'AZNAVOUR' 44. İstanbul Film Festivali'nin başarılı bir müzikal biyografisi

Filmde yetenekli söz yazarı, besteci, zorlukları aşarken sayısız başarısızlığa rağmen, kırılgan ama yıkılmaz, tüm zamanların en ölümsüz şarkıcılarından birinin yükseliş öyküsünü izliyoruz. Aznavour´u 20´li yaşlardan 50´lerine kadar canlandıran Tahar Rahim kariyerinin en başarılı performanslarından birini çıkarıyor. Yazımda hayatımın en renkli konserimden de söz edeceğim.

Viktor APALAÇİ Sanat
23 Nisan 2025 Çarşamba

‘MONSİEUR AZNAVOUR’

Yön ve Sen: Mehdi İdir

Grand Corps Malade

Gör: Brecht Goyvaerts

Kur: Laure Gardette

Oyn: Tahir Rahim - Bastien Buoillon - Marie-Julie Baup - Camille Moutawakil - Lionel Cecilio - Petra Silander - Rupert Wynne-James - Victor Meutelet

Şahnur Vağenag Aznavuryan adıyla 1924’te Paris’te doğan şarkıcı, söz yazarı, besteci, oyuncu Charles Aznavour’un hayatına odaklanan ‘Monsieur Aznavour’, Mehdi İdir ve Grand Corps Malade tarafından yazılıp yönetilen bir müzikal biyografik drama. Ermeni bir göçmen ailenin oğlu olarak Fransa’da sevilen bir figür statüsünü pekiştiren şarkıcının, kariyerinin yükselişine kadar hayatına konu olan filmin yapımcılığını, Aznavour’un kızı Katia ile evli Jean-Rachid Kallouch üstlenmiş. Efsanevi Fransız- Ermeni şarkıcının sıfırdan şöhrete, zaferlerinden başarısızlıklarına uzanan serüvenini konu alan filmin yönetmenleri, sadece iki uzun metrajlı filmi yöneten, şöhretini TV dizilerine borçlu olan Mehdi İdir ve sadece bir uzun metrajlı film yapan, TV dizileriyle tanınan Grand Corps Malade. Film, Aznavour’un çocukluğundan başlayarak, piyanist Pierre Roche ile tanıştıktan sonra şöhrete yükselişine, Paris’ten New York’a uzanan sıra dışı yolculuğunu anlatıyor.

Renkli bir Aznavour anım

‘Aznavour’ filmini izlerken, 40 yıl önce bir Cannes Film Festivali sırasında yaşadığım olağanüstü bir konseri hatırladım. Festival Sarayının Ambassadeures Salonunda, yarışmadaki bir Fransız filminin promosyonu için verilen bir yemek için davetiye gelmişti. Charles Aznavour’un konser vereceğini bilmeden resepsiyona katılmıştım. Bir saati aşan görkemli konserde sırılsıklam terleyen Aznavour’un smokin ceketini ve papyonunu fırlatıp attığını, elinden eksik etmediği beyaz mendilini değiştirdiğini ve yüksek bir tabureye oturup konserini tamamladığını hatırlıyorum. O yıllarda festivali takip eden gazeteci sayısı, son yıllardaki gibi 4 bin değil, sadece 900 idi. Festival Sarayının basın bölümündeki posta kutumuzda, her gün yapılan resepsiyon ve kokteyller için davetiyeler bulurduk. Bazen aynı saatlere denk düşen iki davetin birinden çıkar diğerine giderdik. Festival boyunca lokantada para harcayan basın mensuplarını adeta döverlerdi.

Bir festival sırasında Cannes’a o yıl jüri üyeliği için gelen Jean-Pierre ve Luc Dardenne kardeşlerle aynı masaya düşmüştüm. Majestic Otelinde verilen bir resepsiyonda iki Altın Palmiyeli Belçikalı yönetmenle kısa bir sohbet şansı bulmuştum. 1983’te Carlos Saura’nın ‘Carmen’ filmi için verilen davetin yemekleri İspanya’dan gelmişti. Martinez Oteli’ndeki resepsiyonda ilk kez paella yemiş, sangriya içmiştim. Gece, Saura’nın ‘Kanlı Düğün / Bodas de Sangre’ filminde de oynayan, ‘Carmen’in başrol oyuncusu Antonio Gades’in görkemli bir Flamenko şovuyla noktalanmıştı. Moujins’deki bir öğle yemeğinde, ‘Capri C’est Fini’ ile ünlenen 60’lı, 70’li yılların idol şarkıcısı Hervé Vilard tam karşıma oturmuştu. ‘Aznavour’ filmine dönecek olursak, Edith Piaf’ın elinden tutmasıyla ‘Les Compagnons de la Chanson’ turnesine ‘Kaldırım Serçesi’ ile katılan, NY Carnegie Hall’da, Paris Olympia’da konserler veren, dünya çapında 180 milyondan fazla plak satan ikonik şarkıcı Charles Aznavour, o gece Ambassadeurs Salonundaki davetlilere görsel ve işitsel bir şölen sunmuştu. Aznavour’u Cannes ana yarışmasına jüri üyesi olarak geldiği 1986’da da görmüştüm. O yıl Roland Joffe’ye ‘Misyon / The Mission’ filmine Altın Palmiye Ödülü veren, Sydney Pollack başkanlığındaki jürinin bir üyesiydi.

‘Monsieur Aznavour’ filmi sanatçının sinema kariyerinden bahsetmiyor. Yeni Dalga Akımı’nın kurucularından François Truffaut’nun ‘Tirez Sur Le Pianiste’ (1960) cinayet gerilim dramasında başrolü oynayan Charles Aznavour 75 filmde oynadı. Bunların en ünlüsü Kanadalı Ermeni yönetmen Atom Egoyan’ın ‘Ararat’ (2002) filmiydi. Gürcistan doğumlu babası Michael Aznavourian şarkıcı, annesi Adapazarı doğumlu Knar Baghdasarian ise oyuncuydu. Paris’te Caucase adlı lokantalarıyla hayata tutunmaya çalışan bu yoksul ailenin II.Dünya Savaşı yıllarında Alman işgali sırasında hayatları zora girmişti. Baba Michael ve Charles’ın ablası Aida, Yahudileri Nazilerden korumaya ve saklamaya çalışmışlardı. Direniş örgütleriyle yaptıkları iş birliği iki kardeşe Raoul Wallenberg Ödülü’nü getirmişti.

Ünlü müzisyenler resmigeçidi

Charles Aznavour Fransa’nın Sinatra’sı olma yolunda ilk adımları piyanist Pierre Roche (Bastien Bouillon) ile tanıştıktan sonra attı. Yazdığı sözlerden ortağı beste yapıyor, ikisi kabarelerde seslendiriyorlardı. 1947’de elinden tutan Edith Piaf’ın (Marie-Julie Baup) kendisini ‘Les Compagnons de la Chanson’ turnesine dâhil etmesiyle, izleyiciden pek fazla ilgi görmedi. Ancak ‘Kaldırım Serçesi’ onu Amerika’ya davet edince ilk kontratlarını yapmayı başardı. 1955’te Sidney Bechet’nin açılış sanatçısı olarak çıktığı Olympia’da yuhalanmasına rağmen, ünlü yapımcı Eddie Barclay’in elinden tutmasıyla şansı dönmeye başladı. ABD’de Frank Sinatra (Rupert Wynne-James) ile, Fransa’da Gilbert Bécaud (Lionel Cecilia), Johnny Hallyday (Victor Meutelet) ile tanıştı. ‘Les Comediens’, ‘Et Poutant’ gibi başarıları kendisine NY’ta Carnegie Hall’un kapılarını açar, Frank Sinatra ile aynı ücreti almaya hak kazanır. Yaptığı üç evlilikten altı çocuk sahibi olan Aznavour, hayatının kadını İsveçli manken Ulla Thorsell (Petra Silander) ile tanışıp son evliliğini yapar, çoluk çocuğa kavuşur, 94 yaşındaki ölümüne kadar birlikteliğini sürdürür.

Filmde, yetenekli söz yazarı ve besteci, zorlukları aşarken sayısız başarısızlığa rağmen, kırılgan ama yıkılmaz, sanatına sonuna kadar adanmış, tüm zamanların en ölümsüz şarkıcılardan birini izliyoruz. Tabii bu yolculuğu sırasında yolu kesişen Edith Piaf, Charles Trenet, Gilbert Becaud, Johnny Hallyday gibi efsanelerle yaşadıklarına da tanıklık ediyoruz. Gençliğinde alışılmadık ses tonuyla çevresi başarısından şüphe ederken sarsılmaz bir hırsla hareket eden Charles her riske katlanmayı kabul eder. Fransız şansonunun ikonuyken, Edith Piaf nihayet onun farkına varıp şans verdiğinde, yeteneğiyle bu fırsatı değerlendirir. Sadece bir sanatçının yükseliş öyküsü olmayan, izleyicisine 133 dakikalık bir müzik şöleni sunan filmde, Aznavour ile düet yapan bazı ünlüleri de izliyoruz. Piaf’ın dışında kendisine bir şarkı yazdığı, ‘Fransız rock’n’roll’unun babası’ olarak bilinen Johnny Hallyday, yazdığı bir besteyi beraber seslendirdiği Frank Sinatra bu vesileyle ekrana geliyor.

Aznavour’un düet yaptığı sanatçılar arasında Mireille Mathieu, Sting, Nana Mouscouri, ‘Quiet Love’ı birlikte seslendirdiği Liza Minelli, ‘Toi et Moi’ ile harikalar yarattığı Céline Dion da vardı.

Müzikal biyografi filmi olarak ‘Monsieur Aznavour’un, Olivier Dahan’ın iki Oscar Ödüllü Marion Cotillard’ı En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu yapan ‘Kaldırım Serçesi / La Mome’ seviyesini yakalayan bir film olduğunu söyleyemeyiz. Ancak sinemada deneyimi olmayan iki senarist-yönetmenin elinden çıkma film, vasat sinematografisine rağmen izleyiciye hoşça vakit geçirtiyor. Bu başarıda filmin yükünü omuzlarında taşıyan başroldeki Tahar Rahim’in payı var. 43 yaşındaki Belford doğumlu Fransız aktör, Aznavour’u 20’li yaşlardan 50’lerine kadar canlandırmak için aylarca piyano ve vokal eğitimi almış. Tahar Rahim filmde, ‘La Boheme’, ‘Emmenez-Moi’, ‘Je Me Voyais Déja’ dâhil olmak üzere Aznavour’un bazı şarkılarını canlı olarak seslendiriyor. Filmin 30 kişilik makyaj ekibinin olağanüstü çalışmasıyla Aznavour’a benzetilen, tanımakta zorluk çektiğimiz Tahar Rahim, sanatçının jestlerini, mimiklerini taklit etmedeki becerisiyle, ‘Yeraltı Peygamberi / Un Prophete’ten bu yana kariyerinin en başarılı performansını çıkarıyor.

‘Aznavour / Monsieur Aznavour’ 16 Mayıs’ta vizyona girecek.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün