Hatırlayanlar için yazıldı: Peggy'nin ardından

Bir tanıklığın, bir adalet arayışının ve bir insan kalma direncinin hikâyesi.

Eli Erdem DEMİRÖZ Zaman Makinesi
17 Nisan 2025 Perşembe

İnsanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden biri, milyonlarca hayatı paramparça etti; kimi toprağa gömüldü, kimi sessizliğe. Holokost yalnızca bir soykırım değil, aynı zamanda insan ruhunun sınandığı bir çağdı. Ancak o karanlığın içinden, hayatta kalmayı başaran bazı yürekler, yaşadıkları acıya rağmen umudu elden bırakmadı. Sessiz çığlıklarını kelimelere, kayıplarını mücadeleye dönüştürdüler. Onlar sayesinde bugün hâlâ hafızamız diri, insanlık onuru ayakta. İşte bu yazı, o ışığı içinden geçirdiği acıyla birlikte taşıyan bir kadının hikâyesine kulak veriyor.

Peggy Parnass’ın hayatı, savaşın paramparça ettiği bir ailenin ardında kalan sessiz yankıdır. Babası Simon Parnass (1879 doğumlu) ve annesi Hertha Parnass, evlilik öncesi soyadıyla Emanuel (1906 doğumlu), yalnızca Yahudi oldukları için 1942 yılında Treblinka İmha Kampında Naziler tarafından katledildi. Onların anısı, 2023 yılının eylül ayında Hamburg’un Eimsbüttel semtinde bir meydana ‘Parnass Meydanı’ adı verilerek yaşatılmaya başlandı. Peggy henüz küçük bir çocukken, 1939 yılında dört yaşındaki kardeşi Gady ile birlikte bir Kindertransport (çocuk taşıma) konvoyuyla Stockholm’e gönderildi. Takip eden altı yıl boyunca, on iki farklı ailenin yanında kaldı her bir ev, onun için hem bir geçici sığınak hem de aidiyetsizliğin yeni bir yüzü oldu. Savaşın sonuna doğru, Peggy ve Gady, hayatta kalmayı başaran tek akrabaları olan Londra’daki bir amcalarının yanına gönderildiler. Bu süre zarfında kardeşi İngiliz vatandaşlığı alarak oraya yerleşti, Peggy ise İsveç’e döndü ve vatandaşlık aldı. 1951 yılında oğlu Kim dünyaya geldi; gençlik yıllarında oyunculuk yapan Kim, Peggy’nin savaş sonrası kurduğu yeni hayatın en kıymetli parçalarından biri oldu. Peggy Parnass, Stockholm, Londra, Hamburg ve Paris’te eğitim aldı. Henüz on dört yaşındayken kendi geçimini sağlamaya başlamıştı; sahip olduğu dil bilgisiyle dil öğretmenliği yaptı, film eleştirileri yazdı, köşe yazarlığı ve polis için çevirmenlik görevlerinde bulundu. Oyunculuk yaptı, masallar çevirdi, yıllar boyunca sahneye çıktı ve kitaplarını seslendirdi. Almanya’da, İsviçre’de, Avusturya’da ve Lüksemburg’da tiyatrolarda sahne aldı. En uzun soluklu mesleki yolculuğu ise Konkret adlı aylık dergiye yazdığı mahkeme gözlemleriyle oldu tam 17 yıl boyunca adalet salonlarında yaşananlara kelimeleriyle tanıklık etti. Hamburg-St. Georg’daki evi, 1970’lerden itibaren onun hem yaşam hem de ilham alanı oldu. Duvarlarını Udo Lindenberg, Beatles ve şair Peter Rühmkorf gibi sanatçıların fotoğrafları süsledi. 2019’daki bir düşüşün ardından Hamburg’daki bir huzurevinde yaşamaya başladı.

Peggy Parnass birçok kez ödüllendirildi; 1979 yılında gazetecilikteki üstün başarılarından dolayı Joseph-Drexel Ödülü’nü, 1980’de Fritz-Bauer Ödülü’nü, 1998’de Biermann-Ratjen Madalyası’nı, 2005’te St.Georg Madalyası’nı, 2008’de Federal Liyakat Nişanı’nı, 2012’de Altın St.Georg Ejderhası’nı, 2020 yılında ise Hamburg Hansa Kenti'nin Altın Onur Madalyası’nı aldı.

Peggy Parnass, Giorgio Paolo Mastropaolo ile birlikte Hamburg’da Yahudiler ve Yahudiliğe ilgi duyanlar için kurulan “Mit2Wo” adlı Yahudi kültür ağı derneğinin kurucu ve onursal üyesidir. Bu dernek, Peggy’nin arzusuyla onun çalışmalarını ve ‘Mitsvot’u temel alan insanlık değerlerini sürdürmek amacıyla kurulmuştur. Derneğin adı, Yahudi ve Yahudi olmayan insanların yaşamını düzenleyen Mitsvot’tan (Kutsal T-nrı’nın emirleri) esinlenmiştir. Peggy ile ilk Mit2Wo Hamburg’un Challot-Projekt isimli etkinliğinde tanıştığımda o 96 ben ise 21 yaşındaydım. 96 yaşında olmasına rağmen gözleri ışıl ışıl ve hayat doluydu. Onun geleceğe ve insanlığa dair umut verici konuşmaları hâlâ daha kulaklarımda yankılanmaktadır. Halla ekmeği yaptığımız o etkinlikte onun ışığı tıpkı hallanın sembolize ettiği gibi insanları birbirine yaklaştırmış ve bağlamıştı. O gün 21 yaşındaki o genç umudu, mücadeleyi ve ne olursa olsun insanlıktan vazgeçmemeyi işte o yüce ruhtan öğrenmişti. Peggy’i 12 Mart 2025’te kaybettik ve şimdi Ohlsdorf Yahudi Mezarlığında ebedî istirahatgâhında dinlenmekte… Bu dünyada bizimle birlikte olmasa bile anısı ve o kısa birlikteliğimizde ondan öğrenmiş olduğum değerler yaşamım boyunca benimle yaşamaya devam edecek.

İşte Peggy Parnass’ın yaşamı bir enkazın altından filizlenen inatçı bir yaşam iradesidir. O, kayıpların gölgesinde büyümüş ama bu gölgeleri sanata, hafızaya ve direnişe dönüştürmeyi seçmiş bir kadındır. Acının suskunlukla mühürlenmesine razı olmamış, yazıyla, sesle, yüzleşmeyle direnmiştir. Holokost’un dilsiz bıraktığı bir kuşağın içinde, kelimeleriyle konuşan bir hafıza taşıyıcısıdır o. Onun hikâyesi, sadece geçmişi anmak için değil, bugün insanlık onurunu savunmak için de anlatılmalıdır. Çünkü Peggy Parnass bize, ne kadar derin olursa olsun hiçbir karanlığın umudu tamamen silemeyeceğini hatırlatır.

“Yehi Zihra Baruh”

"Onun hatırası kutsanmış olsun"

"Ölmeyeceğim, yaşayacağım ve Haşem’in işlerini anlatacağım."
— Teilim / Mezmurlar 118:17

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün