Osmanlı´nın son dönem sultanlarından II. Abdülhamit ile ilintili, adı çok duyulmamış bir şahsiyetten bahsetmek istedim. Adı Vambery olarak bilinen Macar Türkolog; Derviş Raşit Efendi, Abdülhamit´in İngiliz casusu veya İngiltere´nin Osmanlı casusu gibi birçok kimlikle anılan Avusturya-Macaristan kökenli Hayim Arminius Herman Wamberger, Türk kimliği araştırmalarıyla Osmanlı´da oldukça bilinen bir isim haline gelmişti.
Yazının ilk bölümünde bahsettiğim Theodor Herzl ile Vambery arasında, takdim konusunda birbirlerine karşılıklı faydaları dokunmuştu. Herzl'in İstanbul'daki tanıdığı, yıllarca Osmanlı Devleti'nin Dahiliye Nezaretinde sıhhiye amirliği yapmış Macar hekim Dr. Soma Wellisch (1866–1926) idi. Wellisch, memleketlisi Vambery'yi de padişaha takdim etmişti.
Vambery Saray’da
Vambery Osmanlı Sarayında görevliyken
II. Abdülhamit’in danışmanı olarak görevi esnasında Vambery, 1 Ocak 1909’da Macar ‘Pester Lloyd’ gazetesinde verdiği bir konferansında, memleket meseleleri ile ilgili çok doğru ve faydalı tespitlerde bulunmuştu. Bugün içinde bulunduğumuz benzer duruma da ışık tutması vesilesiyle, değindiği konuların başlıklarını özetleyelim:
Vambery, Avrupa’nın yakın zamanlara kadar Osmanlı Devleti içerisindeki sosyopolitik hareketlerden haberdar olmadıkları, ezelden beri süregelen modernleşme hareketlerinin geçmişinin eski olduğu, Sultan II. Abdülhamit’in 1876’da Kanun-i Esasi’nin yürürlüğe girmesi ve meşrutiyeti kabul etmesi ile hürriyet için ilk adımın atıldığına ancak o günkü şerait sebebiyle 1878’de askıya alınan yönetim şeklinin 1908’de tekrar kabul edildiğini söyleyerek söze başlamıştı. Konuşmasında, Avrupalı görüşle yetişen ve hürriyetin Osmanlı ülkesinde yerleşmesi için çaba sarf edenlerin başında Reşit, Fuat ve Âli Paşaların geldiğini, bu kişilerin Osmanlı’nın medenî dünyayla entegre olması için çok çabaladıklarını belirtmişti. Büyük bir genç nüfusun Avrupa kültürüyle yoğurulması için, masrafları devlet tarafından karşılanarak Avrupa’ya eğitim görmeleri için gönderildiklerini ama kökende var olan Asya düşünce yapısının bu eğitim sistemi ile tam bağdaşmadığından, istenen sonuçların alınamadığından bahsetmişti. Bu entegrasyonu sağlamak için gençlerin üzerinde mutaassıp fikirlerle baskı kurmanın yanlış olduğunu Osmanlı toplumunun ve düşünce yapısının Avrupa kültür ve eğitim sistemine yakın olduğunu ifade etmişti. Bu genel duruma bağlı olarak elli sene önce eğitim için Paris’te bulunan bir Osmanlı talebesi olan Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa’nın öncülüğünde, Osmanlı ülkesinde hürriyet ortamının gerçekleştirilmesi gayesiyle bir cemiyet kurulduğunu vurgulamıştı. Bununla birlikte fikir önderi Müslümanlar tarafından zannedildiği üzere, İslâm dininin ileri bir medeniyet düzeyiyle çelişmediğini ve Batı kültürünün İslamiyet’in dini değerlerine zarar vermeyeceğini söylemişti. Bunun için aralarında saray kâtiplerinden Ziya Paşa’nın da bulunduğu Jön Türklerin sayılarının da gün geçtikçe artmaya başladığını ifade eden Vambery, bunların bazılarının faaliyetlerini arttırarak devam ettirdiklerini, hatta 1864’te Londra’da bazı Jön Türklerle karşılaştığını ve bunların Avrupa’ya ilk iltica eden Türkler olup ‘Mübeşşir’ adında bir gazete yayınladıklarından bahsetmişti. Vambery, Sultan’ın 30 yıllık saltanatı süresince Jön Türk hareketinin yaygın hâle geldiğini ve hükümetin idaresinde de söz sahibi olmalarına rağmen Osmanlı’nın geleceğinin ne olacağı endişesinin devam ettiğini ifade etmekteydi. Vambery’ye göre; bulunulan ortamda Sultan’ın şimdilik tahtında olmasının ve Jön Türklerin de bu durumu savunmasının en akıllıca davranış olduğunu söylemekteydi. Vambery o dönem itibarıyla bir tabu olan kadın haklarına da değinmiş, kadınların “kapalı kapılar” ardındaki izole hayattan kurtularak sosyal hayata karışıp-karışamayacakları meselesi üzerinde de durarak, bunun doğrudan doğruya İslamiyet’le ilgili olmayıp, Osmanlı ülkesinden, Çin’e kadar, Doğu’nun her tarafında, din farkı gözetilmeksizin geçerliliğini koruduğunu belirtmişti. Bunun da Doğu ile Batı arasındaki münasebetlerin artmasına bağlı olarak zamanla ortadan kalkacağına inandığını dile getirmişti.
Vambery, aslında Sultan Abdülhamit’in Batı’ya tanıtıldığı kadar kötü ve müstebit olmadığını, şayet Jön Türklerle yönetimi paylaşabilmeyi başarsa idi kötü kaderinin değişebileceği kanaatini taşımıştı. Jön Türkler, II. Abdülhamit’e danışmanlık yapan Vambery’nin Peşte’deki evini ziyaret ederek tecrübelerinden yararlanmak ve Abdülhamit’e karşı kullanabilecekleri bilgiler talep etmişti.
Sultan II. Abdülhamit’in etrafında gelişen olayların bu raddeye ulaşmasına kadarki zamanda, diğer tarafta, Avrupa’da ortaya çıkmaya başlayan Siyonizm ülküsünün kıvılcımı olarak, 29 Ağustos 1897’de İsviçre’nin Basel şehrinde, Theodor Herzl’in girişimleriyle toplanan kongrede alınan kararlara bağlı olarak, Yahudilerin köklerinin olduğu Filistin’de bir yurt kurulması fikri öne çıktı. Siyonizm ülküsünün doğrultusunda başlatılan faaliyetler arasında; 1881’den sonra Rusya’dan hızlı bir şekilde bu bölgeye yoğunlaşan Yahudi göçü önem arz etmekteydi. Belirttiğim üzere Vambery Avrupa’ya seyahatleri esnasında Theodor Herzl ile karşılaşmış ve aralarında yakın bir ilişki başlamıştı.
Albülhamit – Herzl buluşması
Lakin Sultan Abdülhamit, 1883’te Rusya’dan gelen Yahudi göçünü azaltmak için, Yahudilerin Filistin’e gitmek yerine Selanik’te yerleştirilmesini teşvik ediyordu. Göçe dur demek için bu bölgede (daha önce Bulgaristan’a benzer) yerel bir Yahudi idaresi kurulması düşüncesini benimsiyordu. Bunun karşılığında Osmanlı Devleti’nin, Avrupa’ya borçlarının ödenmesi, Sultan’ın lehine lobiler oluşturularak, propaganda yapılması ve Ermeni terörüne karşı destek vaadi verilmesi kararlaştırılmıştı. Fakat maddi menfaat karşılığı, vatan toprağı kabul edilen Filistin’de toprak satılması teklifi Sultan II. Abdülhamit tarafından kabul edilmemişti. Herzl, Sultan ile ilişki kurabilmek için, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun İstanbul Elçiliği’nde görev yapmış Ritter von Newlinsky’den yardım istemişti. Ancak girişimlerine rağmen Herzl, Sultan Abdülhamit ile irtibatını yazdığı mektuplardan öteye taşıyamamış, bir görüşme randevusu alamamıştı. İrtibatı ancak Abdülhamit’in sadrazamı Halil Rıfat Paşa, oğlu Cevad Bey ile ve Sultan’ın özel kalemi İzzet Bey ile yürütebiliyordu. Buna rağmen ümidini kesmeyen Herzl, bir süreden beri tanıdığı ve Siyonist harekete ilgi duyduğunu hissettiği Sultan’ın yakın çevresindeki Vambery’den yardım istedi.
Vambery, bir sonuç alacağına pek inanmasa da Herzl’in Osmanlı Devleti’ne cazip koşullarla kredi verilmesini ve görüşme talebini içeren mektubunu Abdülhamit’e ulaştırmıştı. Herzl Vambery’den bir yanıt beklerken, bir yandan da Sultan’ın gönlünü almak için, Ağutos 1900’de Abdülhamit’in tahta çıkışının 24. yıldönümünü tebrik eden bir telgraf gönderdi.
Kısa bir süre sonra, Vambery, Sultan’ın onu kabul edeceği müjdesini verdi.
Vambery kendi çalışma odasında
Herzl, 17 Mayıs 1901’de cuma namazından sonra Yıldız Sarayı selamlığında Padişah’ın huzuruna çıktı. Mabeyn Tefrişatçısı İbrahim Bey’in tercümanlığı ile Abdülhamit’e Batı memleketlerinde ırkdaşlarının uğradığı haksızlıkları ve çektikleri zulümleri anlattı, Sultan’ın Yahudi tebaasına gösterdiği iyilik ve adaletten dolayı dünya Yahudiliğinin şükranlarını iletti. Ardından Mezopotamya’nın petrol yatakları, altın ve gümüş madenleri, mümbit toprakları ile son derece yüksek bir iktisadi potansiyelinin olduğunu tekrarladı. Eğer Padişah hazretleri, Yahudilerin Filistin’e yerleşimine izin verirse, Yahudilerin Osmanlı maliyesini Batı’nın velayetinden kurtarabileceğini ve Türklerle birlikte seferber olarak Devlet-i Âliye’yi yeniden kalkındırabileceğini söyledi.
İddiasına göre iki saatlik görüşme sırasında Abdülhamit ona nazikçe, “İmparatorluğun her zaman Yahudi yerleşimcilere açık olduğunu, daha yeni 15 bin Romanyalı Yahudi’nin, kendisinin izniyle ve yardımıyla Anadolu’ya yerleştirildiğini” söylemiş, Herzl’den ülkeye yeni kaynaklar yaratabilecek bir finansör bulmasını istemişti. Theodor Herzl günlüğüne Sultan’ın verdiği göreve dair hislerini, buluşmadaki saray gözlemlerini, Padişah ile ilgili izlenimlerini ve aldığı kararları uzun uzun yazmıştı. Hiçbir söz ya da vaat içermediği halde Herzl’in gereğinden fazla ümitlendiği anlaşılıyordu. Sultan borçların birleştirilmesi için zengin Yahudilerin yardımını sağlayabileceği konusundaki arzularını dile getirdiğinde, Herzl aşırı heyecanlanmıştı. Aslında Herzl de Abdülhamit’e verdiği sözde samimi değildi çünkü o kadar parayı (konuşmada 1-1,5 milyon liradan söz edilmişti) toplaması mümkün değildi. Yine de Londra’ya giderek görüştüğü Baron Rothschild’e, “Sultan’ın bir yerden para bulmasını önleyiniz!” demişti. Herzl’e göre Sultan eğer başka yerden kredi bulamazsa, Filistin topraklarını göçe açacak ve Yahudilere toprak verilmesini kabul edebilecekti. Rothschild bunun üzerine böyle bir gücünün olmadığını söylemiş ve Herzl’in Filistin ısrarının fazla ütopik olduğundan başka topraklar önermişti. Buna karşılık Herzl ise Sultan’ın ona petrol zengini Mezopotamya topraklarını teklif ettiğini ama kurulacak bir devletin tarihi sınırlarında olması gerektiğini söylemişti. Herzl’in, bir Yahudi Devleti kurma amacına yönelik Sultan II. Abdülhamit nezdindeki girişimleri bunlarla sınırlı kalmıyor. Ancak bunlar ayrı bir yazı konusu olacağından tekrar Vambery’ye dönelim.
İyi bir propagandacı olan Vambery, Ruslara karşı savunduğu İngiltere’nin Doğu politikaları sebebiyle ödüle layık görülmüştü. Mart 1902'de 70. doğum gününde Avrupa'nın dört bir yanındaki akademik kurumlardan aldığı tebriklerle, Kral VII. Edward, kendisini Viktorya Kraliyet Nişanının Onursal Komutanı olarak atadı ve İngiltere'nin sürekli ve sadık dostu olarak nitelendirdi.
Vambery’nin Peşte, Erd Macar Coğrafya Müzesindeki büstü
Ruslara karşı yürüttüğü istihbarat faaliyeti ile İngiltere’nin Asya alt kıtası ve Hindistan’da edinimler elde ettiğini belirtti.
Arminius Vambery son yıllarını memleketi Macaristan’da geçirdikten sonra 15 Eylül 1913’te öldüğünde 81 yaşındaydı, Budapeşte’deki Fiumei Ut Mezarlığına gömüldü. Tuna Nehri kıyısındaki evindeki anma plaketinde şunlar yazmaktadır:
Fiumei Ut’daki mezarı ve yaşadığı evindeki plaket
“ARMIN VAMBERY BU EVDE YAŞADI. 1832-1913. DÜNYACA ÜNLÜ ORYANTALİST, ORTA ASYA GEZGİNİ TÜRK FİLOLOJİSİNİN MÜKEMMEL OTORİTESİ, MACAR BİLİMLER AKADEMİSİ ÜYESİ. 1717 BUDAPEŞTE FAVAROS KONSEYİ 1974.”