Hong Kong günlüğü

Riva DUVENYAZ Köşe Yazısı
3 Nisan 2019 Çarşamba

İlk kez Hong Kong’a gittiğimde henüz ada Britanya Krallığına bağlı bir birimdi. Çin’deki fakirlikten nasibini almamış gayet Avrupai, kapitalist çarkların işlediği deneysel bir bölgeydi. Geçtiğimiz hafta gittiğimde, artık 21 senedir Çin Halk Cumhuriyetine bağlı, dengesini bulmuş yepyeni bir ülke ile karşılaştım.

Küçük oğlum, üniversite hayatının bir dönemini ABD dışında bir üniversitede geçirme hakkını, değişik bir tecrübe yaşamak adına Hong Kong’da kullanmayı seçti. Ben de ilk iki ay onun verdiği olumlu ve iyimser raporları dinledim. Derslerden kalan vakitlerinde kodlama yapan sakin havası beni sevindiriyordu. Ancak anlatımları anne filtresinden geçirince tatminkâr bulmayıp olayı bir de yerinde görmeye karar verdim.

Şimdi sıra anne bakış açısıyla Hong Kong’da: Yaşam birimleri pahalılık nedeni ile çok minik. Kapsüllerde yaşıyorlar diyeyim, koğuş dememek için. Evlerinde hava alma imkânı olmadığı için herkes şık dükkânların ve plazaların önündeki merdivenleri pazar günleri gezme tozma ve sosyalleşme amaçlı kullanıyor. Metro şehrin kurtarıcısı olmuş, bu sayede trafik gayet akıcı, yürüyen insanlar ise sel gibi akıyor. Şehirde her bütçeye giyim, yiyecek ve eğlence seçenekleri olsa da genel olarak standardı tutturmak için köle gibi çalışıp çok dikkatli harcamak gerek. Bir betona hapsolmuş dünyada yaşam sürdürüyorlar… Trekking ve kumsal seçenekleri varmış, benim gözlemim şehir tarafına ait. Örneğin oğlumun en büyük keyfi çarşambaları otobüse atlayıp şehirden uzaklaşıp bir sahilde akşamını geçirmek. Bunu huy haline getirdiğini gören bütün tanıdıkları da ona zaman içinde eşlik etmeye başlamış…

Genel gözlemim, yüzler gülmüyor. Arkadaş canlısı değiller. İkili üçlü gruplarla yemek yiyen veya metroya binen görmedim. Herkes hızlı hızlı yürüyor ve tek başına yanında taşıdığı yemeğini atıştırıyor. Bizim kanımızı kaynatan yaşama arzusu orada ruhlardan süzülüp gitmiş. Kültürel bir açlık var mı diye araştırma yapmak için Hong Kong Üniversitesinde bir derse bile girdim. Dersteki öğrenciler katılımcı değildi. Kitlesel silahların incelendiği bir tarih dersinde, benden başka söz almak isteyen olmadı. Ben de misafir olduğum için büzüşüp sessizliğe katıldım.

Hong Kong tepelerden oluşan bir şehir, deniz seviyesinden yükseldikçe mülk pahalılaşıyor. En yüksek nokta olan Victoria Peak, emlak bakımından dünyanın rekorunu elinde tutuyor. Buralardaki mülkler daha çok koloni zamanından gelip yerleşen İngilizlerin elinde.

Sonuçta, ülkecik tertemiz ve bakımlı. Kapitalist bir şıklık içinde dünya markalarına ve şirketlerine ev sahipliği yaptığı gibi pek çok zarif tapınağı ve dünyanın en iyi lokantalarını barındırıyor. İsteyene 21 TL’ye de öğlen yemeği var, 1120 TL’ye de. Dünyanın en büyük sanat fuarı markası olan Artbasel Hong Kong’u kendine mahal seçmiş örneğin… Aynı zamanda at yarışları kültürün bir parçası…

Oğluma kendi konfor bölgesini bırakıp bu yaşam deneyine girdiği için ve sakince uyumlandığı için hayranlık duyarak Hong Kong’daki kısa gezintimi bitirdim…

 

 

 

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün