Ne yersen O’sun

Riva DUVENYAZ Köşe Yazısı
25 Aralık 2019 Çarşamba

Ne geçerse genzin, o olur benzin dermiş eskiler. Yani daha yeni anlatımla ne yersen o’sun.

Ben de bu yeme alışkanlıklarının oluşmasında etken olan nedenleri derlemeye karar verdim. En başta annesinin doğru olduğuna inandığı yiyeceklerle hayata başlıyor herkes. Bu da içine doğulan toplumla fazlasıyla ilintili. İngilizler sütlü yulaf lapası ile güne başlamaya alışırken Amerikalılar tavada kızartılmış pastırma şeritlerini tercih ediyor.

Basitten karmaşığa giden bir serüven olmalı lezzet skalası hayatta. Yalın tatları bilmeyen kişi daha bileşik lezzetlere kolayca uyum gösteremez. Örneğin 2 yaşında bir çocuğa balık yumurtası verseniz yüzünü buruşturabilir, zira balık yumurtasını beğenip takdir etmek lezzetsel bir olgunluk gerektirir. Aynı şekilde o çocuğa trüf mantarı ve patlıcan yedirmek de zordur. Yine de, kimin yiyecek olgunluğuna hangi yaşta varacağını kestirmek zor olduğundan çocuklar sürekli yeni tatlar denemeye teşvik edilmeli. Zira denemeler yapmadan belli bir yaşa gelen kişinin artık yeniliğe, sürprizlere ve lezzet meydan okumalarına ürkek kalma ihtimali var. Lezzet potpurisi yapamıyor, yemek çeşitliliği ile arasına sert bir duvar çekiyor. ‘İğrenç’ diyor. Hâlbuki hiçbir yemek iğrenç değil, sadece kişinin yeme normlarının dışında. Lezzetsel olgunluğa erişememiş kişi, iğrenç bulduğu yiyeceği yiyeni de biraz tiksinerek ötekileştiriyor.

Yeme alışkanlığının bir boyutu da bedenin o yiyeceği talep edecek zekâya sahip olması. Örneğin bağırsaklarımızda yaşayan bakteri kolonileri kendi yaşamlarını sürdürmek için gereken şekeri bize aşermek yoluyla zorla aldırıyor. O anda çikolata gibi bir yiyeceği tüketmek istememiz aslında bakterilerin bize oynadığı bir akıl oyunu. İnanması zor da gözükse artık yediğimiz sebzeler bile şeker ihtiva ediyor. Küresel ısınma, atmosferde karbondioksit artışına neden olduğundan yeşilliklerin bile ürettiği ve depoladığı şeker miktarı 100 yıl öncesine göre artmış durumda. Yani eskiye göre aynı alışkanlıkları sürdürenler bile daha fazla şeker alıp diğer besin değerlerinden geri kalabiliyor.

Yeme alışkanlığı belirleyen bir diğer etken, kişinin yaşam tercihleri. Örneğin veganlığı seçmiş bir kişinin sürekli karbonhidratlarla ve yeşillerle doymaya çalışması az ve öz yemek yeme ihtimalini ortadan kaldırıyor. Kilo almak kaçınılmaz oluyor. Yine spor disiplinindeki bir insanın da protein yüklemesi yapması kaçınılmaz.

Yeme alışkanlıkları biraz da sosyo ekonomik sınıf ile belirleniyor. Üst sınıflar taze sebze meyve ve organik et tüketerek, yağ,  protein ve lif hesaplamaları yapıyor. Mesele artık sadece doymak değil. Tat, aroma, koku ve şekil önem kazanıyor. Instagram gibi mecralarda doğru yiyecekleri tüketirken görünmek önemli. Alt sınıflar ise işlenmiş, raf ömrü uzun gıdaları tercih ediyor.

Daha önceki yazılarımdan wellness’ta yaptığım bir tespitle bitireyim. Yiyecek de diğer wellness konuları gibi ayırt edilme aracı oluyor. Yediklerinin, toplumun kalanının yediklerinden farklı olması üzerinden, kişi elitliğini icra ediyor. Romalılar karabiber pirinç ve şamfıstığı yiyince elit oluyordu…

Kısacası, bedenin de bir zekâsı olduğunu akılda tutarak ihtiyaç sanılan alışkanlıkların değişmesi mümkün. ‘Tek gerçek’ sanılan eğilimlerin de geçici olabileceğini unutmadan…

 

 

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün