Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna ordusuna “Hakimiyeti kendi elinize alın!” çağrısında bulundu. Toprağını gasp etmeyi amaçladığı egemen bir devletin ordusuna askeri darbe mesajı göndermesinin neresinden baksanız anlaşılır, açıklanabilir, desteklenir bir yanı yok. İmparatorluk hayalleri ve kişisel hırsı içindeki Putin başlattığı savaşın gerekçesini Ukrayna’yı neo-Nazilerden kurtarma olarak tanımlıyor. Ukrayna ordusuna hitaben şöyle diyor; “Görünen o ki, Kiev’de oturup Ukrayna halkını esir alan bir grup uyuşturucu bağımlısı ve neo-Nazi’ye kıyasla, sizinle bir anlaşmaya varmamız daha kolay olacak.”
Ukrayna işgalinin gerekçesi olarak Nazilerden arındırma amacını belirtmesi trajikomik bir durum. Azıcık II. Dünya Savaşı tarihini okumuş biri, Ukrayna’nın değil, tam tersine Rusya’nın kararlarının Nazi Almanya’sının politikalarıyla benzerlik gösterdiğini rahatlıkla söyleyebilir. O zaman Avrupa ülkelerindeki Almanca konuşan nüfusun haklarını savunmak, şimdi ise Rus azınlıkların gasp edilen haklarını korumak gösterilen gerekçeler.
Oysa Ukrayna’da Nazilerin hüküm sürdüğünü gösterebilecek hiçbir emare yok; ne topraklarını genişletmek istiyor, ne revizyonist bir politikası var, ne devlet eliyle bir grup insan hedefleniyor ve katlediliyor, ne olağandışı bir antisemitizm veya başka bir gruba yönelik düşmanlık var, ne bir diktatör tarafından yönetiliyor ne de liderine tapan mantığı ve kalbi mühürlenmiş bir halk var.
Ayrıca, bırakın Nazileri, Ukrayna’da güçlü bir aşırı sağ hareketi bile yok. Aşırı sağcı parti son seçimlerde yüzde 2 oy oranında kaldı. Azov/Azak taburu ise Nazi amblemleri kullanıyor, ırkçı, LGBT karşıtı ve antisemit söylemi var. Dönem dönem şiddet de kullanıyor. Özellikle Rus ayrılıkçıları kendilerine düşman bellediler. Ancak, halktaki karşılıkları pek yok. Bu durum tüm Avrupa’da görülen milliyetçilik ve aşırı sağ hareketlerle kıyaslanınca oldukça zayıf kalıyor. Dolayısıyla buradan da Nazi çıkarımı yapmak pek olası değil.
Putin, Nazi benzetmesini Ukrayna’daki Rus azınlığa yönelik sistematik ırkçılık ve kötülük yapıldığı iddiası üzerine kurguluyor. Ve haklarının gözetilmediğini iddia ederek Ukrayna’ya yönelik saldırısını meşrulaştırmaya çalışıyor. Oysa ortada ülkenin gidişatını belirleyecek güçte bir neo-Nazi hareketi yok.
Putin’in neo-Nazi suçlamasının ana hedefi ise Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski. 2019 yılında rakibi eski Devlet Başkanı Petro Poroşenko’yu büyük bir farkla yenen Zelenski kariyerine bir komedyen olarak başladı. Küçük bir kasabadan gelen ve kabare grubuyla ülkeyi gezen Zelenski’nin yıldızı katıldığı bir televizyon programıyla parladı. Halkın gönlünü idealist ve yolsuzluğu karşı duran bir öğretmenken bir anda devlet başkanı olan bir karakterin anlatıldığı ‘Halkın Hizmetkârı’ dizisiyle kazandı.
Oynadığı bu rolle halkın sevgisini, daha da önemlisi güvenini kazanan Zelenski’nin oynadığı bu rol 2019 gerçeğe dönüştü ve Ukrayna’nın dümeni beş yıl süreyle kendisine emanet edildi. Politik bir geçmişi ve tecrübesi bulunmayan bu aktörün seçilmesi Ukrayna halkının mevcut politikacılardan ve düzenden bıkmış olması olarak tanımlanabilirdi ancak. Yaşanan hayal kırıklıkları, halkta oluşan seçkin ve müesses nizam karşıtlığı iyilik timsali bir dizi karakterini oynayan Zelenski’e devlet başkanlığı kapılarını açmıştı.
Halkın idealindeki, kötülere karşı cesur duruşunu koruyan, yolsuzluklara karşı çıkan TV karakteri de böylece kurgu olmaktan çıktı. Her ne kadar patronu oligark İhor Kolomisekiy’in desteği konuşulsa da, politik geçmişi olmayan, adı yolsuzluklara karışmamış yeni bir yüz, geleneksel politikalar yerine farklı ve yeni kararlarla Ukrayna’yı hak ettiği yere getireceğine inanıldı.
Senaryo üzerine kurulu dizinin aksine Ukrayna’nın gerçeğinde Rusya tehdidi, ilhak edilen Kırım ve savaş var. Zelenski ise herkesi kendisine hayran bırakan bir liderlik sergiliyor. Sosyal medyayı kullanarak halka sesleniyor, videolar çekiyor, tweet’ler atıyor. Rus propagandasına karşı duruyor. Böylece halkının hem desteğini alıyor hem de halkına direnme gücü veriyor. Ukrayna kimliği ise tüm bu direnişten daha güçlü çıkacağa benziyor.
Üstelik bunu yaparken herkesi elini taşın altına koymasına zorluyor; “Ben ve ülkem ateş hattındayız ama bu savaşı tüm dünyadaki demokrasi ve özgürlük adına veriyoruz. Ukraynalılar kendi vatanlarını savunma, Avrupa'yı ve değerlerini bir Rus saldırısına karşı koruma cesaretini gösterdi,” diyor. Dünyanın bir çok ülkesinin devlet başkanları ile görüşüyor. Bu diplomatik telefon trafiği mutlaka Rusya’ya yönelik ağır yaptırımların işleme alınmasında etkili olmuştur. ABD ülkeden ayrılması için yardım edebileceklerini teklif ettiğinde ise o cesaretle “Savaş burada. Bir yerlere götürülmeye değil, silaha ihtiyacım var” dedi. Bu söylemler ve güçlü duruş ne Ukrayna halkının, ne Putin’in, ne de dünya devletlerinin dikkatinden kaçmıyor.
Söylemek için en sonu bekledim. Putin’in Nazi olmakla suçladığı Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski bir Holokost kurtulanının torunu ve Yahudi. Suçlamasının trajikomik yönü bu. Hani eğer Zelenski’nin illa bu kimliği öne çıkarılacaksa eğer, ancak şu söylenebilir; Putin bu saldırıyla bir Yahudi kahraman yarattı.