Argumentum Ad Hominem

Riva DUVENYAZ Köşe Yazısı 1 yorum
29 Mayıs 2019 Çarşamba

Fikirsel tartışmaların derinliği tartışan kişilerin kalitesi ile belirlenir. Bazıları içerik tartışır, bazıları ise haklılık haksızlık konusuna fena halde takıntılı olduğu için tartışmanın fikir boyutundan uzaklaşıp kişinin şahsına saldırmayı tercih ederler. Zira haksız konuma düşmenin kabul edilemeyeceği bir kültürden gelmekteyiz. Hâlbuki diyalektik tartışma hep bir sonraki seviyeye çıkmayı öngördüğü için aslında faydalı bir şeydir. En anlamsız görünen eleştiri dahi, bir düşünce özgürlüğünün ürünüdür, konuşmacıyı, cevap vermese bile düşünmeye iter, provoke eder. Cehaletle söylenen naif bir fikir bile tartışmaya yeni bir boyut katabilir.

Eleştirdiğim birkaç şey var. Birincisi, kalıplı konuşanlar. Bu tür, kendi iyi bildiğini sandığı konu açılınca mekanik bir teyp çalma tuşuna basılmış gibi uzun tiratlarını dile getirir. O paragrafları ne kadar sabırla dinlerseniz dinleyin içinden bir parçasına dair kendi fikrinizi dile getirdiğinizde benzer yeni bir paragrafla karşılık alırsınız. Konuşmalar beyin yıkama amaçlı ve taraftar toplamaya yöneliktir. Söylenecek söz kalmayınca, ilgisiz bir konuya zıplayıp yeni paragraf açmak en iyi taktikleridir.

İkinci eleştirim, çok zorda kalınca fikri savunmayı bir kenara bırakıp bel altı vurmaya başlayanlar. Tartışmanın ana karakterine yönelik sen kimsin ki bu konuda fikir beyan ediyorsun tavrı var. Kişiyi itibarsızlaştırıp söylediklerinin dikkate alınmamasını sağlamak. Latince “argumentum ad hominem” denen kavram. Fikrini tartışmaya gücü yetmediği insana onun özel yaşamı ya da fiziksel özellikleri gibi yönlerden saldırma çabası. İncitmeye, kötü duruma düşürmeye yönelik çaba. Buradaki en büyük tuzak, tartışmanın kalitesini kişisel saldırıya dönüştüren kişinin oyununa gelip onun gibi karşılık vererek aynı üsluba ortak olmaktır. Çok tipik bir tartışma tutumudur. Özellikle televizyonlardaki açık oturumlarda tek doğrusu olmayan konularda kendini gösterir. Tartışmanın haklı haksız tarafı tam belirlenemeyince kişiye saldırı başlar.

En kızdığım da, ‘O itibarlı bir insan ne diyorsa doğrudur’ gibi bir biat kültürü var. Benzetmek gerekirse, varlıklı bir insan eline taklit bir ürün alırsa, çevre genelde ‘Yok o taklit değildir’ inanışı ile ürünü değil taşıyan kişiyi referans alır. Aynı mantıkla, tartışmalarda da içi kof bir fikri dile getiren kişi, eleştirilince, etrafındakiler, ‘Ama o kültürlü düzgün bir insan, fikri de doğrudur’ gibilerden hemen karakter analizine gidiyor. Toplum, büyüklerin söylediklerine biat etmeye gönüllü gruplardan oluşmakta. Ait olduğumuz kampı sorgulama kültürü yok. Fikirsel tartışmanın, karşı çıkmanın saygısızlık olduğuna inanan kısıtlayıcı bir kültürdeyiz. Hâlbuki tek yapmamız gereken fikirleri kişilerden bağımsız tutarak tartışabilmeyi öğrenmek. Kişinin örnek insan olması, düşünmeyen insanları çıkarları doğrultusunda mürit etmeye çalışmasına mani değildir.

Kısacası, eleştiriyi ve karşıt görüşü, kimden geldiğinden bağımsız olarak dikkate alacak hale gelmemiz gerek. Diyalektik kültürü gelişirse tiratlarla konuşanlar bozguna uğrar. Kimseye “Senin hakkın yok konuşmaya” demeyelim. İçeriğe sadık kalalım. İnsan yaralamak çok kolay. İnsandan faydalanmak daha zor olsa da, daha besleyici…

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün