12 Nisan sabahı, Kaz Dağlarının sisli sessizliğinde gözlerimi açtığımda, gökyüzünde yaklaşan Neptün’ün Koç burcuna geçişinin etkilerini hissediyordum. Bedenim şehirden uzakta, ama ruhum tarihin tam ortasında gibiydi. Güre’nin kadim toprağında, Truva’nın efsanevi gölgesinde üç günlük bir inzivaya çekildim. Sessizlik, ateş ve suyla bir arınma… Bu, yalnızca benim değil, kolektif bilincimizin de bir arınmasıydı.
Bu inzivaya gelmemin amacı, gökyüzünün yeryüzüne fısıldadıklarını dinlemekti. Mart boyunca yaşadığımız tutulmalar, gezegen dizilimleri ve enerji geçişleri, sembollerle dolu bir hikâye anlatıyordu. O hikâyeyi anlamak için en uygun yerin, Homeros’un ‘altın sisli İda Dağı’ dediği bu mitler toprağı olduğuna inandım.
Ve işte o günlerde, zihnimde bir efsane yeniden canlandı: Altın Elma hikâyesi.
Altın Elma: Bir mit değil, içsel bir sınav
Kaz Dağlarında tanrıçalar arasında geçen ‘Altın Elma’ rekabetini hatırlayalım. Eris’in ortaya attığı ‘en güzel olana’ yazılı elma, Hera, Athena ve Afrodit’i birbirine düşürür. Seçim hakkı Paris’e verilir. O da elmayı, kendisine dünyanın en güzel kadını Helena’yı vadeden Afrodit’e verir. Sonuç? Truva Savaşı.
Ama bu sadece aşk uğruna çıkan bir savaş değil. Bu, insanın iç dünyasındaki seçimleri temsil eden bir metafor. Güç (Hera), bilgelik (Athena) ve aşk (Afrodit) arasında her birimiz, her gün seçimler yapıyoruz. Ve her seçim, bir yol ayrımı yaratıyor.
Altın Elma, arzular ile hakikat arasındaki sınavı simgeliyor. Paris’in seçimi, içimizdeki arzuların nasıl kaderimizi yönlendirdiğine ayna tutuyor. Truva’nın yıkımı, bilinçli ya da bilinçsiz kararlarımızın toplumsal ve bireysel yansımalarını simgeliyor.
Günümüzdeki Truva Savaşları nerede?
Bugün Truva savaşları belki surların arasında değil, ama ekranların ardında, dijital sistemlerde, politik arenalarda yaşanıyor. Seçimler, yalnızca bireysel değil; toplumsal kaderleri de etkiliyor. Tıpkı Paris’in bir tek seçimle savaşı başlatması gibi, biz de her gün yaptığımız seçimlerle dünyayı şekillendiriyoruz.
Ve Paris kim? Belki sensin. Belki benim. Belki hepimiziz. Her gün, güzellik, güç ya da bilgelik arasında karar verirken, o Altın Elma’yı kime uzattığımızı belirliyoruz.
Truva filmi ve modern mit yorumları
Wolfgang Petersen’in yönettiği Truva (2004) filmi, bu efsanenin modern bir yeniden anlatımı. Filmde dikkat çeken unsur, savaşın tanrılar değil, insanların kararlarıyla başlamış olması. Bu da bize seçim sorumluluğunun bizde olduğunu hatırlatıyor. Enerjiler var ama yönü biz belirliyoruz.
Paris’in seçimi bir medeniyeti nasıl etkilediyse, bugün liderlerin, toplumların ve bireylerin tercihleri de benzer ölçüde dönüştürücü olabilir. Kelebek etkisi artık bireylerin elinde… Bu da bizi 2025 gökyüzü olaylarına getiriyor.
Gökyüzü ve yeryüzü: 2025’in astrolojik mesajı
2025’in ilk yarısında yaşanan tutulmalar, Koç ve Kova burcundaki gezegen geçişleri bizlere şu soruları sorduruyor:
‘Ben kimim?’, ‘Ne uğruna savaşırım?’, ‘Gerçek gücüm nedir?’
Koç’un cesaretiyle, Kova’nın vizyonu birleştiğinde, büyük toplumsal değişimlerin tohumları atılabilir. Ancak bu yeni düzenin doğabilmesi için, önce içimizdeki ‘savaşları’ tanımamız gerekiyor.
Altın Elma hâlâ ortada. Bu kez daha büyük sorular için: Kolektif bilincimizde neyi seçeceğiz? Gücün peşinde mi koşacağız, yoksa sevgiyi mi inşa edeceğiz?
Kaz Dağlarından bir mesaj: Elma kimin?
İnzivamın son sabahında Kaz Dağlarından inerken tek bir soru yankılandı içimde: “Eğer bugün yeniden o elmayı Paris’e verselerdi, bu sefer neyi seçerdi?”
Ama artık Paris bir kişi değil. Paris sensin. Benim. Biziz.
O Altın Elma artık ellerimizde. Güzelliği, gücü ya da bilgeliği seçmek yerine, belki bu kez barışı, şefkati, sevgiyi seçebiliriz.
Ve belki bu sefer Truva yanmaz… Ne dersiniz?