Panem et Circenses…

Sami AJİ Köşe Yazısı
6 Mart 2019 Çarşamba

Bu da nesi? Telaşlanmayın… Latince bir söz… “Ekmek ve oyun” (daha doğrusu sirk oyunları) anlamında kullanılır. Tahmin edeceğiniz gibi bu deyim çok eskidir ve MS 1. yüzyıl sonu ve 2. yüzyıl başında yaşamış ünlü hiciv ustası ‘Decimus Iunius Iuvenalis’ veya kısaca ‘Juvenal’ tarafından dile getirilmişti1.

Bu dönemde Roma en parlak dönemini yaşıyordu. Ancak Juvenal, üst düzey yöneticilerin, toplumda büyümeye başlayan hoşnutsuzlukları gidermek için kullandıkları göz boyayıcı faaliyetlerini (örneğin halka bedava buğday dağıtmak gibi) imparatorluğun geleceği için tehlikeli görüyordu.

Batı Roma, tabii ki, sırf bu yüzden çökmedi. Asırlar boyunca değişik zaman ve mekânlarda yaşamış tarihçiler birçok farklı görüşler ileri sürdü. Ama her nedense “panem et circenses” terimi çöküşün bir sembolü olarak kullanıldı.

“Çok güzel de, neredeyse 1900 yıl sonra bu zat-ı muhteremi gündeme taşımanın sebebi ne ola ki?“ dediğinizi duyar gibiyim.

Vallahi ben getirmedim. Batı Avrupa düşünürleri birden, yukardaki Latince başlığı kullanarak çeşitli kitap ve makaleler yayınlamaya başladı2. Peki niye?

Özellikle İngiltere’nin Avrupa Birliğinden ayrılma süreci başlayınca, tüm üye ülkeleri bir endişe sardı. Acaba Batı İttifakında tıpkı Roma İmparatorluğu gibi dağılma ve çöküş mü başlayacak?

Esasen, Roma dediğiniz anda AB ülkelerinde, bilhassa tarihçiler ve sosyologlar arasında bir hareket başlar. ‘Pax Romana’ (Roma İmparatorluğunun hükümranlığı altında kurulan birlik) temelde Avrupa Birliği projesinin sanki bir benzeri idi. Ama yıkıldı. Nedenleri tekrar tekrar araştırılır ve tartışılır.

Üzerinde geniş mutabakata varılan sebeplerden en önemlisi doğudan gelen göçlerin yarattığı sarsıntıdır.

Ancak bu insan kitleleri bir anda İmparatorluğun sınırına yığılıp içeri girmedi. Başlarda adeta davet ediliyorlardı; Roma’nın şiddetle ihtiyaç duyduğu iş gücü kaynağıydılar. Bir taraftan ortama uymaya çalışırken yavaş yavaş bilgi ve yeteneklerini arttırıyorlardı. Bir nesil sonra ise, tüm yönetim kademelerinde ve bilhassa yüksek askeri mevkilerde ‘barbar’ dedikleri kişilerin yer almaya başladığını görmekteyiz. Bunların hepsi Roma’ya sadık ve imparatorluğa hizmette kusur etmeyen kişilerdi.

Ancak 3. asrın sonunda itibaren tüm germen kavimler doğudan gelen muazzam bir baskı sonucu Roma topraklarına girmeye başlayınca, sınırları koruyacak ve bunlara mani olacak gerçek Romalı asker hemen hemen kalmamıştı. Barbarlar için Roma’yı yağma etmek çok kolaydı, zira başlarındaki komutanlar Roma’da eğitilmişlerdi. Son imparatorun baştan çekilmesi ise sadece bir formaliteden ibaretti.

Aradan takriben 1500 yıl geçer.

1950’den sonra başlayan ve gelişen hızlı kalkınma, liberal sosyal ve ekonomik hayat, kişilerin refah seviyesini yükseltir. Ardından da Avrupa Birliği topluluğu başarılı sonuçlar vermeye başlayınca, ucuz işgücü ihtiyacı yeniden belirir.

Önce işçilerini yakından (Portekiz, İspanya gibi) temin ederler. Ancak, bu iki ülke de AB üyesi olunca oranın vatandaşları yerlerinde kalmayı tercih eder.

Artık Avrupa’nın, Ortadoğu ile Afrika’ya yönelmesinden başka çaresi kalmamıştı. Önceleri çok kontrollü bir giriş sağlandı. Ve “misafir işçiler” batı ekonomisinin gelişmesine, önemli katkılarda bulundu.

 Asırlar evvel yaşanmış olaylar, sanki unutulmuş gibiydi.

Fakat gerek Ortadoğu gerekse, Afrika’nın birçok ülkesinde büyük siyasi ve ekonomik sorunlar patlak verince, ciddi anlamda göçler başladı ve kontrolden çıktı.

Tıpkı tarihte yaşandığı gibi AB vatandaşlığına hak kazanmış ve batı kültürünü benimsemiş göçmenlerin ikinci veya üçüncü nesil çocukları, resmi veya gayri resmi şekilde kendi soylarından gelenlere adeta kanat gerdi.

Tarih yeniden tekerrür mü ediyor? Bence, Avrupa ülkelerinin tümü ve bazı komşuları kaldıracakları yükün çok üstündeki muhacir kitlelerini barındırmakta.  Bunların - yabancı terimleri kullanırsak- asimile veya entegre edilmeleri zorlaşıyor. Bırakın uyum içinde yaşamayı kabullenmeyi, kendi gelenek göreneklerini tatbik etmek için talepte bulunmakta ve bu suretle özel kimlik ve kişilikleriyle yaşamlarını sürdürerek, benliklerini ispat etmeye çalışmaktalar.  

Tam bir kısır döngü ve karmaşa hâkim.

Özetle ve başa dönersek, “panem et circenses” tarihte nasıl gerçek felaketi sadece kamufle eden ve erteleyen bir çözüm olmuşsa, aynı politikayı gütmenin yine bir yıkıma yol açacağı öngörülebilir.  

1 Hicivler adlı eserinin “X”

(yani 10.) şiirinde.

2 Bu konuda, aynı başlıklarla, 2014’te yayınlanan Fabian Prilasing ve 2018’de yayınlanan David Alvarez’in kitaplarını örnek gösterebilirim. 

Yazıda kullanılan görsel karikatür sanatçısı Jura Karikatura tarafından çizildi.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün