Brezilya’dan Notlar

Metin BONFİL Köşe Yazısı
8 Mayıs 2019 Çarşamba

 

20 seneye yakın bir süredir iş ortağı bulunduğumuz GMAP örgütünün bu seneki toplantısını Brezilya’da yapmaktayız. Yıllardır gelişmekte olan ülkelere sermaye girişlerini anlatmak için kullanılan “BRIC” kısaltmasındaki birinci ülke nihayet uzun süren krizinden çıkış emareleri göstermekte.

2003’te kurduğu İşçi Partisinden aday olarak politikaya giren, 2011’e kadar yüzde doksan popülarite ile başkanlık görevini yürüten Lula’nın başı 2016’da başlatılan Operação Lava Jato (Araba Yıkama Operasyonu) ile derde girer. Kendisinden sonra gelen protejesi Roussef ve ondan sonra gelen Temer ile birlikte tam 15 sene Brezilya’ya başkanlık yapan liderler şu anda ya hapiste ya da ciddi rüşvet iddiaları ile boğuşmakta. Basındaki haberlere göre Petrobras ve altyapı projeleri üzerinden iki bine yakın politikacıya verilen rüşvetin 10 milyar dolara ulaştığı iddia ediliyor. Brezilya’da onca fakirlik varken Rio’da ‘yol yalısı’ diyebileceğimiz bir apartman dairesinin 21 milyon TL’ye satılmasının sebebi belki de bu gerçeğin altında yatıyor. Rio’nun son üç belediye başkanı şu an hapiste.

Solcuların dahi desteğini alarak yüzde 55 oy ile seçilen ve 1 Ocak’ta göreve başlayan Bolsonaro aslında katıksız bir sağcı. O kadar ki, LBGT ve çevre düşmanı söylemleri yüzünden New York’ta karşılaşacağı protesto gösterilerinden dolayı seyahatini iptal etmek zorunda kalıyor. Bolsonaro’nun bir yandan iş dünyasının istediği reformları yapması bekleniyor; ancak, diğer yandan işçi kesiminin yoğun baskısına boyun eğmek durumunda kalıp reformları hayata geçiremeyeceğinden endişe ediliyor. En önemli hedefleri arasında Trump ile iyi geçinmek ve dış ticaret hacmini büyütmek bulunuyor.

Brezilya 200 milyon kişinin yaşadığı, 8,5 milyon kilometrekare yüzölçümü ile ABD’nin yüzde 92’si, Türkiye’nin ise 11 katı büyüklüğünde olan bir ülke.  Sao Paulo’dan en yakın komşusu Peru’ya ulaşmak için dört saat uçmak gerekiyor; Mexico City ise on saat mesafede.

1822’de Portekiz’den bağımsızlığını kazanıp 119 sene öncesine kadar bir imparatorluk olan Brezilya’da askerler birçok kez demokratik sürece müdahale etmiş. 1988’de yapılan anayasa değişikliğinin ardından çok partili, federal demokratik bir cumhuriyet olarak yeniden yapılanmış. İki turlu başkanlık seçimlerinin yapıldığı politik sistemde tek başına çoğunluğu alan parti yok.

Aynı Türkiye’deki gibi, 1980’lerde serbestleşen sermaye akımları ülkedeki tüketimi azdırıyor. Döviz-kolik olan ülke kısa sürede müflis duruma düşüyor ve 2002 senesinde IMF’ten 30 milyar dolarlık yardım paketini almak zorunda kalıyor. Bilahare, yapılan reformlar sayesinde ciddi bir büyüme sürecine giriyor ve 2005’te vadesinden bir sene erken IMF borcunu kapatabiliyor.

Brezilya dünyanın dokuzuncu büyük ekonomisi. Dış ticaretinin aslan payını ABD ve Çin ile gerçekleştiriyor ve bize göre çok daha fazla dış yatırım çekiyor (ortalamada Türkiye’nin 9-10 katı kadar). Lava Jato operasyonu ile Lula ve takımının karıştığı rüşvet iddialarının tetiklediği ekonomik kriz yüzünden 2014 - 2015 senelerinde ekonomi üst üste yüzde 3 – 3,5 nispetinde küçülmüş, büyümeye ise ancak 2016’dan sonra geçilebilmiş. Rio ve Sao Paulo’da yüksek bir noktadan etrafınıza baktığınızda vinç ve inşaat kuleleri göremiyorsunuz; çok sayıda boş ve metruk binalar dikkat çekiyor.

Ülkede dikkat çeken en önemli özelliklerden biri gelir dağılımındaki bozulma. Birçok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi, düşük gelirli kesim küreselleşmenin nimetlerinden faydalanamamış. Güney Amerika’ya özgün adam kaçıran ve hırsızlık yapan silahlı çetelerin etkisi azalmış olsa da, elit kesimin bazılarının kurşungeçirmez arabaları tercih etmesi ve her an güvenlik ön planda bir yaşam idame etmeleri dikkatlerden kaçmıyor. Lüks apartmanların giriş ve bahçeleri çepeçevre yüksek parmaklıklar ile kaldırımdan ayrıştırılmış; her yerde kamera ve güvenlik elemanları ile belli ki güvenlik için önemli paralar harcanıyor.

Yaşanan ekonomik kriz nedeniyle ithalatta ciddi bir gerileme olmuş, 2013 senesinde 45 milyar dolar ekside olan cari açık 2018’de 58 milyar dolar artıya dönmüş. Yabancı sermaye hareketleri üzerinde Merkez Bankasının sıkı kontrolü olmasına rağmen, yatırım girişlerinin Bolsonaro’nun gelişi ile biraz artma eğilimine girdiği belirtiliyor. Yeni başkanın çok parlak biri olmadığı söylense de, sağ kolu olan Şikago Üniversitesi profesörü Ekonomi Bakanı Guedes ile Lula’nın kirli işlerini su yüzüne çıkarıp hapse gönderen ve yeni hükümette adalet bakanlığı görevini yürüten Yargıç Moro ikilisine bu yeni dönemde büyük güven duyuluyor.

Para birimi Real uzun süredir stabilize olmuş durumda, ülkenin dış borç sorunu yok, cari açığı yok fazlası var; enflasyon yıllık yüzde 4 seviyesinde faizler ise yüzde 8. Kriz öncesinde yüzde 6’larda olan işsizlik oranı halihazırda yüzde 12 seviyelerinde ama ülkedeki işgücünün 104 milyon kişi olduğunu düşünürseniz beklenen büyümeler gelmedikçe bu sorunun kısa sürede hallolması olanaksız gözüküyor. Öte yandan, çoğunlukla Rio ve Sao Paulo’da yaşayan 120 bin kadar nüfuslu Brezilyalı Yahudiler ise ticaret ve sosyal hayatın içinde aktif bir varlık göstermeyi başarmış gözüküyorlar.

Üç gün süren toplantıdan ayrılırken, Güney Amerika’nın yarısını kaplayan bu muhteşem ve karmaşık ülke hakkında futbol, samba ve karnaval dışında bilgi sahibi olmaktan memnuniyet duyuyorum. Yolsuzlukla savaşabildikleri ölçüde, ülkedeki iş ve yatırım olanakları insanlara artan bir oranda umut vermeye devam ediyor.