Yayınlandığı ilk hafta sonunda 24,3 milyon izlenme ile Netflix'in küresel izlenme listelerinde zirveye yerleşen 71 ülkede bir numaraya ulaşan bir dizi. ‘Adolescence’. Ben de merak ettim ve izledim. Dört saat süren duygusal olarak ağır bir yapım.
Dedikleri kadar var mıymış?
Doğrusu bittiğinde abartıldığını düşündüm: “Yine medya yaptı yapacağını ve bu diziyi öne çıkardı.”
Üzerine çok düşündüm. İyi ki de çıkardı diyorum çünkü ergenliğin çıkmaz sokakları hakkında konuşmak, ebeveyn tutumlarını değerlendirmek için önemli bir fırsat yaratmış oldu:
Kesinlikle her ebeveynin izlemesi gereken eğitici ve farkındalık kazandıran, sorgulatan ve derin düşünmeye teşvik eden bir dizi.
Bir sinema eleştirmeni olmadığım için çekimler, ışık, ses ve oyunculuk gibi sanatsal kriterlerine değil yaşama dair olan kısmını yazacağım.
13 yaşında cinayetle suçlanan bir gencin ve ailesinin hazin öyküsü. Gerçek değil ama gerçekçi. Hatta acıtacak kadar gerçekçi.
Dizinin başlamasıyla birlikte neredeyse ilk yarım saatte olay örgüsü netlik kazanıyor. 5N-1K olayı değil izlediğimiz. Suç mahali, şahitler, kanıtlar, azmettiriciler vs hemen gözümüzün önüne seriliyor.
Öyleyse nedir bu diziyi bu kadar izlettiren ve hakkında konuşmaya, yazmaya beni iten?
Ebeveynlerle çok yakın temas çalıştığım için aslında bu diziyi gençlerden çok ebeveynlere tavsiye ediyorum. Ama öyle hoşça vakit geçirme niyeti ile değil uyanma niyetiyle izlenmesi gerekiyor.
Hikaye sıradan bir ailenin sıradan oğlunun başına gelen sıradışı bir olay. Diziyi çarpıcı yapan da bu bence! Sıradanlığı…
Bu mini dizinin ışığında başlıca üzerinde durmak istediğim konular akran zorbalığı, özgürlükler, sosyal medya kullanımı ve iletişim.
Akran zorbalığı
Akran zorbalığı, çocuklar ve gençler arasında yaşanan tekrar eden, kasten zarar veren davranış biçimleridir. Sadece itip kakmak, eşyasını almak değil, alay etmek, lakap takmak, dışlamak, görmezden gelmek gibi çeşitli katmanlarda yaşanır. Son yıllarda teknolojnin hayatımızdaki vazgeçilmez yeri ile siber zorbalık da bu katmanlara eklendi. Sosyal medya üzerinden yapılan her türlü saldırı da akran zorbalığı olarak kabul ediliyor. Tehdit etmek, kişisel bilgilerini, fotoğraflarını yaymak gibi. Yaşamayan genç yok. Dizide gördüğümüz okul ortamı bir genç için kendi halinde varolmanın ne kadar zor olduğunu gözler önüne seriyor. Hatta öğretmenlerin çoğunun uygunsuz davranışları görmezden geldiklerini görüyoruz.
Güç dengesizliği zorbalıkta en göze çarpan faktör. Çarpıtılmış normallarin kendini ‘güçlü’ atfetmesiyle başlıyor. Farklı olmak bu sebeple zorbalığa maruz kalmak için yeterli bir sebep. Sebebini bulmak ya da anlamaya çalışmaktansa maruz kalanın konuşmaya, anlatmaya cesaretlendirilmesi çok önemli. Birçok durumda sessizliği tercih ediyorlar. Uzun süre sonra da yüksek kaygı, özgüven eksikliği, yalnızlık, geri çekilme, ve okul başarısında düşüş olarak kendini gösteriyor. (Bunlar en hafifi… Dizide olası daha sert sonuçları görüyoruz!)
Zorba dediğimiz kişinin asıl sıkıntıda olduğunu da hatırlatmak isterim. En çok yardıma ihtiyacı olan odur. Güçlü görünen zorba aslında aciz, yetersiz, muhtemelen başka bir ortamda benzer davranışlara maruz kalandır. Zorbalık bir kararakter değil bir davranış şeklidir. Değişimi mümkündür.
Bir de seyirciler var, tabii. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mottosuyla olana bitene ses çıkarmayan hatta katılan, gülen eğlenen. Sessizliğin destek olduğunun farkında olmayan.
Yetişkinlere çok iş düşüyor. İyi bir gözlemci olmakla başlıyor. Yargılamadan ve merakla sormak. “Sen ne yaptın kimbilir de bunları yaşıyorsun?” gibi önyargılı ve hatta peşinhükümlü bir bakış açısı zorba kadar zarar verebilir maruz kalana.
Neden aramaktansa maruz kalanın “Sorun bende değil”, “Desteğe ihtiyacım var” gibi farkındalıklara gelmesi önemli. Desteğin kimden geleceği de önemli tabii. Yetişkin ve uzman desteği gerek; derme çatma viral ve sanal oluşumlar değil.
Burada da dizide bu bakış açısını fazlasıyla sahiplenmiş Jamie’nin dahil olduğu ve hatta sığındığı ‘Incel’ler dikkat çekiyor.
Kim bunlar?
Incel – involuntary celibate – yani istem dışı bekar, mecburen bakir anlamına geliyor. Romantik ve cinsel ilşki deneyimsizliği yüzünden kadınları ve toplumu suçlayan, dolayısıyla nefret söylemi geliştiren ve bu ortak paydada birleşerek şiddet içeren davranışlar sergileyen erkekler.
İşin ilginci bu ifade ilk 1997’de Kanada’da Alana isimli bir kadın ile ortaya çıkıyor. Alana’nın Istemsiz Bekarlar Projesi adında kurduğu bir web sitesi romantik ilişki kurmakta zorlanan kadın- erkek herkesin hislerini, utangaçlıklarını paylaştığı sosyal bir platform iken yıllar içinde kendine has sembolleri ve dili olan kadın düşmanı, şiddeti özendiren erkek egemen bir kültüre dönüşüyor. Türkiye’de de son beş yıldır yaygınlaştığını bilmekte fayda var. Hatta işlenen bazı kadın cinayetlerinde bu ifadenin medyada yer aldığını hatırlayanlarınız vardır.
Bu korkutucu oluşumun ergenlerle ne ilgisi var diye düşünenleriniz olabilir özellikle diziyi izlemediyseniz:
Adolesans, yani ergenlik bir kimlik arayışı ve bireyleşme sürecidir. Bu süreçte en temel ihtiyaç aidiyet ve bağ kurma ihtiyacıdır. Kendisini ‘gerçekçi’ bir şekilde tanımlayabilmesinde çevresinin ve kurduğu ilişkilerin etkisi çok yüksektir. “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” diye boşuna söylememiş atalarımız. Özellikle ergenlikte sürecin doğası gereği arkadaşlar ebeveynlerden daha etkilidir seçimlerde. İşte bu noktada zorbalığa maruz kalan çocuklar aidiyet, kabul, ihtiyacı ile bu tarz oluşumların ağlarına takılabiliyor. Orada kendi gibilerin varlığıyla güç kazanıyor ve kendi de bir ‘zorbaya’ dönüşüyor.
Bu sebeple ergenlikte ebeveynlik rolümüz daha da önemli bir hal alıyor. ‘Cin gibi’ olmak gerekiyor. Özgürlükçü ama farkında. Baskı kurarak engel olamayacağınız gibi, kaldıramayacağı kadar özgür bırakırsanız da risk içeren davranışlara karşı da korumasız kalacaklar.
Ne zor bir denge!
Ritüellerinize sahip çıkarak, meraklı ama yargıdan uzak, samimi ve açık iletişimde kalarak dengeye gelebilirsiniz. Odasında kendi kurduğu dünyada saatlerce ‘yalnız’ ya da sanal arkadaşlarıyla bırakmak doğru değil. Orada o kadar tehlike içinde olabilir ki… Siz yan odada çekirdek çitlerken evladınızın maruz kaldıklarını gözden kolaylıkla kaçırabilirsiniz.
Hani derler ya çocuklar büyüdükçe daha zor diye… İşte burası tam orası. Alt değiştirmekten, yedirmekten, gaz çıkartmaktan ve mızmızlandığı için uykuysuz geçen gecelerden daha çok emek istiyor bu dönem. Beden dilini okumak, başıboş bırakmamak, çevirimiçi de olsa kurduğu ilişkileri gözlemlemek. Sosyal medya kullanımı, oyun ve sohbet siteleri tam bir avlanma alanı. Yorumlar, paylaşımlar hele hele o emojiler ve meme ler hepsinin ayrı bir anlamı var. Şifreleri çözmeye alt mesajları okumaya çalışmak gerek. Nasıl mı? Tabii ki gençlerden. Doğru, ve barışçıl bir dil yılanı deliğinden çıkarır…
Gelelim dizinin sormaya çalıştığı soruya:
Asıl suçlu kim? Bu cinayet önlenebilir miydi?
Cevabı yok maalesef…
Sadece ebeveynlik yöntemlerinize bir ışık tutun yeter.