Gündemin içinde kaybolduğumuz bu günlerde, haberlerin içine derinlemesine dalmak çözüm olmadığı gibi moralimiz iyice bozuluyor. Bu belli! Televizyondaki tartışmalardan bahsetmiyorum bile. Onlar artık delirmiş. Normal düşünemeyen insanların, kendilerini normal sandıkları ve tuhaftır buna da bir tek kendilerinin inandığı acayip yerlere dönüştü ekranlar. Farkında değiller ama resmen hayatın ritmine karşı marjinalleştiler!
Ayrıca yaşam sadece AK Parti ve CHP’den ibaret değil, olamaz ki! Özellikle o hale getirdiklerini elbette biliyoruz ama sebebi iyice çaktırmadan komple içe kapanmak!
Yahu yazıklar olsun televizyon dünyası! Düşünün bilmem kaç yüz yıl sonra Satürn ve Jüpiter neredeyse karşılıklı göbek atar gibi şov yaptılar, hiç biri canlı vermedi. Gezegenler, yeni bir çağa geçerken Dali tablosu gibi canlı sanatı bize uzaydan elbette YouTube, yani yeni medya üzerinden sundular! Tek televizyon kanalında tık yok. TÜBİTAK’tan hiç bahsetmek istemiyorum! Türkiye’de temsili bile rezil durumda.
Dolayısıyla ülkede adeta diyorlar ki, “Esasen biz vampir gibi sizin tepkilerinizden ve öfkenizden besleniyoruz; o yüzden sizi daha çok öfkelendirecek bir şeyler hep buluyoruz.” İlla açık açık böyle demelerine gerek yok fakat niyet bu minvalde ilerliyor.
Hayat virüse rağmen bile bir şekilde akarken, en iyisi bazı sesleri kısıp yaşamın sesine kulak vermek…
Bilimsel olarak bile kanıtlanmış şöyle deneyler de var. Bir durumdan ne kadar dikkatinizi çekerseniz o konu, kendi yoluna yani bir anlamda kendi kaderine daha erken varmış oluyor. En basit haliyle her gün sövdüğünüz kişiyi, tam da unuttuğunuz anda hayat işini görmeye başlar ya! Onun gibi… Esasen kontrolcülüğü sevmeyen, dümeni kesinlikle tamamen kişiye bırakmayan hayat, kendi denge arayışından taviz vermiyor. İnsan ise, yazık zamanla sınanıyor. Çok acıklı! Buradan hiçbir şeye tepki vermeyelim demiyorum. Aslında susmak yerine zamanında tepki verseydik sanırım yolumuzu daha çabuk açardık diyorum. Geçip gitmesine izin vermek gibi. Gelmesini istememek ve gitmesi için aşırı yorucu şekilde itmek yerine!
Aksi halde bugünün Türkiye siyaseti gibi giden treni arkadan kovalamak hakikaten çok yorucu.
Çok yorulduk. Bir şey yapmamaktan ya da yapamamaktan. Zaten insanı yaptıkları değil yapmadıkları hatta yapamadıkları daha fazla yıpratıyor. Neredeyse tüm ülkenin üzerindeki öfkenin bir parçası da bu sebepten. Buradan kimseyi sorumlu tutuyor muyum? Hayır diyeceğim çünkü parmak göstermek de eleştirdiklerimle aynı yere koyuyor beni.
Asıl özet şu ki; kitlesel bilincimizdeki ağırlıkları, jenerasyonların aramızdan ayrılışıyla bırakamayız. Bizim onları doğal olarak yaşarken bırakmaya ihtiyacımız var. Kolektif o kadar kolay gitmiyor. İşte sonra bir bakmışsınız Fikri Sağlar’ın dilinden hortluyor. Ya da aksi durum başka birinden üniversiteliler arasında kim kiminle sevişiyor gibi suçlayıcı bir şekilde fırlıyor. Kolektifte yer bulduğu için birilerinin de dilinden fırlıyor. Biz gerçekten bu ağırlıkları bırakmazsak çok acıklı bir siyasi gelecek bekliyor olacak gibi insanları... Ama biliyorum buraya yazsam da okuyanların dışında çok da umursayan olmayacak. Hatta okuyanların bazıları da “Bu da bilmiş bilmiş yazmış” diyecek belki. Ve yine birileri günlük tartışmalara besin vermeye hatta bir zaman sonra besin olmaya devam edecek. Siyasetin sizi yediğini fark edene kadar omuzlarınızdaki yük artmaya devam edecek.
Şimdi gelelim şahane haberime. Ülke değişmedi, henüz mucize olmadı. Fakat 18 Ocak’tan itibaren dört hafta boyunca her pazartesi 19.00-22.00 saatleri arasında online roman analizlerine başlıyorum. Katılım, kayıt ve bilgi için [email protected] adresine yazabilirsiniz.
İlk hafta Ayn Rand - Hayatın Kaynağı, sonra Dostoyevski - Suç ve Ceza, Oscar Wilde - Dorian Grey’in Portresi ve İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası’nı teker teker beraber inceleyeceğiz.
Hikâye örgüsü, karakter derinliği, kahramanın yolculuğu ve Jung’a göre psikolojik değerlendirmelerin de olacağı atölyeye beklerim.
Çünkü romanlar bizim en sağlıklı katarsisimiz, bambaşka dünyalarımız, dinlenme köşelerimiz, deneyim modellerimiz ve en önemlisi bu zamana ışık tutan koca koca fenerlerimiz.
Tartışmalardan uzaklaşıp kendinize bu fırsatı vermek isterseniz haber edin.
Tabii ki şahane haber bu çünkü insanı, kendi karanlığından sadece aydınlık değil uzaktan sallanan bir dost eli daha çabuk çıkarır. O dost eli roman kahramanlarımız. Hepimizden önce değişik zamanlarda da olsa bu yolları arşınlamış evvel parçalarımız.