Estetikçi

Köşe Yazısı
3 Ekim 2018 Çarşamba

Geçtiğimiz ay, ABD kadınlar tenis turnuvasını Japon tenisçi Naomi Osaka kazandı. Oysa turnuva sonrasında konuşulan kişi 20 yaşındaki Osaka değil, 37 yaşındaki rakibi Serena Williams oldu. O kadar ki, Japonya’ya ilk ‘Grand Slam’ zaferini tattıran Osaka’nın başarısı gölgede kaldı diyebiliriz. Bunun nedeniyse Serena Williams’ın maçtaki sportmenlik dışı davranışlarıydı. Ödül töreninde Osaka gözyaşlarını tutamadı ve “Herkesin Serena’yı desteklediğini biliyordum. Kazandığım için özür dilerim. Serena’yla karşılaşmak hep hayalimdi, teşekkürler Serena” diyerek, hafiften ironik bir konuşma yaptı.

Bugüne dek 23 ‘Grand Slam’ turnuvasını kazanan Serena Williams, bundan tam bir yıl önce anne olmuştu. ABD Açık Turnuvasında 24. ‘Grand Slam’ şampiyonluğunu kazanmak ve tüm zamanların en iyi tenisçisi unvanıyla taçlandırılmak mutlaka en büyük arzusuydu. Ama olmadı. Olamadı.

Ünlü tenisçi hırsını önce raketinden, sonra da hakemlerden çıkardı. Maç sonunda yaptığı açıklamayla müsabaka hakeminin tutumunu kendisinin kadın olmasına bağlayan Serena, hakemleri cinsiyet ayrımcılığı yapmakla suçladı. Cinsiyet ayrımcılığına ve ırkçılığa karşı söylemleriyle bilinen Serena’ya çeşitli çevrelerden destek gelmekte gecikmedi. Ne var ki Serena’nın çirkin hırçınlığına tüm dünya tanık olmuştu.

Avustralya’da yayınlanan The Herald Sun gazetesinin çizeri Mark Knight da maçı izleyenlerdendi. Hemen fırçasına sarılarak olayı karikatürleştirdi. Ama Serena’yı hışımla parçaladığı raketinin üzerinde tepinirken çizdiği karikatür, gazetesinde yayınlanır yayınlanmaz kızılca kıyamet koptu! Karikatür iğrenç ve ırkçı bulundu. Knight sosyal medyada kelimenin tam anlamıyla linç edildi. Karikatürü kınayanlar arasında Amerikan insan hakları savunucusu Jesse Jackson, İngiliz yazar JK Rowling ve çok sayıda spor yayıncısı, gazeteci ve aktivist vardı.

Mark Knight, tepki karşısında karikatürünün cinsiyet ya da ırkla ilgisiz olduğunu, maçta yaşananları mizah diliyle yansıttığını söyledi. Tepkilerin artması üzerine gazetenin editörü, “Ünlü bir tenisçi, bütün dünyanın önünde sinir krizi geçirdi, karikatürcü bunu çizdi” diyerek Knight’a sahip çıktı.

Avustralyalı karikatürcünün başına gelenler, bana yıllar önce Fransa’da yaşadığım bir olayı anımsattı. Nantes kentinin şirin bir kasabası olan Carquefou’da bir karikatür şenliğine davetliydim. Adettendir, bu gibi etkinliklerde konuk sanatçıya sergisiyle birlikte stand açılır. Böylelikle festival boyunca ziyaretçiler sanatçılarla sohbet ederken, bir yandan da hatıra amaçlı bir şeyler çizdirir.

Bu işin en güç kısmı portresini çizdirmek isteyen ziyaretçilerdir. Editoryal karikatürcü, ünlü birini çizmek için bazı kodlar kullanır, benzetmek şart değildir çünkü okur artık o kodları ezberlemiştir. Örneğin Trump için oval bir şeklin üzerine sarı bir ibibik ve upuzun bir kırmızı kravat çizmek yeterli olabilir, ama karikatürcü karşısındaki kişiyi hayatında ilk kez görüyor ve kişisel özelliklerini bilmiyorsa ne yapar? Elinden geldiğince fiziksel özelliklerini abartır, değil mi? Ben de öyle yaptım ve kovuldum!

Oysa karşımda oturan siyahi genç adam, her karikatürcünün iştahını kabartacak bir fizyonomiye sahipti. Palmiye ağacını andıran siyah kıvırcık saçlar, kalın ve kırmızı dudakların arasından parıldayan ayrık dişler, üst dudağa yaslanan basık ve geniş bir burun ve bu burnun iki yanından beni nefretle süzen far gibi iki göz! Nefret dolu bakışları ancak göz göze geldiğimizde fark etmiştim, ama iş işten geçmişti.

Genç adam hışımla masadaki kâğıdı kaptı ve söylenerek çıkışa yöneldi. Muhtemelen beni bir yerlere şikâyet etmişti. Ertesi sabah salona geldiğimde, sergim yerindeydi ama önündeki masa ve sandalyeler kaldırılmıştı. Mesaj açıktı: “Aramızda ırkçılara yer yok!”

Fransız çizerlerden birine konuyu açtım, bana ders vermeye kalktı: “1940’ların koca burunlu Yahudi karikatürlerini bilirsin değil mi? Bu da böyle bir şey işte...” dedi. İtiraz ettim. “Onlar stereotipti, koca bir milleti simgeliyordu, ben ise gördüğümü çizdim.” Güldü, “Ekmeğini bu işten kazanıyorsan, müşterinin istediğini vermelisin. Karşında oturan kadınsa, gerdanını, kırışıklıklarını görmezden geleceksin. Burnu kancaysa, hokka gibi çizeceksin...” Direndim, “İyi ama ben estetikçi değilim ki, karikatür çiziyorum” dedim. Adam omuzlarını silkerek olay mahallinden uzaklaştı.

Ünlülerin neden basın karikatürcülerinden nefret ettiklerini o zaman anladım. Sanırım Mark Knight da anlamıştır artık.

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün