Strauss ve Osmanlı…

Sami AJİ Köşe Yazısı
5 Ocak 2022 Çarşamba

Hepiniz herhâlde 1 Ocak günü Viyana Filarmoni Orkestrasının muhteşem konserini izlediniz. Orkestrayı da ünlü şef Daniel Barenboim her zamanki ustalığıyla yönetiyordu. (Hem kulağa hem göze hitap eden muazzam bir şölendi.)

Aslında bu haftaki yazımın konusu başka idi ama heyecan verici müziğin etkisi altında kaldığımdan olacak başlıkta gördüğünüz ilişkiyi dile getirmeye karar verdim.    

TRT televizyonları yıllardan beri bu yılbaşı konserlerini naklen yayınlamayı adeta bir gelenek haline getirdi. Viyana Filarmoninin yılbaşında seslendirdiği parçalar çoğunlukla Strauss Ailesinin bestelediği eserlerdir. (Son iki parça mutlaka Mavi Tuna valsı ve Radetzky marşıdır.)

Belki tesadüf diyeceksiniz ama Strausslarla ilgimiz epey eskiye dayanır. Nasıl mı? Biraz geriye gidelim…

Daha Tanzimat’tan evvel hatta 17. asrın sonlarından itibaren, Osmanlı Hanedanı yavaş yavaş Batı müziğiyle ilgilenmeye başlamıştı. O kadar ki, bazı kayıtlara göre 1675’te padişah 4. Mehmet’in kızı Hatice Sultan’ın düğünü için Venedik’ten bir opera grubu orkestrasıyla birlikte getirtilmeye karar bile verilir. Ancak çeşitli sebeplerden bu kafile gelemez. Gerçekleşseydi, Topkapı Sarayında, o yıllarda, operanın muhteşem bir görüntü verebileceğini tahayyül ediyorum1.

1720 yılında ‘28 Mehmet Çelebi’ Seyahatnamesinde Paris’te seyrettiği bir operadan bahseder2. (Eserin o bölümünü okuyun, çok keyif alacaksınız.)

O tarihlerden itibaren tüm Osmanlı elçileri Avrupa’da opera izlemeye başlar. Topluluklar İstanbul’a davet edilir. Saray halkı da bunları izlemeye gider. Mesela 1797 yılında 3.Selim’in huzurunda bir opera oynandığı kayıtlarda yer almakta.

Özetle Strausslar dönemine varıncaya kadar Osmanlı’da -yabancılar ve azınlıklar dışında da- belli bir sayıda Batı müziğini benimseyen dinleyici kitlesi ve meraklısı birikmişti.

Osmanlı Sarayı, Viyana (veya Avusturya) valslarının ortaya çıkışından itibaren hemen haberdar olmuş ve çok etkilenmişlerdi. O kadar ki Sultan Abdülmecit ünlü bestekârımız Dede Efendi’ye bir vals bestelemesini istemiş, o da bu emri yerine getirerek hepimizin yakından bildiği, sık sık radyo ve TV’lerde çalınan “Yine bir gül-nihal aldı bu gönlümü” eserini yaratmıştı3.

Zamanla Strausslarla ilişkiler yoğunlaşmış, neredeyse samimi dostluk haline dönüşmüştü. Bazı örnekleri sıralıyorum. Gerçekten ilginç.

Avusturyalı aile ile ilgisi yok ama Fransız Isaac Strauss 1849 yılında Sultan Abdülmecid’e ithafen ‘Constantinople’ adlı polkayı bestelemişti.

Viyanalı Straussların en küçüğü Eduard Strauss 1872’de Sultan Abdülaziz’e ithafen ‘Arz-ı Tazimat’ valsı, “Hulcligungen–walzer opus 88” (Türkçesi mealen ‘yüksek saygı’ demek) büyük ilgi görmüştü.

O yıllarda Eduard Strauss’un Paris’te Osmanlı Elçiliğinde müzik direktörlüğü yaptığını da hatırlatmakta yarar var… (diğer bir deyimle Paris elçimiz konuklarını ağırlamakta, diğer meslektaşlarından hiç aşağı kalmıyordu.)

Johann Strauss II’nin 1892 yılında Sultan Abdülhamit’e ithaf ettiği ‘Doğu Masalları’ valsı (Marchen aus dem Orient walzer opus 444) çok büyük bir ilgiyle karşılanmıştı. Hele Padişahımızın ünlü bestekârı 3. dereceden Mecidiye nişanı ile taltif etmesi tüm Avrupa’da çok büyük bir yankı uyandırmıştı.

Örnekleri çoğaltabilirim. Yıllar boyunca Osmanlı’ya ithaf edilen eserlere (polka, barkarol hatta ninniler) bakarsak Dolmabahçe Sarayında hayatın hiç de sıkıcı olmadığını anlıyoruz4.

Görüldüğü gibi Batı müziğinin ülkemizde yerleşmesi, benimsenmesi, tüm Anadolu’ya yayılması ve bugünkü yüksek seviyeye ulaşması en az üç yüz yıllık bir geçmişe dayanır.

Şunu da kabul edelim. Devlet radyo ve televizyonlarının bu gelişmede, kuruluş yıllarından beri oynadıkları rol her türlü takdire şayandır…

Son söz olarak da makale ve kitaplarından istifade ettiğim, Bilgisayar Profesörü ve müzik araştırmacısı Sayın Ömer Eğecioğlu’na teşekkür etmek isterim.

---

1 Kulunuz 60’lı yıllarda Topkapı Sarayı iç bahçesinde oynanan Mozart’ın ‘Saraydan Kız Kaçırma’ Operasını izlemişti… Çok etkileyici bir gösteriydi. O anda Hatice Sultan ve saray erkânı neler kaçırmış diye düşünmüştüm. Sonra da herhâlde üst localardan izliyorlardır diye hayal ettim…

2 Şevket Rado’nun ‘Paris’te bir Osmanlı Sefiri’ adlı kitabını tavsiye ederim.     

3 Bu şarkının ilginç bir hikâyesi var. Kayıtlara göre Dede Efendi bu parçayı bir iddia üzerine bir gecede bestelemiş… Ertesi günü iddiaya giriştiği Fransız meslektaşlarına eserini dinletirken heyet dayanamamış ve orada bulunan hanımlarla valsa başlamışlar. (Siz de deneyin…)

4 Sultan Abdülaziz’in bestelediği valsı, gondol şarkısı ile polkasını ve Sultan 5. Murat’ın E-Flat valsını lütfen izleyin. Şaşıracağınızdan ve keyif alacağınızdan eminim.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün