Şair olmak deyince

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
20 Ocak 2021 Çarşamba

Şair olmak deyince aklıma, Cemal Süreya gelir önce… 9 Ocak 1990’da kaybettik usta şairi… Onu usta kalemiyle yazdığı, birbirinden güzel şiirleriyle anarken bir yandan da İkinci Yeni Ekolünün Türk Şiirine olan katkılarını da düşüneceğiz beraber…

1931 yılında Erzincan'da doğan Cemal Süreya, çocukluğunun ilk yıllarını Erzincan’da geçirdikten sonra ilkokula İstanbul Beyoğlu’nda başlamış. Ardından Haydarpaşa Lisesini ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümünü bitirmiş.

Bir müddet, Maliye Bakanlığı'nda müfettiş yardımcılığı ve müfettişlik, darphane müdürlüğü, Kültür Bakanlığı'nda kültür yayınları danışma kurulu üyeliği, Orta Doğu İktisat Bankası yönetim kurulu üyeliği ve 25 yılı aşkın Türk Dil Kurumu üyeliği görevi yapmış.

Edebiyatta tam da o dönemde ortaya çıkan ve 1. Yeni’ye, bir başka deyişle Garip Akımına şiddetle karşı çıkan İkinci Yeni hareketinde şair olarak adını duyurmuş. İkinci Yeni sanatçıları; aklın mantıksal işleyişine sırt çevirdiler, gerçeküstücülüğü daha bilinçli benimsediler, anlama değil imgeye kapılarını sonuna kadar açtılar, konuşma diline uzak kaldılar, edebi sanatlara özgürlük tanıdılar, I. Yeni'nin tam tersi noktadan yola çıkarak halk kültüründen tamamen uzaklaştılar, anlamı karartan ve gizleyen bir tavır takındılar. Sözcüklerin çağrışımlarla derinleşen ve çoğalan değerine önem verdiler, folklorik malzemenin şairin kişiliğini ezeceğini savunduklarından "Folklor şiire düşman" sloganını geliştirdiler, kentli küçük insan tipinin çizilmesine ve bu tipin "Süleyman Efendi" tiplemesinde olduğu gibi idolleştirilmesine son verdiler, duyguya ve çağrışıma dayanarak şiirin içsel zenginliğini daima yeni yorumlara açık bıraktılar, Garip şiiri yoksul çoğunluğun yaşama koşullarını ve zevk anlayışını dikkate alırken, İkinci Yeniciler, daha çok aydın kesimin ve elit tabakanın zevkine hitap ettiler, şiiri diğer sanatlarla yakın ilişkiye soktular, şiiri aklın, ahlaki endişelerin, yasaların ve alışılmış her türlü sınırlayıcı, baskıcı düzeneklerin dışına çıkarmak istediler, biçimin içerikten önce geldiğini savundular ve siyasetin dışında kaldılar.

Kendine özgü söyleyiş biçimi ve şaşırtıcı buluşlarıyla, zengin birikimiyle, duyarlı, çarpıcı, yoğun, kimseye benzemeyen, okuru saatlerce hatta günlerce düşündürebilen imgeleriyle dolu şiirleriyle bir döneme damgasını vurdu. Şiir dilinin üstü bu kadar örtülmüşken Cemal Süreya, kendi imgeleriyle şiire yeni bir yön verdi. Adeta kendine özgü bir şiir dili yarattı. Onun şiirleri, altında adı yazamasa da okunduğunda anlaşılır oldu. Anlaşılır olması da şairinin üslubundaydı yoksa anlam tamamen kapalıydı: ‘Biliyorum Sana Giden Yolar Kapalı’ şiirini okuyup yorumlamaya kalktığınızda yapacağınız yorumun tamamen size ait olacağını, şairin düşündükleriyle ya da hissettikleriyle çok da örtüşmeyeceğini göreceksiniz ve şaşıracaksınız. Bu şaşkınlık ve alışılmamışlık, ikinci Yeni’nin ve Cemal Süreya’nın en önemli özelliğiydi:

Biliyorum sana giden yollar kapalı 
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni 

Ne kadar yakından ve arada uçurum; 
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi 

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm 
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini 

Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım 
Ben artık adam olmam bu derde düşeli 

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya 
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki 

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi 
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği 

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda; 
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki 

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor 
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini 

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu; 
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri 

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım 
Bu böyle pek de kolay değil gerçi… 

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya; 
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki 

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa, 
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki 

İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem, 
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi: 

Bir gece yarısı yazıyorum bu mektubu 
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri

 

Neden bu şiiri okumanın yasak olacağı gün çarşambadır ya da neden kenarı kesilmiş ekmeğe dayanamamaktadır şair, bilemezsiniz. Bu ayrıntılar, Cemal Süreya’da saklı kalmıştır. ‘Aşk’ başlıklı şiirindeyse aşkı, aşık olmayı kendince başka türlü anlatmaya çalışmış şair, ne olursa olsun sonunda bir iyiliğin, bir güzelliğin saklı olduğuna inanarak yazmış aşkın şiirini:

Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git 
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler. 
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin 
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık 
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı 
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü 
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti 
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz 
Sanki hiç olmamıştı 

Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu 
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı 
İstanbullar 
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların 
dünyaların 
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek 
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken 
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti 
Çünkü iki kişiydik 

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya 
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız 
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu 
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük 
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde 
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra 
Sonrası iyilik güzellik.

 

Sevgi ve saygıyla anıyoruz büyük şairi… Eserlerini, Yapı Kredi Kültür Yayınlarından alıp okuyabilirsiniz. Şiirin tadına varacak, şiiri iliklerinizde hissedeceksiniz.

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün