Kulak

Avram VENTURA Köşe Yazısı
22 Nisan 2021 Perşembe

Göz kapaklarımız varken, neden kulak kapaklarımız yok?

Biliyorum, bu da sorulacak soru mu diye düşünenler olacaktır. Haklısınız! Bunu, benim de aklıma sokan bir başkası, Baltasar Gracián. Bu yazarı, Kahramanların Cep Aynası kitabını okuyuncaya değin hiç tanımazdım. Gracián, 17. yüzyılda, İspanya’da yaşamış bir düşünür, din görevlisi ve yazar. Bu güne kadar birçok düşünüre esin kaynağı olmuş. Kitabında yer alan deneme ve aforizmalarını, keyifle okuduğumu söyleyebilirim. Nitekim içlerinden Kulak Kapakları başlıklı denemesi, türünün güzel bir örneği sayılabilir.

Yazar bu yazısında, göz kapaklarımızın aksine, kulak kapaklarımızın olmayışını şöyle açıklıyor: Öğrenmeye açılan kapılar oldukları için, doğa kulakları sürekli açık şekilde tasarlamış! Ayrıca dinlemeye her zaman hazır bulunmaları için de, onlara hiç hareket yeteneği vermemiş. Bir başka özelliği de, göz istediği zaman görebilmesine karşın, kulak duymadığı ya da kaçırdığı anda sesin artık kaybolduğunu, onu bir kez daha dinleme şansının olmadığını söylüyor.

Gracián’dan hazır söz etmişken, onun yine kulak ile ilgili bir aforizmasını paylaşmak istiyorum:

“Tabiat kulaklarımızı kelime süzgeci, bilgi hunileri olarak yaratmış ve onlara labirent gibi dönemeçli ve sarmallı bir deniz kabuğu şekli vermiş. Bir kale gibi düz ve zigzaglı kıvrımlar oluşturmuş ki kelimeler süzülsün, mantık arıtılsın, yalanla gerçeği birbirinden ayırmak için zamanımız olsun.”

Bu sözlerden sonra şunu düşündüm: Keşke yazar, kulaklara bu kadar işlev yükledikten sonra, onu yöneten beyinden de biraz söz etseydi!

Kulağı bir organ değil, yalnızca bir simge olarak ele aldığımızda, hepimizin mutlaka ekleyecekleri vardır. Dil nasıl ki her birimiz için bir söz söyleme, duygu ve düşüncelerimizi anlatma aracıysa, kulak da söylenenleri dinlemenin, anlamanın eşiğidir, diyebiliriz. Yazar, neden kulak kapaklarımızın olmadığıyla ilgili görüşlerini bir deneme yazısı sınırları içinde dile getirmiş. Kendi payıma bu söylenenlere karşın, ömrümüz boyunca hepimizin, farklı sanal kapaklar kullandığımızı düşünüyorum. Biraz daha açacak olursam, kulaklarımız istenildiği kadar işitmeye açık olsun, biz yalnızca istediklerimizi ya da o anda işimize gelenleri duyuyoruz. Bu konuda dilimize yerleşmiş, bu organla ilgili onlarca deyimin kazandırdığı zenginliği de anımsatmak isterim: Bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak, kulak asmamak, kulak misafiri olmak, kulağına çalınmak, kulağı kirişte olmak, kulağı delik gibi… Bu deyimlerden her biri, bir deneme yazısının konusu olabilir.

Ben bütün bunların dışında, yüreğimizde yer alan göz ve kulaklardan söz etmek istiyorum: Görülmeyeni gören, duyulmayanı duyan!

Gören gözlerimiz, işiten kulaklarımız beynimizle işbirliği içindeyken, yüreğimizin ona hiç gereksinimi yok. Kendi gerçeğini beyinden bağımsız olarak algılayabiliyor. Bu yüzden kimi kararlarımızı yüreğimizin sesine kulak vererek alabiliyoruz. Sözü çok uzatmadan kulak kapaklarıyla ilgili olarak şunu söyleyebiliriz:

Doğa her organımızı olduğu gibi zaten kulaklarımızı da kendi yetkinliğince yaratmışken, sorgulayan beyinler olarak, ona farklı anlam ve işlevler yüklemeye çalışıyoruz.

Bence iyi yapıyoruz!

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün