•Gazze´de yaşanan insanlık faciasını görüp de içi sızlamayan tek bir kişi bile yoktur. Ancak bu savaşı Hamas´ın başlattığını ve sürdürdüğünü de Arap devletleri dahil tüm dünya kabul etmiştir. Kuzey Yemen ve Türkiye hariç Hamas´ı kayıtsız şartsız destekleyen ülke kalmamıştır. İran bile vazgeçmiştir. Türkiye, eğer özelde Gazzelilerin genelde Filistinlilerin iyiliğini istiyorsa, İsrail´in dostu olduğunu dünya aleme ilan etmelidir. Bu dostluğun olmazsa olmaz şartlarından biri de Türkiye´nin yeni Suriye rejimine askeri konularda yardım etmekten vazgeçmesidir. Suriye´nin savaş gücü ne kadar zayıf olursa, hem kendisinin hem de Türkiye´nin başının belaya girme ihtimali o kadar az olur. İsrail´le dost olmak (zaten öyleydik) ya da en azından düşman gözüyle bakmamak, ABD ve AB´yi yanımıza almaktır. oEge Cansen - Sözcü
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
Yahudi Savaş Örgütü'nün son komutanı Marek Edelman, ayaklanmanın yıldönümü olan her 19 Nisan'da kimliği belirsiz bir kişiden bir buket sarı çiçek aldı.
Bojanczyk, "Çoğu zaman nergis olurdu çünkü nergis mevsimiydi. Ve bu buketi Varşova'nın Muranow semtindeki getto kahramanları anıtına bırakırdı, bugün bu anıtın karşısında Nergis Kampanyası'nı düzenleyen Polonya Yahudileri Tarihi Müzesi POLIN yer alıyor. Marek Edelman ile birlikte giderek daha fazla sayıda kişi bu anma jestini yaptı ve anıta sarı çiçekler bıraktı."
Marek Edelman 2009 yılında öldü, ancak hayatının sonuna kadar Polonya'da vicdanın sesi ve sorgulanmayan otoritelerden biri oldu.
Şişli Terakki Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü mezunu olan Teo Grünberg, doktora derecesini İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden aldı. 1960-1966 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nde felsefe dersleri verdi ve 1966 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin kadrosuna katıldı. O zaman ODTÜ Rektörü Kemal Kurdaş, çalıştığı fen fakültesinin dekanı Erdal İnönü idi.
ODTÜ’de uzun yıllar doçent ve profesör olarak seçmeli felsefe ve mantık dersleri veren, mühendislerin, mimarların, matematikçilerin, doğabilimcilerinin, sosyalbilimcilerin felsefi ufuklarını genişletmek için mücadele veren Teo Grünberg, 1983 yılında ODTÜ Felsefe Bölümü’nü kurdu. Yıllarca bu bölümde de dersler veren Teo Grünberg, 1983 yılından 1994 yılına kadar ODTÜ Felsefe Bölümü başkanı olarak görev aldı; yaşamı boyunca binlerce öğrenci yetiştirdi.
Teo Grünberg aynı zamanda mantık, sembolik mantık, dil felsefesi, epistemoloji, bilim felsefesi, ontoloji ve metafizik alanlarında çok değerli ve özgün eserler yazdı.
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/orsan-k-oymen/teo-grunberg-felsefe-ve-mantik-2320209
Suudi Arabistan Mısır'ın yapabildiğini tekrarlayabilecek mi?
1967 savaşı sonrası İsrail sınırları...
İsrail, Arap devletlerini yenmiş ve onurları kırılmıştı..
Ve ardından gururları okşayan Arap Birliğinin meşhur Hartum deklarasyonu, geldi.
1. İsrail ile barış yok
2. İsrail'le müzakere yok
3. İsrail'in tanınması yok
1979'da, İsrail ile Mısır bu gururlu duruşu yıktılar. Mısır Sina yarımadasını barışla geri aldı, İsrail'i de tanıdı.
Şimdi sırada, İsrail-Suudi Arabistan "normalleşmesi" var.
Suudiler bunu yapabilirler. Ama, tıpkı Mısır'la uzlaşıda olduğu gibi bir "ödüle" ihtiyaç var.
Başarılırsa, hem İsrail hem Suudiler yepyeni bir sabaha uyanacaklar.
Petrolün akış yönü, İran körfezinden Akabe'ye dönecek, bölgenin ticari ve yatırım haritası değişecek, stratejik güvenlik başka boyuta taşınacak, yeni ve üstün teknolojilerin mekanı değişecek, bölge rahatlayacak...
Evet, İsrail de bunu istiyor..
Ama bir "ödül" gerekli..
Filistin devleti meselesinin çözümü gerekli..
Aksi halde, tarih "kaçırılan bir fırsatı" yazacak, sadece..
https://x.com/AdelinaSfishta/status/1913302046943613335
1948’den beri İsrail’in Türkiye’ye sadece faydası olmuştur. Irak ve Suriye hatta
İran için aynı şey söylenemez. İsrail, haksız kurulmuş bir devlettir. Amenna.
Burada Yahudi ve Arapların birlikte yaşadığı bir Filistin Devleti varlığını
sürdürmeliydi. Olmadı, olamadı. Geldik bugüne. Çözüm iki halkı tek devlettir.
Merkezi yönetimi Yahudilerde olan, ama içinde Arapların eşit vatandaşlar olarak
yaşadığı bölgeler olan bir İsrail, Orta Doğu’nun değişmeyecek gerçeği olacaktır.
Gazze’de yaşanan insanlık faciasını görüp de içi sızlamayan tek bir kişi bile
yoktur. Ancak bu savaşı Hamas’ın başlattığını ve sürdürdüğünü de Arap
devletleri dahil tüm dünya kabul etmiştir. Kuzey Yemen ve Türkiye hariç Hamas’ı
kayıtsız şartsız destekleyen ülke kalmamıştır. İran bile vazgeçmiştir. Türkiye, eğer özelde Gazzelilerin genelde Filistinlilerin iyiliğini istiyorsa, İsrail’in dostu
olduğunu dünya aleme ilan etmelidir. Bu dostluğun olmazsa olmaz şartlarından
biri de Türkiye’nin yeni Suriye rejimine askeri konularda yardım etmekten
vazgeçmesidir. Suriye’nin savaş gücü ne kadar zayıf olursa, hem kendisinin hem
de Türkiye’nin başının belaya girme ihtimali o kadar az olur. İsrail’le dost olmak
(zaten öyleydik) ya da en azından düşman gözüyle bakmamak, ABD ve AB’yi
yanımıza almaktır.
https://www.sozcu.com.tr/savas-severlik-p163712
Türkiye’de Yahudilere yönelik düşmanlık, tarihsel bir temele dayanmaktan ziyade, ideolojik önyargılar, siyasi olaylar ve küresel propaganda nedeniyle gelişmiştir. Bu düşmanlık, çoğunlukla halk arasında Filistin meselesi üzerinden şekillenmiş ve Yahudilere yönelik genel bir olumsuz algıya dönüşmüştür. Ancak bu algının tarihsel gerçeklikle örtüşmediği açıktır
(…) Türkiye’de Yahudi düşmanlığı ve Arap kardeşliği algısı, tarihsel gerçeklerle örtüşmemektedir. Yahudiler, Türklerin dostu olmuş; Araplar ise çoğu zaman çıkarlarına göre hareket ederek Türklerle olan bağlarını zayıflatmıştır. Bu gerçekler ışığında:
Yahudilere yönelik düşmanlık önyargılardan arındırılmalı ve Türk-İsrail dostluğu güçlendirilmelidir.
Araplarla olan ilişkiler ise daha gerçekçi bir temelde yeniden değerlendirilmelidir.
Bu soruların net cevapları, Türklerin tarih boyunca kimden zarar gördüğünü ve kimden dostluk gördüğünü anlamak için önemlidir. Türkler, çıkarlarını koruyan, dürüst ve karşılıklı saygıya dayalı ilişkilere öncelik vermelidir.
https://haberiniz.com.tr/kose-yazari/atsizburucu/yazi/turkiyedeki-yahudi-dusmanliginin-sebebi-nedir/
İsrailli gazeteci Herb Keionon’un Türk bürokrasisi hakkındaki bir gönderisine rastladım geçenlerde. Keinon’un görüşlerinin pek çoğuna katılmasam da bence çok iyi bir noktayı yakaladı. Özellikle ülkemizde “İsrail” kelimesinin artık bir gündem saptırma aracı olduğundan mütevellit mevcut gündemi görmezden gelmenin farklı bir biçimi olduğuna değiniyordu. Bu İsrail için yeni bir şey değil.
İsrail’in kuruluşundan bu yana Orta Doğu’da işler çok karışık. Arap Ligi hiçbir zaman İsrail’i istemedi ve bu uğurda pek çok savaş gerçekleşti. 1948’den bu yana devam eden Arap-İsrail savaşlarının Arap Siyaseti için mühim bir etkisi oldu: Her şeyin suçlusu Yahudilerdi!
Bugün Arap Liginden bahsedemememizin temel sebeplerinden birisi budur. Arap ülkeleri kendi Yahudi nefretlerinde boğuldular. Bu aslında devletlerde pek sık rastlanan bir şeydir: Siyasi takıntı.
8 Ekim saldırılarının ardından Türkiye’de çok geniş bir kamuoyu oluşması beni hem mutlu etmişti hem de çok üzmüştü zira bu kalabalık toplulukların Anti-Semitizme kaydığı ve “İsrail-Yahudi” kelimelerini bir afyon olarak kullandıkları çok açıktı. Üstüne üstlük buna dini temeller aramaları ve Yahudiler hakkındaki hadislerin/ayetlerin bağlamlarından koparılıp sadece bir nefrete yöneltilmesi çok canımı sıkmıştı. Yahudilerin de “Ehli Kitap” hatta ondan da önce bir “Âdemoğlu” olduğu gerçeğini hiçbir zaman unutmamamız gerektiğine inanıyorum.
Medya ve çoğunluk, Gazze çatışmasını kendi lehine kullanmak istiyor. Kalabalıkları bu olaylarla oyalamayı ve bütün odağı “Yahudi’ye” kanalize etmek istiyorlar.
https://www.gencgazete.net/juden
Türkiye, kışkırtmalara prim vermedi ama İsrail’e gereken uyarılar yapıldı. Türkiye ile İsrail istihbarat servisleri görüşmelere başladı. İlk toplantı Bakü’de yapıldı. Temel konu iki ülke arasında çatışmasızlık mekanizmalarının oluşturulması ve ihlallerin durması. Biz, Suriye’de Rus savaş uçağının düşürülmesinden sonra iki ülke arasında “çatışmasızlık mekanizmasını” kurduk ve çok verimli bir şekilde kullandık. CIA aparatı olan FETÖ, Türkiye ile Rusya’yı savaşa sokmak için tuzak kurmuştu ama iki ülke bu tuzağa düşmedi. Tam tersine ilişkilerimiz daha da güçlendi.
Görüşmeler sırasında İsrail heyeti diplomatik ve saygılı bir dil kullanmış. “7 Ekim’den sonra güvenlik konseptimiz değişti. Bölgede kimseye güvenmiyoruz” bakış açısını yansıtmışlar.
Türkiye ise onlara, “Bu tür saldırıların İsrail’in güvenliğini sağlamayacağı, sonuçta bu saldırıların yeni Şam hükümeti üzerinde baskıyı artıracağı, olası bir savaşa milis güçlerin karışabileceği ve bu durumda İsrail’in daha da zora girebileceği” uyarısında bulunmuş.
Havada uçuşan haberlere itibar etmemek gerekiyor. Sahada İsrail - Türkiye arasında bir çatışma yaşanmamış. “Palmira’da vurulan bir üstte Türk mühendisler öldü” şeklindeki haberler ise gerçeği yansıtmıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=7pMLDxy4Bbw
İsrail, Gazze'de kapsamlı işgale hazırlanıyor...
Gazze'nin en az % 50'si İsrail ordusu tarafından kontrol edilecek..
Mevcut durum:
İsrail; Filedelfiya koridoru ile Gazze'den Mısır'a etkileşimi, Netzarim koridoru ile Güney Kuzey Gazze etkileşimini kontrol altına almıştı. Bir ay kadar önce HanYunus'la Refah arasına 1 tümen da ha soktu ve Morag Koridorunu oluşturdu.
Rehine-tutuklu değişimi çıkmaza girince, İsrail daha kapsamlı bir işgali gündeme aldı.
Bölgeye ilave tümenler sokulacak ve kontrol edilebilir, HAMAS'ı sınırlandırabilir, "askeri gettolar" oluşturulacak.
https://x.com/AdelinaSfishta/status/1913948080023674919
Türkiyeli Yahudi ailenin ferdi olarak mayıs 1943’te istanbul’da dünyaya geldi. istanbul üniversitesi’nde klasik arkeoloji dalında lisans eğitimi ardından, abd’de yakın doğu medeniyetleri üzerine yüksek lisans ve doktorasını tamamladıktan sonrasında ülkeye geri dönüp askerlik hizmetini yerine getirdi. ardından, tel aviv üniversitesi arkeoloji ve eski yakın doğu araştırmaları bölümün’nde öğretim görevlisi olarak klasik öncesi anadolu arkeolojisi dersleri verdi. bu bölümün uzun yıllar başkanlığını yanında, uluslar arasında bilinen arkeoloji enstitülerinin müdürlüklerini ve yayınlaranın genel yayın yönetmenliğini yaptı. bu görevlerini emekli olana karar sürdürdü.
türkiye’de gerçekleştirdiği etnoarkeolojik araştırmalarını (ethnoarchaeology of anatolia) anadolu’nun etnoarkeolojisi adıyla 2000 yılında kitaplaştırdı. kitabı 2007 yılında türkçe yayınlandı.
daha sonra, etnoarkeolojik araştırmalarını 2001 yılında arjantin, uruguay, peru, bolivya, şili, ekvador ve brezilya’da sürdürdü. bu ülkelerde köklü yerel geleneklerin, özellikle şamanizm öğeleri içeren spiritüel inanışların ve karşılaştırılabilir tarih öncesi verilerin uygulanabilirliklerinin yorumlanmasını açıklayıcı örneklerle ölçen manevi inançların varlığını gözlemledi.
bir ömür bizim ve başka ülke halklarının antik ve etno kültür tarihini otaya çıkarmadaki çabası eşsizdir.
https://eksisozluk.com/jak-yakar--7969870
Rosella Ennekavi Karabacak’ın derlediği tarifler, Hülya Ekşigil’in anlatımıyla İstanbul Sefarad mutfağının zarif ve köklü geleneklerini modern evlerdeki sofralara taşıyor. Beyaz Kiraz Reçeli, Rosella Karabacak’ın annesi Ester Ennekavi’nin yıllar boyunca dostlarını ağırladığı sofralardan süzülen, kuşaktan kuşağa aktarılan aile tariflerini bir araya getiriyor. Sirmaison markasının kurucusu Rosella Karabacak, sofra sanatından ev dekorasyonuna kadar uzanan geniş bir yelpazede yıllara dayanan deneyimini bu kitapta bir araya getiriyor.
Adını Ester Ennekavi’nin ünlü Beyaz Kiraz Reçeli tarifinden alan kitap, pırasa köftesi, erikli balık gibi özgün lezzetlerin yanı sıra, İstanbul’un çok kültürlü sofra geleneğine dair derin bir mutfak hafızası sunuyor. Karabacak kitap için, “Hem bir hatıra hem bir miras hem de nesilden nesle aktarılacak bir sofranın sesi olsun istedim.” diyor.
https://vogue.com.tr/kitap/rosella-karabacak-beyaz-kiraz-receli-kitabi-bir-mutfak-mirasinin-hikayesi
Bir X hesabı tarafından 13 Nisan 2025 tarihinde paylaşılan bir videonun İsrail polisinin Filistinli bir çocuğu boğarak öldürdüğünü gösterdiği iddia edildi.
44 binden fazla kez görüntülenen paylaşım 1.800 beğeni almış ve 2 binden fazla kez yeniden gönderilmiş.
44 binden fazla kez görüntülenen paylaşım 1.800 beğeni almış ve 2 binden fazla kez yeniden gönderilmiş.
İddia YANLIŞ
Görüntüler Kudüs’teki ABD Büyükelçiliği önünde değil, 2015 yılında İsveç’in Malmö kentindeki tren istasyonunda kayda alınmış.
Gazze’de işgal ve Savaş, Tel Aviv’de Tasfiye
Gazze’ye yönelik işgal operasyonunu bir “ulusal birlik” bahanesiyle sürdüren Başbakan Netanyahu, İsrail siyasetini ve kurumlarını geri dönülmez biçimde paramparça etmeye devam ediyor. Askeri başarı kisvesi altında ilerleyen bu operasyon, içeride hukuk devletini, kurumlar arası dengeyi ve özellikle güvenlik bürokrasisinin bağımsızlığını hedef alan bir siyasi mühendisliğe dönüştü. Gazze’de işgalin ve savaşın dumanı yükselirken, Tel Aviv’de devletin omurgası sayılan istihbarat ve yargı kurumlarının temeli sarsılıyor. Netanyahu, siyasi bekasını kurtarmak için artık sadece koalisyon ortaklarına değil, doğrudan güvenlik bürokrasisine savaş açmış görünüyor.
Şin Bet Başkanı’nın olası istifası ve buna ilişkin yeminli beyanname tartışması, İsrail’in “derin devletiyle” yüzleştiği bir kırılma anına işaret ediyor. Artık mesele sadece bir güvenlik kurumunun başındaki ismin değişimi değil; mesele, devletin güvenlik aklının siyasetin çıkarcı kollarına teslim edilip edilmeyeceği. Yüksek Mahkeme’ye sunulacak yeminli beyan, Şin Bet’in sadece hükümetle değil, devletin geleceğiyle de hesaplaşması anlamına geliyor. Bu gelişmeler, bürokrasi-yargı-istihbarat üçgeninde büyüyen bir güvensizlik krizini açığa çıkarırken, Netanyahu’nun iktidarda kalmak uğruna her kurumu kullanmaya –ve tüketmeye– hazır olduğunu da gözler önüne seriyor.
https://x.com/cetiner_cetin/status/1913818810726986232
Başlangıçta, Netanyahu’nun talebiyle üst düzey İsrailli yetkililer, ABD’li muhataplarına, yeraltındaki nükleer tesislere yönelik bir İsrail komando baskını ve hava bombardımanı kombinasyonu içeren bir plan sundu. İsrailliler, bu operasyonda Amerikan uçaklarının da rol almasını umuyordu.
Ancak İsrailli askeri yetkililer, komando operasyonunun ekim ayından önce hazır olamayacağını belirtti. Netanyahu ise daha hızlı bir harekât istiyordu. Bu nedenle İsrailli yetkililer, yine ABD desteği gerektirecek kapsamlı bir hava bombardımanı planına yöneldi.
Bazı ABD'li yetkililer başlangıçta İsrail planlarını değerlendirmeye daha açıktı. ABD Merkez Kuvvetler Komutanı General Michael E. Kurilla ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Waltz, Trump’ın desteği halinde ABD’nin İsrail saldırısına nasıl destek verebileceğini tartıştı.
ABD, Yemen'deki İran destekli Husilere karşı savaşını yoğunlaştırırken, Kurilla Beyaz Saray’ın onayıyla Ortadoğu'ya askeri ekipman ve uçak sevk etti.
Gönderilen tüm ekipman, Husilere yönelik saldırılarda kullanılabilecek şekilde konuşlandırıldı. Ancak ABD'li yetkililer, bu silahların İsrail’e İran’a karşı verilecek olası destek için de hazır bulundurulduğunu belirtti.
Trump’ın İsrail’in askeri hamlesine destek vermeye açık olduğuna dair işaretler vardı. ABD, uzun süredir İran’ı Husilere silah ve istihbarat sağlamakla suçluyor. 17 Mart’ta Trump, Husilere saldırılarını durdurmaları çağrısında bulunurken İran'ı da hedef aldı ve "Husiler tarafından atılan her kurşun, İran'ın silahları ve liderliği tarafından ateşlenmiş sayılacak" dedi. Trump, İran’ın sorumlu tutulacağını ve “sonuçlarının ağır olacağını” yazdı.
Ancak Trump yönetimi içinde bazı yetkililer İsrail planı konusunda şüpheci olmaya başladı.
Bu ay düzenlenen bir toplantıda Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard, Amerikan silahlarının bölgedeki birikiminin İran'la istenmeyen bir çatışmayı tetikleyebileceğine ilişkin yeni bir istihbarat değerlendirmesi sundu.
https://gazeteoksijen.com/new-york-times/nyt-trump-israilin-irana-saldirma-planini-reddetti-239790
Fransız çift Jean ve Jeanne Philippeau, II. Dünya Savaşı sırasında üç Yahudi çocuğunu saklayarak hayatlarını tehlikeye attılar: Arlette Testyler-Reimann, kız kardeşi Madeleine ve Simon Windland.
Vendôme belediyesi başlangıçta 28 Mayıs 2025'te onları onurlandırmak için bir tören planlamıştı ancak "toplumlarımızda özel hassasiyetler uyandıran karmaşık bir jeopolitik bağlam" gerekçesiyle bu plandan vazgeçti.
Fransa'daki antisemitizm artık o kadar şiddetli ki Fransızlar, çocukları kurtarmak için her şeyi riske atan kendi vatandaşlarını -Yahudi olmayanları- bile onurlandıramıyor. Ne kadar aşağılık.
Bay ve Bayan Philippeau'nun, Vendôme belediye binası çalışanlarının toplamından daha fazla cesareti vardı.
https://x.com/HenMazzig/status/1912881224915313138
Ünlü yazar Filip David (14-1940) 2025 Nisan'da Belgrad'da öldü. David, Arnavutçaya çevrilmiş olanlar da dahil olmak üzere çok sayıda eser bıraktı. 1938'larda Sırbistan'ın başkenti Belgrad'ı terk eden diğer yazarların aksine David, devlet milliyetçiliğine ve savaş çığırtkanlığına karşı sesini açıkça yükselterek bu şehirden ayrılmadı.
https://www.koha.net/tr/shtojca-kulture/te-jesh-hebre-ne-beograd