Satır araları

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
28 Ağustos 2019 Çarşamba

Bazen susarız.

Ya da susmak zorunda kalırız.

Bazen konuşmak zor gelir; bazen susmak, tercih sebebidir.

Bir şeyler saklı kalır bir yerlerde…

Söylenmemiş sözler vardır hayatımızda söylenmek için can atan ya da bizim söylemek için can attığımız ama söylemediğimiz, söyleyemediğimiz, sustuğumuz…

Yaz’arız.

Yazarken anlatırız.

Dünü, bugünü, yarını…

Hayalleri, gerçekleri; olanları, olmayanları; istenenleri, istenmeyenleri…

Kısacası, hayatı…

Yazar’ız da aynı zamanda.

Cesur davranmak, hayata gerçekten dokunmak; bizim işimizdir.

Yine de her zaman, her düşündüğümüzü, her yazmak istediğimizi, her demek istediğimizi yazmayız, yazamayız.

İşte, bu çıkmazdan bizi; satır aralarımız kurtarır.

Onlar, okuma yazma bilenlerin cümleleri değildir.

Dinlemeyi, hissetmeyi, sevmeyi, anlamayı bilenlerin işidir.

Bizi iyi tanıyanların; kalem oynatmakla, kalemi gerçekten tutmak arasındaki farkı anlayanların işidir. 

Böyle yazmış ama aslında bunu denek istemiş; bunu örneklemiş ama aslında söylemek istediği bambaşka, diyebilenlerin işidir.

Edebi sanatlar, bunun için vardır edebiyatta.

Konu olarak gençlerin başının belası olsa da yazarların ve tabii ki önce şairlerin en büyük sığınaklarıdır onlar. Bazıları; daha cesur, bazıları daha dolaylı ve korkaktır.

Bizim gibi…

Söz oyunlarıyla yazanın, duygu ve düşüncelerinin en hakiki halini anlatırlar. Okuyanı azıcık da olsa şaşırtarak aslında anlatmak istediklerini anlatırlar. Benzetirler, zıtlıklardan giderler, bilip de bilmezlikten gelirler, olanı biteni daha güzel bir sebebe bağlarlar.

Bizim gibi…

Kaçak dövüşmektir, satır arası ifadeler…

Nezakettir, özendir, tedirginliktir, korkaklıktır, cesarettir, bir o kadar da sahicidir!

Onları, ancak gerçek hayat erbapları anlar.

Nazik, özenli, tedirgin, korkak, cesur ama sahici olanlar…

Anlatılan, anlatılmak istenen, anlatılmayan veya anlatılamayan ne varsa onlar, hiç yorulmadan anlar ve karşıya geçerler.

Yazarların söylemediklerini de yazdığı cümleleri, hayatın bu asıl sahipleri, yazılmadan anlarlar.

Yazılarda, konuşmalarda seçtiğimiz sözcüklere yakın dost olan öteki sözcükleri, onlar fark ederler.

Aslında fark bile etmezler, zaten bilirler…

Satır aralarını okuyabilenler; yazarlarla aynı dili konuşanlar, aynı gerçeklere susanlar, aynı mevzuları konuşanlar, aynı ayrıntılara dikkat edenler; onlarla aynı şarkıları, aynı yazarları, aynı şairleri, aynı filmleri, hayatın aynı ayrıntılarını seçenlerdir. Susulan bir ansa söylenmeyenleri duyanlar hatta dileyenlerdir onlar.

Yazanlarla, hayata aynı pencereden bakanlardır.

Bu işin adına ister ima densin, ister kaçak dövüş; ister oyunculuk densin ister, ister samimiyet; satır aralarını anlamak zeki insanların işidir. Onlar kişilerin ne dedikleriyle asla ilgilenmezler.

Tahminlerle değil, biliyor olmakla ilgilidirler.

Bu sebeple yazarlar, şairler, şarkı sözü yazarları ve sağlam hatipler; herkesin anlayacağı dilden yazmak gibi bir derde düşmezler.

Onların aklında, kendileri gibi olanlar vardır.

Nâzım da şu şiirinde, satır arasına sakladığı gerçekle sevilmemiş midir bir daha?

Buna vâkıf olanlar, karşıya çoktan geçmemişler midir zaten?

“Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,

Dünyanın en güzel sesinden

En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey…

Fakat artık ümit yetmiyor bana,

Ben artık şarkı dinlemek değil,

Şarkı söylemek istiyorum.”

Yazan’lar, anlatırlar ve anlattıklarının anlaşıldığından zaten emindirler.

Benim, bu yazının başından beri yaptığım gibi…

 

 

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün