Yanlış Hayat Doğru Yaşanmaz

Cemal Süreya ne güzel söylemişti: “Kısaca, hepimiz kötüyüz. Sevmiyoruz birbirimizi. İkiyüzlüyüz” diye.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
10 Nisan 2019 Çarşamba

Cemal Süreya ne güzel söylemişti: “Kısaca, hepimiz kötüyüz. Sevmiyoruz birbirimizi. İkiyüzlüyüz” diye.

Theodor Adorno’ya da hak vermemek elde değil. Aklı, duygudan ve inançtan bir adım öne çıkaran post modernizm bile, dinlerin başaramadığı gibi insanın iyiliğini de egemen kılamadı yeryüzünde.

İyiliği öne çıkaran dinsel anlayışlar ve ahlak felsefeleri insanı iyi olmaya çağırmasına rağmen başarılı olamadı. İnanç uğruna yapılan uzun ve ölümcül mücadeleler, yıkım getiren din savaşları, insanın kötüye olan eğiliminden hareketle kadim düşüncelerin ve inançların başarılı bir insan hikâyesi yaratmasını engelledi.

Nietzsche bu noktada Hıristiyanlığı ve onun düşünce zeminin temel direği olan günah kavramı ve merhamet duygusunun insanlığı yokuş aşağı götürdüğünü savlar. Merhamet ve hayırseverliğin acıya ve mutsuzluğa ilaç olmalarından öte tam tersine, acının devamını mümkün kılmasına ve yoksulluğun da sürmesine vesile olduğunu söyler.

Dinlerin, bugün yaşanılan hayattan öte, yaşamdan sonraki bilinmeyen ‘yaşam’lara odaklanmasının insanı bitap düşürdüğünü ve hayatı boyunca hep bir suçluluk duygusu ile yaşayan insanın ne kendisiyle ne öteki ile sağlıklı ilişki kuramayarak son tahlilde iyiliğin yerleşmesine engel teşkil olduğunu da iddia eder...

İnsanın sevgi dürtüsünün karşıtı olan tahrip dürtüsü yüzünden zaman zaman rakibine üstünlük kurmasını, inanç dünyasının ne ulvi düşünceleri ne kanunları engelleyebilmiştir.

Sonuçta farklıyı, ötekiyi yok etme çabasından kaynaklanan ve yayılan saf kötülük insanlığa büyük dramlar yaşatmıştır.

Sonra aydınlanma gelir, akıl ve rasyonel düşünce pratiği dini inanç ve kuralları sorgular ve sürecin sonunda din büyük ölçüde Batı dünyasında toplumsaldan, bireyin ilgi ve etkileşim alanına iner. Din siyasetten elini çeker.

Lakin dine alternatif olan ortaya çıkan akıl ve aydınlanma pratiği, insanlığı ahlaki normlar bağlamında olumlu bir noktaya götürmekten öte geçmişin kötülüklerine paralel olarak, hatta daha büyük boyutlarda yeni dönem kötülüklerine tanıklık ettirmiştir insanlığa.

Adorno’ya göre akıl yürütme; zamanla ötekileştirme, ırkçılık ve soykırımların yolunu açmış ve dünya tarihine gelmiş geçmiş en büyük, en akıl almaz ve en sistematik soykırım olan Holokost’u yaşatmıştır insanlığa.

Adorno, “Holokost’tan sonra şiir yazılamaz”ın ötesinde bu döneme tanıklık etmiş insanın yaşamasının bile manasız olacağını ileri sürecek kadar kötülüğün ruhunda yarattığı onarılmaz travmayı gözler önüne serer.

Adorno, Holokost tanıklığından sonra, artık doğru ve ahlaklı bir yaşamın mümkün olmadığına inanır. Bunun en büyük nedeni ise insan aklının eseri olan geç - çağdaş - kapitalizm ile yayılan radikal kötülüktür.

Adorno’nun fikirdaşı olan bir başka aynı dönem düşünürü olan Horkheimer’a göre aklın kendisi de araçsallığa dönüşür, körleşir ve tek amacı ötekinin üstüne çıkarak - sömürerek - varsıllaşmak peşinde olur. Bu yola hedef koymuş insan için kadim değerler önemsizleşmiş, maddiyat tek yükselen ve önemsenen değer olmuştur.

Bugün bu ikiliye göre doğru ve ahlaki bir yaşam mümkün değildir. Dolayısıyla, “Yanlış hayat doğru yaşanmaz.”

Post modern insan öğretilmiş çaresizlikler ve önyargılar denizi içinde hayatta kalmak için çırpınırken yaşam mücadelesi vermekte. Bu mücadeleyi kazanmak için de Nietzsche’nin deyimiyle kendi omzunun üzerine çıkıp düzlüğe ulaşmaya çalışmak yerine, başkasının omzunun üstüne yükselerek mücadele ediyor.

Bitmek bilmeyen acılar, endişeler, hayali ve gerçek korkular insanı, ötekinin aleyhine olmak üzere kendini koruma moduna almaya zorunlu kılıyor. Bu formattaki yaşamda ne gerçek sevgi vardır ne gerçek mutluluk anları. Kötülük doğaldır, içselleştirilmiştir ve pek çok zaman farkındalığı bile eksiktir.

Kötülüğün en büyük düşmanı olan sevgi yenik düşmüştür düelloda.

“Bugün dünya bir cennet halinde olması gerekirken neden yarın bir cehenneme dönüşmek durumunda kalsın”ı sormadıkça ve cevapları için insanın kendisini bile aşan bir boyutta düşünülmedikçe, “İnsanlık kendi ölümüne karar vermiştir”in dışında bir cevabımız olmayacaktır.

Nietzsche’nin çözümü, Antik Yunan felsefesinden esinlendiği formülünde yatıyor.

Nietzsche, bugünü yaşamaktansa ya geçmişin acılarını ya da geleceğin kaygılarını sürekli beynimizde dolaştırmaktan hayatı anlamlandıramadığımızı savlar.

Oysaki o, yaşanılan hayatın hep yüceltilmesini savunur.

Bir anlamda her türlü dini inanış ve seküler dogmalara karşıdır ünlü düşünür. Bu dogmaların bizi kendi idealleri adına giderek ‘yok ettiğini’, varsayılan öte dünyaların veya gerçekliklerin veya dogmaların bugünü gereği gibi yaşamamıza engel koyduklarını iddia eder…

↔↔↔

Doğru hayatı doğru yaşamak için yegâne formül belki de şu: Daha az geçmişe özlem, daha az geçmişin acılarını hatırlama, daha az pişmanlık duygusu ve daha az gelecek kaygısı…

Cemal Süreya’nın kötülük ve sevgisizlik isyanını duymak, haykırışına cevap vermek lazım.

Aslolan, bugündür ve bizi gerçek manada mutlu kılacak, kötülükten uzaklaştıracak bugünü ve öteki’yi sevmektir.

Amor fati.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün