2019: Kaos mu, umut mu?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
18 Aralık 2018 Salı

En sonda söyleyeceğimizi Charles Bukowski’nin kaleminden en başta söyleyelim:

"Nice mutlu yıllara demeyeceğim, çünkü değişen bir şey yok. Günler aynı, insanlar aynı, yalanlar aynı, dekorlar ve sahneler aynı, kandırılanlar aynı. Ve yine aynı olacak; sahte kahkahalar, sıra dışı böğürmeler... İyi kusmalar."

Bu sözler biraz ağır kaçmış olabilir. Lakin her yeni yılın sonunda, standart kalıptan çıkmışçasına dilenen ‘güzellikler’ artık, hiç bir zaman sorgulanmayan, içi boş hazine kutusuna benziyor. Zira insan, dünya yüzeyine indiğinden beri değişmiyor, fıtratındaki eksiklikler düzelmiyor.

Bütün bu gerçeğe rağmen uzun erimde, dünyaya ve hayata hükmedenin insanın fıtratındaki düzgün çizgilerin olduğunu biliyoruz. Lakin aradaki kısa devre hatları insanı umutsuzluğa itiyor, tahribat uzun bir süre travmalarımızın veya öğrenilmiş çaresizliklerinizin yegâne kaynağı oluyor. Dünya her şeye rağmen iyiye doğru ilerlerken bazen bir kuşağın tüm hayatı boyunca devam eden karanlık zamanlar, umutsuzluğumuz oluyor.

2019’a umutla mı, umutsuzlukla mı gireceğimizin hayatı algılayış tarzımıza bağlı olduğunu biliyoruz. Küçük dünyalarında, küçük mutluluklar kozasının içinde yaşayanlar için ‘hayat onlara – yine – güzel’ olacak.

Duyarsızlık katsayısının tepelerde gezindiği habitatlarında illüzyon karelerinin içinde, hayatlarına anlam katamadan mutlu yaşadıklarını sananlar, Instagram insanları olarak anılacaklar bir gün mutlaka.

Onlardan geriye kalacak koca bir sıfır olacak şu ölümlü dünyada.

Hayata istese de istemese de duyarlılık filtresinden bakanlar için, bu dünya, Aldous Huxley’in deyişiyle, “Belki de başka bir gezegenin cehennemidir.” Lakin zorluklarla ve kötülükle uğraşan ve dünyaya sürekli yeni bir sürüm kazandıran da hep bu derisi ince tayfa olmuştur tarih boyunca.

Onlardan geriye kalacak ise, beyinlerinin cömertliğinin insanlığa kazandırdığı sayısız hayat ürünleri olacak…

 

***

 

Denir ki, Büyük İskender’in tüm dünyayı ele geçirmeye çalışmasının ardında yatan tek dürtü, mutlak evrensel barışa ulaşma isteği idi. Her yeri ele geçiren ve düşmansız kalan İskender böylelikle insanlığa en büyük ödülü kazandırmış olacaktı: Savaşsız ve barış içinde bir yaşamı. Ancak tarihte ve bugünde olduğu gibi iki kardeş arasında bile kavganın olabildiği bir dünyada farklı kültürden gelen ve çıkarlarını doğal bir refleksle önceliklerinin başında tutan insanoğlunun barış içinde yaşayamayacağını ıskalamak mümkün müydü?

İskender, ıskaladığını bile göremeden hayatı terk etmek zorunda kalmıştı. Lakin tarih bize, onun bu hayalinin hep bir ütopya olduğunu gösterdi. Çıkarlar çatışmaya girdiği an, savaş kaçınılmaz oldu hep.

Evet, doğruyu söylemek gerekirse bugün dünya, 50 yıl öncesine göre çok daha iyi durumda. Genel anlamda insanları daha zengin, daha sağlıklı ve göreceli olarak barışın hakim olduğu bir dünya zamanı yaşıyoruz. İnsanlık tarihinde ilk kez bugün açlıktan ölen insan sayısı obezite yüzünden ölenlerin sayısından daha az oluyor. Bulaşıcı hastalıklardan ölenlerin sayısı doğal ölümlerden daha az gerçekleşiyor. Şiddetten ölenlerin sayısı da kazalardan ölenlerin sayısından daha az seyrediyor.

Lakin sanki bugünlerde bir şeylerin ısındığına da şahit oluyoruz. Dünya barışının en önemli ayağı olan uluslararası işbirliği aşınmaya başlamış durumda. Dünyanın en büyük devletinin başındaki lider, ‘önce biz’ diyerek sanki ‘artık kendimle ilgileneceğim, diğerlerinin canı cehenneme’ dercesine yeni siyaset paradigması oluşturmaya çalışıyor. Oysaki küresel barış birliktelik içinde sürebiliyor. Örneğin Avrupa Birliği’nin temel başarısının ekonomik değil, kıtaya barışı getirmesi olduğunu unutuyoruz. Bu birlik çökerse savaşın Avrupa’ya tekrar dönebileceğini düşünmekten kaçınıyoruz.

Örneğin ilerlemenin en büyük ürünleri olan yapay zekâ ve çok yakın bir zamanda sahne alacak genetiği değiştirilmiş bebekler, eğer uluslararası anlaşmaya dayalı düzenlemeye maruz kalmazlar ise yakın geleceğimiz kâbusa dönüşebilir. ABD’nin veya Avrupa Birliği’nin katil robot üretimini veya tasarlanmış bebek türünü yasaklaması kâbustan kaçmak için yeterli olmayacak. Dünya çapında uluslararası anlaşma olmadığı takdirde, başka bir dünya siyasi gücün bunları serbest bırakması diğer tüm güçlerin yasakları kaldıracağı anlamına gelecek ve sonra dünya kendini imhaya götürecek.

Bu söylenenler kurgu bilim değil. Gerçekler çok yakınımızda.

Günümüzde popülist ve aşırı sağcı liderlerin toplumların yakınmalarından güç alarak iktidara gelmesiyle, önümüzdeki yılın ve diğerlerinin kaosun içine girmesi çok muhtemel olacak.

Küresel işbirliğinden kaçınan, globalizasyon nedeniyle mutsuz orta sınıflardan oy ve güç alarak iktidara gelenlerin dünyayı ateşe atma riski çok fazla görünüyor.

2019’ da dünya nüfusunun üçte birinin genel seçimlere gitmesi iyimser analistleri, düşünce özgürlüğünün yayılması anlamında heyecanlandırıyor. Aynı analistler,  daha iyi eğitimli, şehirli ve seküler oy veren vatandaşların sayesinde dünyanın daha olumlu bir çizgiye gideceğini düşünüyor. Oysaki siyasi deliliğin tarihi bize bunu pek doğrulatamıyor.

Kötümserlere göre ise görünen köy kılavuz istemiyor. Dünya yeni ve çok daha şiddetli bir kaosa doğru yol alıyor.

Bakalım, 2019 onları şaşırtacak mı?

Her şeye rağmen iyi yıllar…

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün