımcıları arasında ABD, Fransa, İtalya, İspanya, Polonya, Karadağ ve Slovenya gibi Batı ülkeleri ile Hindistan var.
Ve İsrail de var. Ama daha dikkat çekici olanı Katar ile Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) de bu tatbikatta yer alması! Bahreyn ise Güney Kıbrıs ve Slovakya ile birlikte gözlemci. Katar F-15 uçaklarıyla BAE Mirage 2000 uçaklarıyla İsrail’le ortak tatbikatta.
Gazze’de soykırım bitmedi, sürüyor ama Katar, BAE ve Bahreyn, İsrail’le birlikte tatbikat yapıyor!
Dikkat ederseniz tatbikattaki bu cephenin iki yönü var: Bu ülkeler hem Türkiye karşıtı Doğu Akdeniz’deki enerji işbirliği cephesini oluşturuyor hem de Hindistan-İsrail-Güney Kıbrıs üzerinden Avrupa’ya uzanan Kuşak ve Yol’a alternatif projenin ortaklarını bir araya getiriyor.
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mehmet-ali-guller/katargate-2315336
Israel'de Katargate olarak adlandırılan soruşturmada özetle neler oluyor?
Ana iddia şu: Katar, bir lobi aracılığıyla Netanyahu'nun 2 danışmanına/sözcüsüne para vererek, Katar'ın ateşkes anlaşmalarında adil bir arabulucu olduğu konusunda gazetecileri bilgilendirmelerini sağladı.
Gazeteciler bu bilgilerin başbakanlıktan geldiğini sanıyorlardı, halbuki aslında bilgileri yaratan Katar'ın kendisiydi. Bunu da özellikle Mısır'ın arabuluculuktaki etkisini zayıflatmak için yaptılar.
Yan iddialar/sorular da şu şekilde:
1)Acaba Başbakan Netanyahu'nun, danışmanlarının bu yaptıklarından haberi var mıydı?
2)Danışmanlar Katar'a veya başka bir üçüncü kişiye devlet sırlarını ilettiler mi?
İzleyip göreceğiz. Şimdilik Netanyahu klasik söylemine sığınarak yargı darbesi ile karşı karşıya olduğunu söylüyor.
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz diyelim.
https://x.com/gbehiri/status/1907054178498646025
Kanal 12’nin haberine göre, Netanyahu’nun iki yardımcısı ile Katar adına çalışan ABD’li lobici Jay Footlik, WhatsApp grubunda Katar’ın imajını nasıl düzeltebileceklerini konuştu. Bu iddia, Feldstein’ın “Katar’la tek ilişkim resmi görevimle sınırlı” şeklindeki savunmasıyla çelişiyor. Bu iddia aynı zamanda Footlik’in Feldstein, Urich ve Einhorn’un Başbakanlık için çalıştığını bilmediği iddialarını da zayıflatıyor.
Geçmişte, Urich ve Einhorn’un, 2022 Dünya Kupası öncesinde Katar’a halkla ilişkiler desteği sağladığı da basına yansımıştı.
Polis, şu anda Sırbistan’da Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić’in danışmanlığını yapan Einhorn’un ifadesini de almak istiyor; ancak yurtdışında olması nedeniyle bu sürecin zorlaştığı belirtiliyor.
https://harici.com.tr/netanyahudan-qatargate-savunmasi-onlar-da-katari-ovdu/
Önümüzdeki haftalarda, İsrail demokrasisinin geleceğiyle ilgili büyük bir mücadele yaşanacak. Demokratik normları ve hukukun üstünlüğünü temsil eden tarafın bu mücadeleyi kazanacağının hiçbir garantisi yok.
Bir tarafta, devletin diğer organları zayıflatma ve sadık isimleri öne çıkarma hedefiyle geçen hafta iki kilit İsrailli yetkiliyi görevden almaya çalışan Başbakan Binyamin Netanyahu var. Diğer tarafta ise Yüksek Mahkeme yer alıyor. Teorik olarak Netanyahu’nun gündeminin bazı bölümlerini engelleme gücüne sahip olan mahkeme, pratikte ise kararlarını tanımamaya kararlı ve yetkilerini aşındırmaya çalışan bir hükümetle karşı karşıya.
https://harici.com.tr/fp-buyuk-hesaplasma-kapida/
Mahkeme kayıtlarına göre, polis, Netanyahu’nun iki danışmanı Jonatan Urich ve Eli Feldstein’in İsrail medyasında Katar hakkında olumlu bir imaj yaratmaya çalışıp çalışmadığını araştırıyor. Bu iki kişinin, kayıtlarda adı geçmeyen üçüncü bir kişiyle birlikte hareket ettiği belirtiliyor.
2023 sonlarından bu yana, hem Mısır hem de Katar, Hamas ile İsrail arasında arabuluculuk yapıyor. Ancak bu iki ülke her zaman uyum içinde hareket etmiyor. Mahkeme belgeleri, söz konusu üç kişinin Katar’ın Gazze’de ateşkese yönelik diplomatik çabalarda Mısır’dan daha önemli bir rol oynadığı algısını yaratmaya çalıştıklarını ortaya koyuyor.
Katar hükümeti bu iddiayı reddederek, Mısır’ın “kilit rolünü” övdü ve iki ülkenin “yakın iş birliği içinde” olduğunu belirtti.
Urich ve Feldstein pazartesi günü gözaltına alındı. Bir yargıç, salı günü gözaltı sürelerini üç gün uzattı. Her iki kişinin avukatları da yorum yapmayı reddetti.
…
Katar, uzun süredir Hamas’ın üst düzey yöneticilerini barındırıyor. 2018’den bu yana Katar, Gazze’deki sivillere 1 milyar dolardan fazla yardımda bulundu.
ABD yetkilileri bu yardımları sessizce destekledi; İsrail hükümeti de doğrudan bu yardımı talep etti. Buna rağmen, Netanyahu’nun devlet sırlarına vakıf danışmanlarının, İsrail’in düşmanı sayılan bir ülkenin çıkarlarını da temsil edebileceği ihtimali, muhalifleri öfkelendirdi.
Netanyahu’nun Şin Bet ile çatışması da çıkar çatışması algısını pekiştirdi. Genel olarak, bu dava Netanyahu’nun çok sayıda kişisel mücadele yürüttüğü ve ülkeyi etkin biçimde yönetemediği yönündeki eleştirileri artırdı. Ayrıca, yargı sistemini dönüştürme çabasının kişisel nedenlere dayandığına dair endişeleri de derinleştirdi.
https://gazeteoksijen.com/new-york-times/nyt-inceledi-israili-sarsan-katargate-skandali-nedir-238915
İsrail’de “Qatargate” skandalı kapsamında gözaltına alınan Başbakan Binyamin Netanyahu’nun danışmanları Jonatan Urich ve Eli Feldstein çıkarıldıkları Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 22 Nisan’a kadar ev hapsine alındı. Mahkeme, iki ismin soruşturma süresince 60 gün boyunca davayla ilgili Netanyahu dahil herhangi biriyle iletişim kurmasını yasakladı. Ayrıca, önümüzdeki 80 gün boyunca yurt dışına çıkış yasağı da getirildi.
https://harici.com.tr/netanyahunun-danismanlarina-ev-hapsi/
Son 18 aydır dış tehditlerle mücadele eden İsrail, şimdi yeniden iç meselelerle sarsılıyor. Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğindeki hükümetin, devletin temel kurumlarına karşı başlattığı yeni hamleler, ülkeyi anayasal bir krizin eşiğine getirdi.
Netanyahu ve müttefikleri, ülkenin en üst düzey hukuk yetkilisini görevden alma girişiminde bulundu, Yüksek Mahkeme atamalarında siyasetçilere tam yetki veren bir yasayı Meclis’ten geçirdi ve mahkemenin azil kararını askıya almasına rağmen, iç istihbarat teşkilatı Şin-Bet’in Direktörünü değiştirme planında ısrar etti.
Bu adımlar, sendikalar ve iş dünyası temsilcilerinden grev tehditleri gelmesine yol açtı ve Netanyahu’nun, hâlâ Gazze’de tutulan 59 rehinenin serbest bırakılmasını sağlamadan Hamas’la ateşkesi bozmasına öfkelenen halkın hükümet karşıtı protestolarını yeniden alevlendirdi.
Aynı zamanda, hükümetin Yüksek Mahkeme’nin Şin-Bet Direktörü Ronen Bar’ın görevden alınmasına karşı çıkması halinde mahkeme kararlarını hiçe sayabileceği korkularını artırdı. Böyle bir senaryo, İsrail’i tamamen belirsiz bir sürece sokacak ve demokratik kurumlarının geleceğini sorgulanır hâle getirecek.
Yargı atamalarına ilişkin yasanın iptali için dava açan İsrail Sivil Haklar Derneği Direktörü Noa Sattath, “Sistem çökmenin eşiğinde gibi geliyor. Eğer hükümet Yüksek Mahkeme’yi açıkça hiçe sayarsa, bu çok kritik bir dönemeç olur” dedi.
Netanyahu’nun 2022’de yeniden iktidara gelmesiyle birlikte, yargıyı zayıflatmaya yönelik tartışmalı girişimler, ülke tarihinin en büyük sokak protestolarını tetikledi. Mücadele, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın sürpriz saldırısıyla duraksasa da geçen ay alınan radikal kararlarla yeniden alevlendi.
https://harici.com.tr/ft-israili-anayasal-krizin-esiginde/
https://www.youtube.com/watch?v=73Ak0-squxo
Esad düştükten sonra kolu kanadı kırılan İran’ın vekillerinin acizliği ortadayken ve Türkiye-İran ilişkilerinin şüpheci bir şekilde yürüdüğü bu konjonktürde, İsrail’deki kabinede kafayı peynir ekmekle yemiş birileri varsa Türkiye’yi karşısına alır.
https://x.com/remzzicetin/status/1908238987048694223
1. Türkiye dışişleri bakanı, "Suriye'de kurulacak Türk askeri üsleri, İsrail'e tehdit oluşturmayacak" diye ABD'ye garanti verir, ikna etmeye çalışır.
2. İsrail, bunu kabullenmez ve ABD'ye saldırırız mesajını iletir.
3. Türkiye dışişleri çalışmasını sürdürür ve Türkiyeli heyetler, Suriye HTŞ yönetimi ile 3 askeri havaalanı üzerinde, inceleme yapmak üzere mutabakata varırlar
4. Mutabakat çerçevesinde Türkiye heyetleri; Hama havaalanında, Humus'taki T4 ve Palmire askeri havalanlarında inceleme başlatır. Pistler, kuleler, hangarlar vb. incelenir.
5. Çarşamba günü İsrail bu havaalanlarına 24 sorti saldırı gerçekleştirir. Hama ve T4 yerle bir edilir.
6. Türkiye dışişleri; "İsrail, bölgesel güvenliğe yönelik en büyük tehdit" diye açıklama yapar
7. İsrail; "bu saldırılar Türkiye'ye mesajdır" der.
8. Türkiye dışişleri; "Türkiye'nin İsrail'le çatışma gibi bir niyeti olmadığını, ancak İsrail'in Suriye'yi istikrarsızlaştırıcı saldırılarının durması gerektiğini" açıklar.
(Reuters)
Bakalım hikayenin sonrası nasıl gelişecek?
https://x.com/AdelinaSfishta/status/1908214706700988667
İsrail halkının Türkiye’ye dönük hayranlıklarını anımsatarak, eski Başbakan, muhalefet partisi Yeş Atid Genel Başkanı olan Yair Lapid’in bir açıklamasına dikkat çekip devam etti:
“Lapid, havaalanındaki açıklamasında babası ile Türkiye sahillerinde ne denli güzel tatil yaptıklarını söylüyor. İsrail’de politikacılar Türkiye ile siyasette farklı bakışa sahip olabilir, ama halkın içinde de önemli bir kesim var ki böyle bir çabanın neye mal olacağını bilir. Böyle bir yola gidilmemesi için de çaba gösterir…”
İsrail’in bölgede bir bilek güreşi içine girdiğini, çevreye korku yayan tutumunun da gittikçe artan tepkiye yol açtığına da vurgu yaptı.
İsrail Suriye sahasındaki bu tutumunu devam ettirebilir mi?
Hiç sanmıyorum; girdiği zaman o bataktan çıkamayacağını kendisi de görür.
Şurası da açık ki düşman bildiği İran, Hamas, Hizbullah dahil bölgedeki bütün güçler de kendisini o bataklığa çekmekten memnun olur…
Gazze’de başına gelenin çok daha büyüğüyle karşılaşacağının da hesabını yapar…
O nedenle, Orta Anadolu ağzında dile getirildiği gibi didiklemekle kalır, daha ileriye gidemez...
https://www.haberturk.com/ozel-icerikler/muharrem-sarikaya/3779535-israilin-didik-zihniyeti
https://harici.com.tr/anket-israillilerin-yuzde-60i-ic-savas-tehlikesi-goruyor/
📌İsrail “iç cephesinde” savaş çanları
📌Netanyahu koalisyonu İsrail yargısıyla karşı karşıya geldi
📌Hükümet karşıtları, sokakları yeniden hareketlendirdi
❓Devlet içindeki bu güç mücadelesini kim kazanacak ?
https://www.youtube.com/watch?v=EXvMk9UJTBQ&t=16s
https://www.bbc.com/turkce/articles/cr4nx0k1vlko
Türkiye ile İsrail arasında yaşanan gerilim, yalnızca diplomatik ve askeri denklemlerle değil, psikolojik algılarla da şekilleniyor. Güvenlik ve kimlik temelli algılar her iki ülkenin birbirini ana güvenlik tehdidi olarak çerçevelemesi noktasına doğru gelişiyor. Türkiye, Filistin konusundaki tarafını net olarak ortaya koyan bir aktör; İsrail ise kendisine daha geniş bir “lebensraum” (!) yani yaşam alanı oluşturma peşinde.
İsrail yönetimi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı otoriter ve antidemokratik olmakla suçluyor; Netanyahu ise resmen bir savaş suçlusu. Dış politikada Türkiye’nin yıldızı yükselirken İsrail ciddi bir zemin kaybına uğramış durumda ve on yıllardır uluslararası imajını üzerine oturttuğu mağdur halk algısını kaybettirecek ölçüde zalim bir duruşları var.
Politik psikoloji disiplini devletlerarası krizlerin yalnızca çıkar çatışmalarının değil, aynı zamanda algı çatışmalarının da bir ürünü olduğunu söyler. Türkiye’nin dış politikasında İsrail karşısında ortaya koyduğu sert tutum, yalnızca bölgesel jeopolitik kaygılardan değil, aynı zamanda kolektif hafızadaki birikimler, inanç sistemleri arasındaki dinamikler ve tarihsel sorumluluklardan da besleniyor.
Kuşkusuz toplumsal düzeyde Filistin meselesi, Türkiye’de uzun süredir güçlü bir duygusal yatırımın nesnesi. Gazze’de yaşanan insani trajediler, halk nezdinde yalnızca bir uluslararası kriz değil, bir “ahlaki sınav” olarak da kodlanıyor. Kolektif vicdanın ve adaletin savunucusu rolü bize yakışıyor ancak bunun için içerideki krizlerde takınılacak tavır en az dışarıdaki kadar önemli. Adalet önce insanın kendi evinde karşılanması gereken bir ihtiyaç.
https://www.dunya.com/kose-yazisi/israil-turkiye-hattinda-psikolojik-gerilim/771040
Türkiye’nin Palmira (ve muhtemelen T4 de) üssüne yerleşmesi Ortadoğu’daki askeri-jeopolitik güç dengesini etkileyecek ve Türkiye ile İsrail’i karşı karşıya getirecek bir gelişmedir. İsrail bu üssü bombalayarak Türkiye’yi caydırmaya çalıştığı söylenebilir.
Her ne kadar Türkiye’nin temel amacı sadece Suriye’yi korumak da olsa, İsrail Türkiye’ye karşı paranoyak davranıyor da olsa, İsrail ile Türkiye’nin Suriye’de zıt taraflarda oldukları net.
Bu yüzden Türkiye ile İsrail arasında olası bir çatışmayı önlemek adına Trump yönetiminin devreye girmesi beklenebilir. Muhtemeldir ki, Türkiye ile İsrail arasında bir güvenlik mekanizmasının kurulması adına Trump yönetimi hem Türkiye’yi hem de İsrail’i baskılayacaktır. Nitekim ABD açısından Türkiye ile İsrail’in çatışması çok büyük bir sorun oluşturacaktır.
https://www.fokusplus.com/odak/israil-turkiyenin-muhtemel-ussunu-neden-bombaladi
Yahudi kökenli olmasına rağmen Soros’un yürüttüğü faaliyetler, Nethanyahu hükümetince de ‘tehdit’ olarak algılanıyor. Örneğin 2018 yılında Afrika kökenli sığınmacıları geri gönderme planı yapıldığında, Soros ‘perde arkasında bu grupları desteklemek ve ülkede karışıklık çıkarmakla’ suçlanmıştı. Ayrıca fonların bazı Filistinli örgütlere gittiğine dair yorumlar da gündemden hiç düşmüyor.
Ayrıca Netanyahu, her zaman Avrupa’daki sol ve aşırı solun İsrail karşıtı olduğuna inandı. Orban Avrupa’da Netanyahu’ya destek verirken, İsrail Başbakanı da Orban’a ABD ile ilişkileri düzeltmesi için yardımcı oluyor. Mesela Orban’ı ABD Başkanı Donald Trump ile görüştüren isim de yine Netanyahu’ydi.
Dolayısıyla tüm bu arka planı bilenler için ne bu ziyaret ne de Orban’ın insan hakları örgütlerine karşı meydan okuyan tavrı şaşırtıcıydı. Dünyada aşırı sağ akımlar yükseldikçe bu tip ittifakların daha da kökleşeceğini söylemek gerekiyor.
Türkiye'deki protestolar Israel'deki hükümet karşıtı protestolara da ilham oldu. Pikachu Tel Aviv'de şu soruyu soruyor: Peki ya rehineler ne olacak?
59 rehine halen Gazze'de Hamas ve İslami Cihad terör örgütleri tarafından rehin tutuluyor.
https://x.com/gbehiri/status/1906076320775233766
“Güneyimizde önemli bir tırmanma var. Yani İran, Irak, Suriye, İsrail hattında bir sancı var. Burada küresel aktörlerin arka plandan bir şekilde motive ettiği, yönettiği ve İsrail ile birlikte hareket ettiklerini zaten biliyoruz. Zaten yeni dünya düzeni sürekli konuşuluyor. Tartışıyoruz. Küresel aktörlerin mücadelesi mevcut. Trump’ın yayınladığı gümrük tarifeleri listesine bakarsak tüm dünyayı kapsayan bir ticaret savaşı var. Hem ABD-Avrupa arasında, hem Avrupa içinde hem de Ortadoğu’da siyasi gerilim var. Evet, dünyaya bakarsak küresel anlamda bir gerilim söz konusu. Ortadoğu özelinde Suriye’ye yansıyan bölümüyle bu gerilim, Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor. Ulusal çıkarlarımız ve güvenliğimiz açısından, İsrail’in ABD’den aldığı desteklerle Suriye’de yaptığı operasyonlar bizi ilgilendiriyor. Öte yandan Türkiye de Suriye’nin merkezi hükümetiyle ilişkilerini geliştirip, güneyde bir güvenlik ve nüfuz alanı oluşturmaya çalışıyor. Türkiye’nin ve İsrail’in Suriye üzerindeki rekabeti belki önümüzdeki günlerde gerilimlere; arzu etmesek de çatışmaya kadar gidebilecek bir tabloyu gösteriyor bize. Bu, İsrail’in tutumundan kaynaklı. İsrail uzun zamandır istikametini İran’a çevirmiş durumda. Amerika da son günlerde böyle. Trump da nükleer silah edinme meselesiyle ilgili ‘gerekirse vururum’ dedi. Böyle bir gerilimin ortasındayız. Bu nereye gider?”
https://anlatilaninotesi.com.tr/20250403/1095112765.html
Konferansta bir konuşma yapan İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, antisemitizmin Avrupa başkentlerinde, Batı basınında, sosyal medyada ve ABD'nin seçkin üniversitelerinde arttığını söyledi ve İsrail'in Gazze'deki savaşına karşı Amerikan kampüslerindeki protestoları "aşırı ilerici sol ile radikal İslam arasındaki sistemik ittifaka" bağladı.
Bu mesaj, bu yeni ittifakın tam merkezinde yer alıyor gibi görünüyor. Konferans öncesinde Jerusalem Post'a konuşan Bardella, 21. yüzyılda antisemitizme karşı mücadelenin yeni cephesi olarak tanımladığı şeyin ana hatlarını çizdi.
"Bu yeniden canlanma benim mücadele ettiğim iki olgudan kaynaklanıyor: İslamcı köktendincilik ve onun günümüzdeki en iyi müttefiki olan Fransız radikal solu," dedi.
Marine Le Pen'in yeğeni ve Avrupa Muhafazakârlar ve Reformistler (ECR) Grubu milletvekili Marion Marechal ise bunu "doğal bir uyum" olarak nitelendirdi.
Marechal, "Bizi davet eden Bakan Chikli'ye, tabiri caizse bu tür bir tabuya nihayet son verdiği ve artık belirli sayıda İsrailli yetkiliyle uyum içinde çalışmamızı sağladığı için teşekkür etmek istiyorum," dedi.
Haham Goldschmidt Euronews'e yaptığı açıklamada, bu uyumun "aşırı sağcı grupların seçmenlerine diğerlerinin vaat etmediği şeyleri vaat etmelerinden" kaynaklandığını söyledi.
"Aşırı sağın ana vaadi, ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, kişisel güvenlik vaadidir. 7 Ekim'den bu yana Yahudi toplumu için kişisel güvenlik konusu birincil mesele haline geldi," dedi.
Fransa'daki Yahudi cemaati Avrupa'nın en büyük cemaati olmasına rağmen hâlâ ciddi ön yargılarla karşı karşıya. Geçtiğimiz yıl Fransa'da toplam 1.570 antisemit eylem kaydedildi. 2023'e göre yüzde 6 daha az, ancak 2022'ye göre üç kat daha fazla.
Haham Goldschmidt Euronews'e yaptığı açıklamada, Paris'in Sarcelles banliyösünde Yahudi cemaatinin yüzde 70'inden fazlasının aşırı sağcı bir adaya oy verdiğini söyledi.
"Bu, Avrupa ve Avrupa'daki seçmenler açısından da ele alınması gereken bir sorun olduğunu gösteriyor," dedi.
Cemal Kafadar ile Rosie Bsheer’in Harvard Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Merkezi idareciliği görevlerine son verilmesi üzerine İrvin Cemil Schick ile kararı veren dekanın yazışması.
https://www.k24kitap.org/israili-elestirmek-abdde-ifade-ozgurlugunun-siniri-5119
Washington Post, İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü'nün, Gürcistan'da faaliyet gösteren bir uyuşturucu baronunu kullanarak Azerbaycan'da yaşayan Haham Shneor Segal'i öldürmeye çalıştığını bildirdi.
Sonbaharda planlanan suikastın ocak ayında boşa çıkarıldığı da aktarıldı.
Yahudi topluluğunun liderini öldürmesi ve bir eğitim merkezine saldırması için Agil Aslanov'a 200 bin dolar teklif edildiği bilgisi de haberde yer aldı.
Aslanov, Azerbaycan'da yaşayan birini görevlendirerek Haham Segal'i takip ettirmiş.
Exodus, 19. yüzyılın sonlarından 1948'de İsrail devletinin kuruluşuna kadar olan dönemi anlatıyordu. Kurgusu, 1946 senesinde Filistin’de bir manda yönetimine sahip olan İngiltere’nin, Filistin'e ulaşmaya çalışan Yahudi mültecileri yakalayıp hapsettiği Kıbrıs adasında başlıyordu. Nazilerden kaçan Yahudi mültecilerin tek istedikleri, Filistin’e gitmekti ancak İngilizler, Arapların tepkisinden korktukları için onlara izin vermiyorlardı. Romanın Ari Ben Canaan isimli ana kahramanı, bu göçü organize etmenin yollarını arıyordu. Bulduğu çözüm ise, bütün Yahudileri Exodus isimli bir gemiye bindirerek Filistin’e götürmekti.
İngilizlerin engellemeleri gibi türlü zorlukları aşan Exodus gemisi sakinleri, Filistin’e gelmeyi başarmışlar; ancak bu kez de burada büyük bir mücadelenin içine düşmüşlerdi. Kendilerinden önce gelen yerleşimciler, tarım topluklukları kurarak yeni devletin inşası için çalışıyorlardı. Ancak İngiliz manda yöneticileri ve Filistinli Arapların direnişi yüzünden sürekli sorunlar yaşıyorlardı. O nedenle, kurdukları Haganah örgütü sayesinde silahlanarak hem İngilizlerle hem de Filistinli Araplarla bir mücadeleye girişmişlerdi.
Exodus’taki kötü adamlar İngilizler, Naziler, bunların Filistinli Arap müttefikleri ve özellikle Kudüs Başmüftüsü Hacı Emin el-Hüseyni’ydi. Uris, bütün Müslümanları geri kalmış olarak tasvir ediyordu. Sahip oldukları hiçbir şeyi hak etmeyen medeniyetsiz, barbar ve cahil insanlardılar. Hatta öyle pistiler ki, romandaki Yahudi karakterlerden birisi Müslümanlara ait bir dükkâna girdiğinde, yerde en az on senelik toz olduğunu görmüştü. Yemek yedikleri tabaklar da korkunç derecede kirliydi. Ayrıca şiddet yanlısı, tecavüzcü, hain ve korkaktılar. Ancak Yahudiler, yaşadıkları bütün bu zorluklara rağmen bağımsızlıkları kazanarak, hayalini kurdukları vatana kavuşmuşlardı.
Exodus’un kitabı dahi o dönem çok büyük bir etki doğurmuştu. Ancak iki yıl sonra sinemaya uyarlandığı zaman, önce Amerika’da, sonra da bütün dünyada Siyonizm’e kazandırdığı kamuoyu bakımından tam anlamıyla bir dönüm noktası olacaktı. Film, yurtdışında sadece 22 ülkede gösterime girmesine rağmen, bir sene içerisinde 14 milyon dolar gelir elde etmişti. Ayrıca Oskar, Altın Küre ve Grammy’de çok sayıda ödül de kazanacaktı. Bu arada, çok küçükken –sanırım ilkokuldaydım- bu filmi Trt ekranlarında gördüğümü hayal meyal hatırlıyorum.
İsrail hükümetinin turizm ofisi müdürü 1959 senesinde, Exodus sayesinde Tel Aviv'e gelenlerin İncil okuyup gelenlerden çok daha fazla olduğundan bahsetmişti. İsrail’in ilk başbakanı David Ben-Gurion ise şunları söylemişti; Genellikle roman okumam. Ama Exodus’u okudum. Edebi bir eser olarak pek bir değeri yok. Ama bir propaganda aleti olarak, İsrail hakkında şimdiye kadar yazılmış en harika şey.
https://www.fokusplus.com/odak/leon-urisin-exodusu-siparis-uzerine-mi-yazilmisti
1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulmasıyla Diyarbakır’daki Yahudi cemaatinin büyük kısmı İsrail’e göç ederken, Yahudi Yunus kalmayı tercih etti. Ancak bu cesur kararı onun sonunu getirdi.
Bir çaycıyla yaşadığı küçük bir tartışma, olayların büyümesine yol açtı. Mahkemeye intikal eden süreçte, Yahudi Yunus, mahkeme günü çaycının yakınları tarafından pusuya düşürüldü ve sırtından bıçaklanarak öldürüldü.
https://amidahaber.com/diyarbakir/diyarbakirin-efsanevi-kabadayisi-yahudi-yunus-kimdir-211202h
Artık bir kelebek onun adını taşıyor.
İbranice Dil Akademisi @HebAcademy Hamas esaretinde annesi Şiri ve küçük kardeşi Kfir ile birlikte öldürülen beş yaşındaki Ariel Bibas'ın anısına, Kudüs fritillary kelebeğinin (Melitaea ornata) adını Ariel fritillary olarak değiştirdi.
Ariel'in babası Yarden Bibas'a yazdığı mektupta Akademi şunları yazdı: "Ülkemizin tüm turuncu kelebekleri arasında bu kelebek Ariel'in adını taşımalı. Bu sizin için küçük bir teselli ve bu trajik savaşta kaybedilenlere sonsuz bir saygı duruşu olsun." 🧡
https://x.com/Israel/status/1908109993871540536
Antisemitizmin tüm toplumumuzu sarsması nedeniyle birçok yoldan geçen kendini güvende hissetmiyor. #b2903
#FightAntisemitism bir onur meselesidir.
https://x.com/PreislerKa/status/1906004249399427261
“Simha Tora”
Yahudi çocukların yıllık toplu Tevrat okuma döngüsünün sona erdiğini ve yeni döngünün başladığını işaret eden kutlama.
Tevrat okumayı öğrenen ve ilk defa toplu hatim yapan Yahudi çocuklara verilen bir sertifika, kutlama belgesi gibi. Üzerinde Yahudilikle ilgili kutsal mekânlar ve ibareler yer alıyor. Tevrat’ı okumuş olan çocuklar neşe içerisinde tasvir edilmiş.