Bilgi ve demokrasi

Alber NASİ Köşe Yazısı
23 Ocak 2019 Çarşamba

Geçen haftanın en önemli olaylarından biri hiç şüphesiz İngiltere Başbakanı Teresa May’in İngiliz Avam kamarasına sunduğu Brexit planının reddedilmesiydi. Teresa May’in politik kariyeri, başbakanlığı, Muhafazakâr Partinin iktidarda kalması gibi sorunların yanı sıra, Brexit’in soft (AB ile anlaşmalı şekilde) yerine hard (AB ile herhangi bir anlaşma olmadan ve her türlü ticari ve siyasi anlaşmanın her üye ülkeyle tekrar müzakere edilmesi gerekmesi) olması sorunu ortaya çıktı.

Tekrar bir Brexit referandumu yapılması konusu tartışılsa da bu pek de olası görünmüyor. Yapılan kamuoyu araştırmaları ise bugün bir referandum yapılsa, halkın AB’de kalma yönünde oy kullanacağını gösteriyor.

Halkın yeterince bilgilendirilmeden basit sloganlarla yönlendiren kampanyalarla gidilen referandumların ne kadar sağlıklı olduğu sorusu ise tüm bu süreçte kafamıza takılan soruların başında geliyor.

İngiltere Brexit’i tartışırken, ABD Suriye’den çekileceğini açıklamasına karşın henüz bir çekilme veya çekilme takvimi gündemde görünmüyor. ABD Başkanı Donald Trump ise sözlü ve tweetli müdahalelerle Suriye’deki durumu kontrol etmeye çalışıyor.

İran, İsrail ile topyekûn bir savaşa hazır olduğunu açıkça beyan ederken İsrail Suriye’nin başkenti yakınlarındaki İran mevzilerini, silah depolarını hedef almaya devam ediyor. Suriye ise İsrail operasyonlarını duyururken bu girişimlerin başarısız olduğunu da belirtiyor. İsrail ise operasyonları inkâr etmiyor. Garip bir savaş zaten başlamış. Suriye henüz icat edilmemiş çok oyunculu bir satranç tahtasını andırıyor.

Çin ile ABD arasındaki ticaret savaşı riski ise şimdilik sumen altına itilmiş. Günlerce haber olan çekişme hakkında artık kimse bir şey hatırlamak istemiyor. Gerçi Çin’in çaresizliği ortada ama ABD Başkanının bu çaresizliği Çin’in yüzüne vurarak siyasi tansiyonu yükseltmesi şart mıydı? Ne yazık ki Trump’ın tavrı bazen gerekli ancak genellikle aşırı. Öte yandan ABD ile Kuzey Kore’nin nükleer silahlar konusunda uzlaşması oldukça olası gözüküyor.

ABD’de ise federal hükümet halen zorunlu tatilde. Borç tavanı krizi halen aşılabilmiş değil. Dünyanın en borçlu ülkesi ABD’de işsizlik oranı rekor derecede düşük. Aynı zamanda enflasyon oranı da oldukça düşük. ABD Merkez Bankası FED’in 2019 yılında faiz arttırması oldukça zor gözüküyor. ABD Dolarının alternatif para birimleri karşısında verdiği yüksek faiz bu para birimini görece güçlü kılıyor. Ancak borç tavanı krizinin aşılamaması, FED’in daha fazla faiz arttırmayacak olması, çapraz kurlarda öngörülemeyen bir oynaklık yaratabilir. Diğer yandan 2018 senesi içerisinde birbirlerine muhalif devletlerin ve siyasi otoritelerin bile uzlaşarak değersizleştirdiği kripto para birimleri 2019 yılında tekrar yükselişe geçebilir.

Önümüzdeki hafta içerisinde Venezüella’da bir değişim başlayabilir. Bilindiği üzere 2018 yılında şaibeli bir seçimle tekrar devlet başkanı seçilen Maduro, geçen hafta yemin ederek göreve başladı. Venezüella Ulusal Meclisinde çoğunluk tarafından desteklenmeyen Maduro’nun başkanlığının tanınmadığı açıklandı. Ulusal Meclis bu açıklamasıyla bir anlamda hem halkı hem de ordu ve güvenlik güçlerini ayaklanmaya çağırdı.

Dünyanın en büyük petrol rezervlerinden birine sahip olan ancak tüm bu rezervlere rağmen aldığı borcu ödeyemeyen ve inanılmaz boyutta bir enflasyonla boğuşan Venezüella’da iç savaşla biten bir süreç başlayabilir. Bu sürecin Venezüella’da başlaması muhtemel ancak, dünyanın neresinde devam edeceğini kestirmek şimdiden güç. Demokrasi olsun veya olmasın halkın çoğunluğu tarafından tasvip edilmeyen yönetimlerin uzun süre iktidarda kalması pek de olası değil.    

Venezüella halkı ve Büyük Britanya halkı gerek eğitim seviyesi, gerek hayat kalitesi, gerek kültür olarak birbirlerinden oldukça farklı. Ancak ironik bir şekilde eksik ve yanlış bilgilendirilmiş seçmenler demokratik seçimlerinin acı sonuçlarını yaşıyor ve yaşamaya devam edecekler. Doğru bilgi olmadan demokrasiye ne kadar güvenilir? diye sormamak elde değil.

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün