İran oku, Venezüella gör, Çin anla

Alber NASİ Köşe Yazısı
6 Şubat 2019 Çarşamba

İran ambargosu, Venezüella yönetimi ve Çin Ticaret Anlaşması. Bu üç konu birbirinden son derece bağımsız gözükse de istesek de istemesek de globalleşen dünyada  birbirine oldukça bağlı konular. 

Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz kasım ayında ABD Başkanı Donald Trump selefi Barack Obama’nın İran’la imzaladığı nükleer anlaşmayı, İran’ın koşullara uymadığı gerekçesiyle tanımadığını açıklamış ve anlaşma öncesinde uygulanan yaptırımları tekrar devreye sokmuştu. Trump yönetimi yeni yaptırımların yanı sıra bu yaptırımlara uymayan ülkeleri de benzer yaptırımların beklediğini ve bu ülkelerin de ticari aktivitelerini mercek altına alacağını bildirmişti.

Ancak, 5 Kasım’da başlayan yaptırımlara bir istisna getirmiş ve belli ülkelerin yaptırımların başladığı tarihten itibaren altı ay boyunca istisnai olarak İran’dan petrol ve doğalgaz almasına izin verileceği açıklanmıştı. Ambargo istisnaları arasında yer alan özellikle Çin’in, dünyadaki en büyük petrol alıcısı olduğunu aklımızda tutmalıyız.

İstisna uygulanan ülkelere verilen altı aylık sürenin dolmasına ise sadece üç ay kaldı. Bu sürenin üç3 yıla kadar uzatılması umulsa da, Trump’ın tavrı göz önüne alındığında bu sürenin bu kadar fazla uzatılması beklenmiyor.

İran’ın daha önce uygulanan yaptırımlar sırasında çok acı çektiği ve ekonomisinin çöktüğü bilinen bir gerçek. İran önemli bir petrol üreticisi olmasının yanı sıra en önemli petrol geçiş noktası olan Hürmüz Boğazını da kontrol ediyor. İşlerin daha da içinden çıkılmaz hale gelmesi halinde İran’ın savaş riskini de göze alarak Hürmüz Boğazını kapatması oldukça muhtemel.

ABD’nin dünyaya Ortadoğu petrollerine alternatif petrol sağlama gibi bir sorumluluğu da var. Hürmüz Boğazının kapatılması ve Ortadoğu petrolüne erişimin engellenmesi, özellikle dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip Venezüella’nın da yaptırımlar nedeniyle petrol üretimini azaltıldığı göz önüne alındığında, petrol fiyatlarının daha önce hiç görülmemiş noktalara varmasına sebep olabilir. 140, 150 hatta 200 Amerikan Dolarına yükselmiş petrol fiyatı ve 2500 Doları aşan ons altın fiyatı dünya ekonomisini derinden sarsacağı gibi, en önemli gelir kaynağı petrol olan Rusya’yı da aşırı güçlü kılar. Bu nedenle ABD, İran ile bu tip bir restleşmeye girmeden önce mevcut ekonomik dengeleri fazla bozmadan, sağlıklı petrol rezervlerine erişmenin yollarını arıyor.

İran’a uygulanan ambargonun tam işlerlik kazanması için, ABD’nin Venezüella petrolü söz konusu olduğunda kendisi ile uyumlu çalışacak bir Venezüella yönetimine ihtiyaç duymakta. Kaldı ki sanılanın aksine ABD’nin derdi para değil. Ambargolardan kurtulan Venezüella ekonomisinin dört - beş sene içerisinde düzlüğe çıkması son derece olası.

Öte yandan, İran’a gerçek anlamda uygulanacak ambargonun en önemli ayağı Çin. Çin ile girişilen ticari savaşın arkasında aslında İran’a uygulanacak ambargoya uyulması yatıyor. Çin’in petrole erişimini engellemeye çalışmak gerçekçi bir hedef değil. Dünyanın en büyük petrol ithalatçısı Çin hem İran’dan hem de Venezüella’dan petrol almakta. Tüm ambargolara rağmen Çin İran’dan petrol almaya devam ederse, ABD’nin bu konuda yapabileceği fazla bir şey yok. Ancak ticaret kozunu kullanarak ABD, Çin’i İran petrolünü kullanmamaya ikna edebilir.

Önümüzdeki 90 gün içerisinde Venezüella Batı dünyası ile uyumlu bir yönetim kurarsa ve Çin ile ABD anlaşırsa, İran’ın tam kapsamlı bir ambargo yaşaması muhtemel. ABD yönetimi petrol fiyatlarını aşırı dalgalandıracak bir ambargoyu başlatması ise pek mümkün değil.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün