Yüz yüze eğitim neden temel bir gereklilik? -1

Yankı YAZGAN Köşe Yazısı
11 Ağustos 2021 Çarşamba

Yüz yüze eğitimin gerekliliğini ya da olabilirliğini tek başına ele almam mümkün değil, kendi görüşlerimi bile tek bir yazıda toparlayamam. Ama süregiden tartışmalarda göz önüne alınması için bazı gözlem ve düşüncelerimi paylaşacağım. Okurlarımızın yazıyı okurken Türkiye’nin dört bir yanında ve çok farklı özelliklerde çocuk ve ergen olduğunu, söylenenlerin uyduğu ya da uymadığı sayısız durum olabileceğini hatırlamalarını rica ederim. Salgının özellikle virüs ve bulaşmaya ilişkin değişen parametrelerine ya da salgında yüz yüze eğitimin yapılamamış olması nedeniyle oluşan kayıplar ve zararlara değişik yazılarda ya da ilgili sağlık meslek kurumlarının (TTB, Türk Toraks derneği, Hasuder gibi) bildirgelerinde değinilen hususlara bu yazıda değinmeyeceğim.

 

  • Salgın dönemi, insanların bir aradalığının yüz yüze, göz göze olan ilişkinin, yaşamımızın ne kadar ayrılmaz bir parçası olduğunu gösterdi. Bu durum özellikle okulları bir buçuk yıla yakın bir süre kapalı kalmış çocuklar ve gençlerde çok daha net oldu. Okulun insan gelişimindeki eşsiz yerini daha iyi görmüş olmamız toplumumuzun geleceğini kurduğumuz bu ortama göz bebeğimiz gibi bakmamızı sağlayacak mı? Bu yaklaşımımız bir yerde çocuklara verdiğimiz değer ile orantılı. Çocukların salgında en düşük riskle okullarda yüz yüze eğitim içinde olmasını sağlamak yerine onları evde tutmaya devam edersek, salgından ne kadar koruyabileceğimiz bir yana ruhsal gelişimleri ile ilgili başka bir salgına da kapıyı açık tutmaya devam etmiş olacağız. Ev ortamının özellikle dezavantajlı toplum kesimlerindeki çok sayıda çocuk için gereken asgari gelişim ortamını sağlayamamış olması, uzaktan eğitimin mevcut haliyle geniş kesimlerin akademik gelişim ihtiyaçlarını bile karşılamaktan uzak kalmış olması ve belki de en önemlisi sosyal gelişimin, daha düz deyişle çocuğun modern toplumun bir parçası olmayı öğrenmesinin tıkanmış olması gibi etkenler yüz yüze eğitimin sağlanmasını ekonominin çarklarının dönmesinden farksız (ve çarkları önemseyenler için not, çarkların dönmesi için kaçınılmaz) kılıyor.
  • Peki, ne yapılmalı? Çocukların salgınlardan nasıl etkilendiğine ilişkin güncel bilimsel bilgiler ışığında yapılacak düzenlemeler ile okulların yüz yüze eğitime açık tutulması siyasetler üstü bir talep olmalı. Bu düzenlemelerin güncel bilimsel verilere ve salgının o andaki durumuna göre nasıl yapılacağına her yerel koşula göre farklı karar verilebilmeli. Okullarda çalışanların ve ergenlerin aşılanmış olması, etkin havalandırmanın ve açık hava kullanımının sağlanması, kapalı alanlarda maske kullanımı, mesafelenmeye uygun sınıflar gibi ayrıntısı ilgili uzmanlarca belirlenecek koşullar yerine getirilmeli. Okul, ‘ders yapma’ ve ‘sınava hazırlanma’ gibi işlevlerin dışında toplum ruh sağlığını korumanın, çocukların ve gençlerin bilişsel ve sosyal duygusal gelişiminin merkezi olarak tanımlanmalı. 
  • Okulu ve yüz yüze eğitimi öncelik olarak görmeyen birçok anne-babanın bu tutumlarının salgına ilişkin yanlış bilgiye dayalı yersiz kaygı ya da umutsuzluk, çaresizlik ve karamsarlık dışındaki kaynaklarını araştırmalıyız. Okullardaki yüz yüze eğitimin (notla ölçülen eğitim dışındaki gelişim açısından) en yetersizinin bile sosyal ve duygusal gelişim açısından sağlayabileceklerinin vazgeçilmezliğini gördükleri ölçüde bilime ve sağduyuya daha açık olacaklarını düşünüyorum. Çocukların sosyal ve duygusal gelişimine öncelik vermemiş olmaları önemsemediklerini göstermiyor. Bu önceliği fark ettirmek biz ‘uzmanlar’a da düşüyor. Bizim de bilgimizi çocukların üstün çıkarını gözeten, güncel veriden beslenen, önyargısız ve herkese ulaşmayı hedefleyen yöntemlerle kullanmamız gerekiyor.
  • Toplumda eşitliği ucundan kıyısından sağlamakta bir araç olmuş olan okulların bu rolü tam ve etkili biçimde oynayacak hale gelmesi gerekiyor. Toplumsal barış ve huzur için bir gereklilik olarak da düşünmeliyiz; sosyal iletişimi, çatışma çözümünü, birbirini anlamayı ve farklılıkları dışlayıcı değil kapsayıcı olmayı öğrenmenin pek başka bir yeri yok. Hele çocuklar ve gençler için müzik-dans-sanat, kültür, spor ve bilim aktiviteleri sağlayan faaliyetlerin azlığını düşünürseniz. Okulların yüz yüze açılarak ve açık tutularak sosyal ve duygusal gelişimin odağı haline gelmesi için değişik programların uygulanması ve müfredatın buna uygun hale getirilmesi gerçekleşmeksizin teknolojik olanaklardan yararlanan hibrid eğitim ihtiyaçları karşılamaz.
  • Çocuk ve genç psikiyatrlarının ortak gözlemi uzaktan eğitimde özellikle dikkat/odaklanma ve motivasyonun erişim olanakları tam çocuklarda bile hızla düşmüş ve ailelerin çok önemsediği akademik öğrenmenin de verimsizleşmiş olduğu yönünde. Öğrenmeyi bir alışverişten ziyade bir ‘ilişki’ olarak tanımlarsak, bu ilişki yüz yüze eğitim koşullarında çok daha iyi sağlanabiliyor. İlişki olmadan öğrenme olmuyor. Uzaktan ve teknolojik araçlarla ilişkinin gücünü ve etkinliğini arttırma yönünde çalışmaların önümüzdeki yıllarda iyi sonuç vereceği kanısındayım, bu araştırmaları bir yandan sürdürmemiz gerekiyor. Ancak önümüzdeki bir ay içinde on milyonlarca çocuk ve genç için yüz yüze eğitim olanakları sağlandıktan sonraki hedef olarak eğitimi destekleyici ‘asenkron’ kaynaklara yüzde yüz erişim sağlama yolları devreye sokulabilir. Okul saatleri dışındaki zamanın artması olasılığına karşı çocukların başta açık hava ortamlarında olmak üzere ‘dışarıdaki okul’ uygulamalarını toplumun bütün kaynaklarını harekete geçirerek sağlamamız yeni gelişim olanakları sunacaktır. Özellikle sosyal ve duygusal gelişim adı altında topladığımız ve insan olmamızı sağlayan her becerinin kazanılmasına odaklı ‘ders olmayan gelişim’ aktivitelerinin yeri ve biçimi üzerine fikirlere, deneylere ve yüzlerce projeye yer olduğunu düşünüyorum.
  • Bu bakışla salgının ve beraberindeki altüst oluşun ruh sağlığımız üzerindeki giderek artan yıkıcı etkisini hafifletici, problemlerin kronikleşmesini azaltıcı sonuçlar elde edebiliriz.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün