Gideon Raff’ın ‘Homeland’i ve İtalyan esir Silvia Constanza Romano

Mayıs ayının başlarında haber sitelerinde bu haber sürmanşetten verildi: “İtalyan Silvia Romano, Somali’de kurtarıldı.” Haber başta çok ilgimi çekmedi ancak bir süre sonra bu haberle ilgili olarak Türk istihbaratının etkin rol oynadığını, Silvia’nın aslında gönüllü olarak Kenya’ya gittiğini ve bir süre terörist unsurlar tarafından kaçırıldığı gibi detayları hep birlikte öğrenmeye başladık.

Selin SÜAR Köşe Yazısı
1 Temmuz 2020 Çarşamba

Mayıs ayının başlarında haber sitelerinde bu haber sürmanşetten verildi: “İtalyan Silvia Romano, Somali’de kurtarıldı.” Haber başta çok ilgimi çekmedi ancak bir süre sonra bu haberle ilgili olarak Türk istihbaratının etkin rol oynadığını, Silvia’nın aslında gönüllü olarak Kenya’ya gittiğini ve bir süre terörist unsurlar tarafından kaçırıldığı gibi detayları hep birlikte öğrenmeye başladık. Buraya kadar da benim için ters gelen veya yadırgayacağım hiçbir şey yoktu. Zaten Kara Afrika’nın birçok ülkesinde baş gösteren sosyal karmaşa içerisinde kuşkusuz terör bir şekilde kendine yer bulabiliyordu. Peki, bu başlığı yazmama neden olacak haber neydi? “2018’de Kenya’ya gönüllü olarak giden ve daha sonra kaçırılan Silvia Constanza Romano gönüllü olarak Müslüman oldu.” İşte bu haber ilgi çekiciydi, çünkü “Ben bunu bir yerlerden biliyorum, bu hikaye çok tanıdık geliyor” diyordum. Silvia’nın hangi şartlar altında hangi dini inancı seçtiği kendini ilgilendirir ve bence İtalyan toplumunda kendisinin bu seçiminden dolayı gösterilen aşırı tepkiyi aslına bakarsanız anlamsız buluyorum. Ama dediğim gibi bu haber veya bu haberin içeriği bana bir yerden tanıdık geliyordu. Sonunda buldum: Gidon Raff! Ve tabii ki ‘Homeland’…

Gideon Raff, son zamanlarda İsrail sinemasının yetiştirdiği en önemli senarist ve yapımcılarından biri. 42 yaşında, eğitimini Tel Aviv Üniversitesinde tamamlayan bu senaristi bizler aslında kendi yazdığı ‘Hatufim’ (Prisoners of War) dizisi ile tanımaya başladık. Senaristliğini ve yapımcılığını yaptığı diğer yapımlar sırasıyla ‘Tyrant’, ‘Dig’, ‘The Spy’ ve ‘The Red Sea Divine Resort’tur. Raff’ı, biraz Robert Ludlum’a benzetebiliriz aslında. Yazmış olduğu senaryolar temelde İsrail etrafında gelişen istihbaratla ilgili dizi ve filmler. Robert Ludlum deyince nasıl akıllara hemen ‘Bourne’ serisi geliyorsa, Raff da benzer yolda emin adımlarla ilerliyor. Diğer yandan, Raff belki de kendine örnek olarak sinema dünyasında birçok filmin çekilmesine sebep olmuş, John Le Carre’yi (gerçek adı: David John Moore) de alıyor diyebiliriz. Casusluk edebiyatının usta isimlerinden Le Carre’nin kitaplarından aktarılan ve bilinen filmlerden bazıları; ‘The Spy Who Came in from the Cold’, ‘Tinker, Tailor, Soldier’, ‘Spy’, ‘The Little Drummer Girl’, ‘The Night Manager’ ve  ‘The Constant Gardener’. Halen hayatta olan bu yazarın ‘The Little Drummer Girl’ filmi, belki de şu anda Raff’ın senaryosunu yazdığı yapımlara ilham kaynağı olabilir. 1984’de Diane Keaton ve Klaus Kinski’nin yer aldığı bu film, 2018’de yeniden ama bu sefer dizi olarak çekildi.  

Gelelim Homeland’e. Eğer bu diziyle henüz karşılaşmadıysanız bir dizi adı daha verebilirim: ‘Hatufim’. ‘Hatufim’, daha sonra Hollywood tarafından ‘Homeland’ adıyla yeniden diziye uyarlandı. Hatufim, kısaca Lübnan’da görevli üç İsrail askerinin uzunca bir süreden sonra kurtarılmasının ardından yeniden İsrail’e getirilmesi sonrasını anlatan bir dizi. Yapım, 2010 yılında İsrail’de kendinden söz ettirmeyi başararak birçok ödül topladı, ancak orijinal senaryo bakımından kendinden söz ettirmesi Hollywood yapımı ‘Homeland’ ile oldu.  Bu dizide de esas karakter Teğmen Nicholas Brody’nin kurtarılması sonrası, Merkezi Haberalma’dan Carrie Mathison’la yaşadığı ilişki çerçevesinde yine terörist unsurlar tarafından kullanılması sonra taraf değiştirmesi gibi birçok olayı gördük. Dizinin ilerleyen sezonlarında Brody öldü. Dizi yakın zamanda dokuzuncu sezon gösterimi sonrası da bitti ancak, dizinin akıllarda kalmasına neden olan en önemli öğe bence Teğmen Brody’nin din değiştirerek İslam’ı seçmesi ve dizide de bu olayın ‘mistik’ hava yaratılarak ve Amerikan toplumunun, İslam’a olan önyargısını da yansıtılması gibi düşünüyorum. Yazımın başında da belirttiğim gibi İtalyan Silvia’nın yaşadığı bu olay da bana ister istemez bu dizi senaryosunu hatırlattı.

Film ve dizi izlemeyi hepimiz severiz ve yaşadığımız zaman diliminde karşılaştığımız hemen her olayı ve haberi ister istemez kafamızda bu izlediğimiz yapımlarla özdeşleştirir ve şunu da söyleriz “Gerçekten de oldu, hadi canım…”

 

 

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün