Şimdi hayal kurma vakti!

Mois GABAY Köşe Yazısı
23 Aralık 2020 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta biz Türk Yahudileri başta İstanbul, İzmir, Bursa ve ardından Ankara, Antakya, Adana, Edirne ve yurtdışındaki kardeşlerimizle Işıklar Bayramı Hanuka’yı kutlarken, içimde bir yandan bu zor dönemde bile Hanuka Bayramı’nın bu yıl bir kez daha kamusal alanda kutlanabildiğini görebilmenin mutluluğu, sayıca azalsak da sanal platformlarda eskiye oranla belki de daha fazla bir araya gelebilmenin coşkusuyla, bolca hayal kurmak istedim… Bayram dönemi Kuzey Afrika’da nüfusu günümüzde 3000’e kadar azalmış Fas Yahudileri’ne ise Amerika Başkanı Donald Trump’un İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi kararını açıklaması ile çifte bir bayram havası yaşatmıştı. Bu haberi duyar duymaz iş seyahatlerim vesilesiyle defalarca ziyaret ettiğim Fas ülkesi ve Faslı kardeşlerim adına sevinip, Fas’ın hak ettiği konuma zaman içinde gelebilmesi adına ümitlendim.  

Her ne kadar her iki ülkenin Yahudi toplumunun göç yolları ve dönemlerinin farklı olduğunu bilsek de Fas Yahudilerinin Türk Yahudileri ile tarihleri karşılaştırıldığında ortak birçok noktayı görebilmekteyiz. Fas’taki Yahudi varlığı MÖ 9. yüzyıla, Anadolu’daki Yahudi varlığı da MÖ 6. yüzyıla kadar dayanan çok eski bir tarihe ait. Her iki ülkeye de en büyük göç dalgasının 15. yüzyılda Endülüs’ün düşüşü ve tabii ki 1492 Kovulma Fermanı sonrası gerçekleştiğini bilmekteyiz. İki ülkenin de Yahudileri, her ne kadar farklı dönemlerde ve farklı tip antisemitizmlerle karşılaşsalar da Holokost’a maruz kalmadıkları için gurur duymaktalar. Her iki ülkenin Yahudi toplumları da gelenek ve kültürlerine bağlı kalarak ‘Yahudi’ kimliklerini korumayı başarabilmişler. Her iki ülkede de İsrail ile ‘normalleşme’ adımları öncesi ticarette hâlihazırda normal ve artan bir ivme de gözlemlenmekte. Bütün bu tabloya baktığımızda geçtiğimiz haftalarda Arap Dünyası’nda Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Sudan’dan sonra Fas sadece İsrail ile ilişkileri normalleştirmekle kalmayıp, Arap dünyasında ilk kez eğitim müfredatına “Yahudi tarihi ve kültürü” ekleme kararı almakla bir adım daha öne çıkmakta. 2018 yılında açıklanan Holokost eğitimini müfredata alma kararı sonrası bu açıklama umutları yeşertmekte. Dilerim bu karar, ezberleri bozabilmek ve Arap dünyasında barışı temelli başlatabilmek için bir vesile olur…

Sizlerle bu yazıyı paylaşmadan kısa süre evvel Portekiz – Porto Yahudi Toplumu tarafından yaptırılan, Portekiz’in Dreyfüs Vakası da diyebileceğimiz Yüzbaşı Yüzbaşı Artur Barros Basto’nun uğradığı antisemitizmin odağında cemaatin yüzlerce yıllık hikâyesini ve umudun geri dönüşünü ‘Sefarad’ isimli filmde izledim. Filmin sonunda ben de hayallerimde sınır tanımamak istedim. İşte sizlere bu hayallerden aklımda kalan birkaç örnek;

-        Neden Portekiz gibi çok zengin bir geçmişe dayanan Türk Yahudi Toplumu’nun da Osmanlı’dan günümüze hikâyesini paylaşan Hollywood yapımlarına taş çıkaran bir filmi olmasın? Bir düşünsenize sadece Dona Gracia Nasi-Josef Nasi’nin veya Kamondolar’ın hikâyesi başlı başına bir film konusu olmaz mı? Peki ya yetkililer, Kültür ve Turizm Bakanlığı böyle bir projeye destek vermek istemez mi?

-        Mevcut Yahudi toplumu sayıları üç haneli hatta iki haneli rakamlara düşen ancak tarihi sinagogları, Yahudi mirası evleri ve soyut Yahudi mirası çok zengin olan birçok şehrimiz var. İzmir, Antakya, Gaziantep, Edirne şehirlerinin yerel yöneticileri salgın sonrası şehirlerine tüm dünyadan Yahudileri çekebilmek ve hatta o şehirlerde tekrardan bir Yahudi yaşamının yeşermesi için uluslararası bir çalışma yapmak isterler mi? Hâlihazırda yetkililerin yaptıkları değerli çalışmalar ve Yahudi kültürü mirası neden dünyaya tanıtılmasın?

-        Neden bizim eğitim müfredatımıza da Osmanlı Yahudilerinin ve hatta sadece Osmanlı Yahudileri değil, Rum ve Ermeni toplumlarının da Osmanlı’ya katkılarını, yaşam, kültür ve geleneklerini eklemeyelim? Bu topraklardaki çok kültürlülüğün tarihi sadece tarih derslerinde iki satırla geçen “zararlı cemiyetlerden” mi ibarettir? Var mıdır Kanuni’nin Yahudi Bankeri Dona Gracia’nın Avrupa hükümdarlarına meydan okuyuşunu, Joseph Nasi’nin matbaanın kurulmasındaki ısrarını veya Kamondolar’ın modern İstanbul’a katkılarını anlatabilecek cesur tarih öğretmenlerimiz?

***

İstanbul’un Renkleri

Sizler bu gazeteyi okuduğunuz sıralarda ben heyecanla Malta Köşkünde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da katılacağı bir kitap tanıtımında bulunacağım. Hem de kitabın yazarlarından biri de gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni İvo Molinas. Kitabın ismi ‘İstanbul’un Renkleri’. Altan Öymen, Saro Dadyan, Püzant Akbaş, Rinaldo Marmara, Nazım Alpman, Ari Çokona, Sait Süsin, İvo Vedat Molinas, Mehmet Yüce, Cengiz Özkarabekir ve Sevecen Tunç’un kaleminden çıkan bu eser eminim ki İstanbul’un bir zamanki o çok renkliliğini hatırlatmakta büyük katkı sağlayacak. Bu değerli eser için naçizane tavsiyem koleksiyon baskısı yanında ekonomik bir baskısının da çoğaltılıp özellikle günümüzde artık ‘renkleri’ azalmış kimi Anadolu kentlerimizin okullarına bolca dağıtılması olacaktır. Ancak böylece nefret tohumları ekenlere karşı sevgiyi, saygıyı ve anlayışı hâkim kılmayı başarabiliriz. Bu değerli çalışmada emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimizle…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün