Fransa'da Antisemitizm ve Dreyfus Duruşması

Su DARSA Zaman Makinesi
16 Nisan 2025 Çarşamba

19. yüzyılda antisemitizm Avrupa’da oldukça yaygın bir kavram olsa da bu konseptte başı çeken ülkelerden biri de kuşkusuz bir şekilde Fransa’dır. Her ne kadar, 18. yüzyılın sonunda, Fransız Devrimi ile birlikte, Yahudiler resmi olarak eşit vatandaşlık haklarına kavuşmuş olsalar da Fransız toplumunun tamamı bu değişime uyum sağlayamamıştır. Fransa’da antisemitizmin zirveye ulaşmasının iki sebebi vardır: Nazi işgali ve Dreyfus Duruşması.

1894- 1906 yılları arasında gerçekleşen Dreyfus Duruşması antisemitizmle alakalı önemli bir dönüm noktasıdır. Alfred Dreyfus, 1859 doğumlu, Yahudi kökenli bir Fransız subayıdır. 1894 yılında gizli askeri belgelerin Almanya’ya sızdırıldığı ortaya çıktığında bütün gözler Dreyfus’un üstüne döner. Dreyfus’a yönelik bu suçlamaların sağlam bir dayanağı yoktur, sadece belgelerin üzerinde parmak izine rastlandığı iddia edilir. Dreyfus’un suçlu olduğunu savunan kişilerin temel argümanı, kendisinin Yahudi kimliğidir. Bu skandal Dreyfus’un tutuklanmasıyla sonuçlanınca Fransa’da Yahudi karşıtlığını körükleyen bu dava büyük bir toplumsal bölünmeye yol açar.
Dreyfus’un duruşması son derece gizli bir ortamda yapılır ve savcıların Dreyfus’u suçlamak için sunduğu kanıtların hepsi şüpheli ve dolaylıdır. Dreyfus her ne kadar mahkemede kendisini savunsa da askeri mahkeme tarafından suçlu bulunur ve ölüm cezasına çarptırılır. Bu ceza sonrasında sürgünle değiştirilmiş olsa da bütün bu olay Fransa’da büyük bir skandal yaratır. Yapılan bu hukuksuzluk, ülkedeki adaletin ve askeri düzenin sorgulanmasına yol açar.
1896 yılında, yeni bir subay olan Georges Picquart, Dreyfus’un masumiyetini kanıtlamak için gizli bir araştırma yürütür. Picquart asıl suçlunun Ferdinand Esterhazy olduğunu tespit etmiş olsa da bu durumu raporlama çabaları, ordu içindeki çıkar ilişkileri ve gizlilik nedeniyle büyük bir dirençle karşılaşır.
1898 yılında Fransız yazar Émile Zola, Dreyfus’un masumiyetini savunmak için bir açık mektup kaleme alır. Mektup, Fransa’daki toplumu derinden etkiler ve "J'accuse" başlığıyla yayımlanır. Zola’nın mektubu, Dreyfus’un suçlu olmadığına dair güçlü bir argüman sunar ve bu durum, Fransa’da büyük bir kamuoyu yaratır. Zola, mektubunda, askeri yetkililerin ve yargı sisteminin, Dreyfus’u suçlamak için gerçekleri örtbas ettiğini iddia eder. Bu yazı, Fransa’daki dini, siyasi ve askeri elitler arasında büyük bir karşıtlık yaratır.
Fransız toplumu ikiye bölünür: Bir grup, Dreyfus’un suçsuz olduğuna inanırken, diğer grup ise Yahudi karşıtlığı ve “ordu sevgisi” nedeniyle Dreyfus’un suçlu olduğunu savunur. Dreyfus’un masumiyetini savunanlar "Dreyfusards" olarak bilinirken, karşıtları "anti-Dreyfusards" olarak adlandırılmıştır.
1904’te bir dizi dava, Dreyfus’un suçsuzluğunu kanıtlayan kanıtları gün yüzüne çıkarır. Picquart’ın doğruyu söylemesinin ardından, Esterhazy’nin suçlu olduğu kesinleşir.
1906 yılında, Dreyfus’a yeniden yargılama yapılır ve bu kez mahkeme, Dreyfus’un tamamen suçsuz olduğunu kabul eder. Mahkemede, Fransa’nın Cumhurbaşkanı, Dreyfus’a özür diler ve onu serbest bırakır.
Dreyfus’un temize çıkmasının ardından, Fransa'da sosyal ve politik huzursuzluk bir süre devam etse de bu olayda Yahudi karşıtlığının büyük bir etkisi olduğu ve antisemitizmin toplumda derinlemesine yerleşmiş olduğu açıkça görülür.
Dreyfus Duruşması, Fransız toplumunda yalnızca bir yargı sürecini değil, aynı zamanda derin ideolojik ve dini çatışmaları da simgeleyen bir olaydır. Yahudi karşıtlığı, siyasi manipülasyonlar ve devletin rolü, bu davada bir araya gelmiş ve Fransa'nın tarihindeki en önemli toplumsal olaylardan birine yol açmıştır. Dava, yalnızca Dreyfus’un masumiyetini kanıtlamakla kalmamış, aynı zamanda antisemitizmin toplumsal ve politik etkilerini de gözler önüne sermiştir.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün